Ey unutuş! kapat artık pencereni,
Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;
Çıkmaz artık sular altından o dünya.
Bir duman yükselir gibidir kederden
Macerası çoktan bitmiş o şeylerden.
Amansız gecenle yayıl dört yanıma
Ey unutuş! kurtar bu gamlardan beni.
Ahmet Muhip Dranas, Olvido
Florian Zeller’ın tiyatro oyunu olarak yazdığı Baba, Anne, Evlat, aile üçlemesinden Baba’nın Christopher Hampton’la birlikte yaptığı sinema uyarlaması The Father, 2021 Oscar’larından iki ödülle taçlandı. Anthony Hopkins’e verilen en iyi oyuncu ile en iyi uyarlama senaryo ödülleri…
Londra’da güneşli bir gün, Olivia Colman’ın oynadığı Anne, acele adımlarla kaldırımda yürüyor, endişeli sanki… Taksim-Gümüşsuyu’ndaki palaslara benzeyen etkileyici güzellikte bir apartmanın içinde hızla merdivenleri çıkarken, seyirci olarak biz de “dışarıdan içeriye” bir yolculuğa başlıyoruz: 85 yaşındaki Anthony’nin demansla karmaşıklaşan beyninin içine, algıladığı ve çöken dünyanın karmaşasına.
Anthony’nin “kimseye ihtiyacım yok” nidalarıyla savuşturduğu üçüncü bakıcı da ağlayarak işten ayrılmıştır. Anne, işler yolunda gitmemeye başlayınca, kocasıyla yaşadığı evinde zorunlu konuk olarak yer açtığı babasının hastalığı karşısındaki zorluklarla mücadelesinde yalnızdır. Kocasıyla çıkacakları tatil bakıcının işten ayrılmasıyla iptal olur ve başka bir sürü günlük plan, Anthony’nin, karşısındaki yüzleri ve olayları birbirine karıştırmasıyla ve bu karmaşayla bulanıklaşan zihninin bir türlü duru hale geçememesiyle, düştüğü boşluktan çıkamamasıyla aksayıp durur.
Anthony Hopkins’in bir an bile rolünden çıkmayan aktörlüğü ile oyunculuk şölenine dönüşen filmin konusu ve karakterin gözünden görmemizi sağlayan kurgusu kadar Hopkins’in enfes ve içten oyunculuğunun da filmin başarısında payı var kuşkusuz. Senarist ve yönetmen Zeller’ın güçlü hikâyesi ile birlikte Olivia Colman, Mark Gatiss, Olivia Williams gibi İngiltere’nin yetenekli oyuncularıyla çalışmasının da… Anthony Hopkins’in, yönetmenin üçlemesinin devam filmi The Son’ın kadrosunda olmasıyla filmin gösterime girmesini beklemek düşüyor bize.
Anthony’nin kol saatiyle ilişkisi derinlerde kalmış bir itirazın göstergesi. Tehdit olarak algıladığı ya da hoşlanmadığı kimselere (damadına ve bakıcısına) yönelttiği bir silah, zaman! Hoşlanmadığı bu insanları denemek amacıyla bir yerlere sakladığı saatini nereye koyduğunu unutur ve onların saatini çaldığına inanır. Çalınmış bir zaman? Belki…
Anthony, kulaklıkla Bizet’nin İnci Avcıları operasındaki, “Sanırım Hâlâ Duyuyorum” isimli aryayı döne dolaşa dinlerken, bu etkileyici filmin hikâyesine eşlikçi bir hüzünle Anthony’i görüyor, onun çaresizliğini yaşıyoruz.
Unutulmak herkesin ortak korkusudur. Sanatın, başarıya ulaşmanın önemli bir itkisidir unutulmamak. Bir anlamda ölümsüzleşmenin de anahtarıdır hep hatırda kalmak. Peki unutmak? Acı çeken arkadaşlarımızı başlarına gelen olaylara karşı teselli etmek için “unut gitsin” deriz, unutmak, gerektiğinde unutana şifa, unutulana ceza olabilir. Oysa henüz yaşıyorken, zihinsel bir yorgunluktan dolayı çevredeki simaları ve olayları birbirine karıştırarak unutmak kimin cezasıdır? Maruz kaldığı acı olaylar sonucunda demans teşhisine rağmen 493 gündür tutuklu olduğu cezaevinden tahliye edilmeyen bir kadına yaşatılanlar, neyin cezası, intikamıdır? Aysel Tuğluk’a sevgiyle.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***