HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY
Suç örgütü lideri Sedat Peker’in, Demirören’in servetini kanlı bir geçmiş üzerine oturttuğu bilgisini paylaşmasından sonra konu ülke gündemine yerleşti. Peker’in, “Pambıkören” konusunu gündeme taşımasıyla bir başka tartışma daha başladı.
Bir buçuk asır önce olduğu gibi, ülke gündemini yurt dışındaki muhalifler belirliyor. Osmanlı’yı borç batağına sokan Abdülaziz’e karşı özgürlükleri savunan bir avuç meşrutiyet yanlısı, yurt dışına çıkıp ve mücadelelerini Avrupa ülkelerinde sürdürmeye başladı.
Ali Suavi, Ziya Paşa ve Namık Kemal’in de aralarında bulunduğu muhalif isimler epey bir süre Yeni Osmanlılar diye anıldı. Bu muhalif hareket sonraları hem yapı, hem isim değiştirdi. II. Abdülhamid’in ilk yıllarında bu grup Jön Türkler, sonra da İttihad ve Terakki’ye evrildi.
Süreç ve evrilme ayrı bir konu. Ama çoğu farklı yapıdaki bu muhalifler hep ülke gündemini dışarıdan belirledi. Şimdi de benzeri bir durum yaşanıyor.
Arada elbette hayli fark var. 150 yıl önceki muhaliflerin en belirgin özelliği entelektüel bir yapıda olmalarıydı. Bugünse muhaliflerin ortak paydası, sadece yurt dışından ülke gündemini belirlemeye başlamış olmaları görünüyor.
Şu sıralar en sıcak gündem, baba Erdoğan Demirören’in servetini nasıl kazandığına ilişkin bilgiler yıllar sonra geniş kesimlerin konuştuğu bir mevzuya dönüştü. Erdoğan Demirören’in Milangaz patronluğundan medya patronluğuna geçişi üzerine, “Nereden kazandı bu parayı?” soruları uzun yıllar konuşuldu.
Mehmet Baransu, Taraf Gazetesinde 20 Mayıs 2013’te bu ele geçirmeyi bütün ayrıntılarıyla anlattı.
Baransu’nun haberine göre, konu 1980’lerin başına dayanıyor. İşin içinde MİT’in, Genelkurmay’ın ve Emniyet Müdürlüğünün dahil olduğu karmaşık bir tablo var. Temelindeyse, şirkette hukuk müşavirliği yapan Erdoğan Demirören’in, patronu Rum kökenli TC vatandaşı Yorgi Papadapulos’u saf dışı bırakıp, sonra da öldürmesi olayı yatıyor.
Buna ilişkin ayrıntıları ister Mehmet Baransu’nun haberinden, isterseniz Sedat Peker’in Deli Çavuş sosyal medya hesabında paylaştıklarından takip edebilirsiniz.
Muhalif kesimde bir başka tartışma daha sürüyor:
“Konuyu gündeme ilk kim getirdi?”
Konu 1960’lı yıllardan bu yana gündemde. ArtıGerçek yazarı Aris Nalcı, Yorgi Papadapulos’un kurduğu Arşimidis olayının hangi tarihlerde gündeme getirildiğini paylaştı.
🛑 Hürriyet ve Milliyet gazetesi: 13 Aralık 1967
🛑 Nokta Dergisi: 4 Eylül 1988
🛑 2000’e Doğru Dergisi: İrfan Taştemir imzasıyla 6 Kasım 1988
🛑 Güneş Gazetesi: 1989 Merdan Yanardağ
🛑 Taraf Gazetesi: Mehmet Baransu imzasıyla 20 Mayıs 2013
🛑 Son Tv: Mehmet Eymür imzasıyla 30 Mayıs 2013
🛑 Sözcü Gazetesi Soner Yalçın imzasıyla 5 Mart 2019.
Ne var ki bizim toplumumuzun inanması için bir de suç örgütünün kaleminden duyması gerekiyormuş. İnsanların büyük çoğunluğu, Sedat Peker yazdıktan sonra “Vay canına!” diye şaşırdı.
O dönemde medyada sadece Milliyet Gazetesinin sahibi olarak bilinen Erdoğan Demirören, Başbakan Erdoğan’ın karşısında gazetenin yaptığı bir habercilikle ilgili olarak ağladığını, ancak ses kaydının internete düşmesi üzerine öğrenebilmiştik.
KİMİN DELİ DEDİĞİ ÖNEMLİ
Türkiye’de ilk modern ruh sağlığı merkezini kuran isim olarak bilinen Mazhar Osman’la (1884-1951) ilgili bir hatıra anlatılır. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin kurucusu Mazhar Osman, bir gün birisiyle tartışmaya girer ve muhatabı ona “Sen delinin tekisin” der.
Mazhar Osman, bu söz üzerine geriye doğru yaslanır ve gayet sakin bir şekilde şu cevabı verir:
– Senin bana deli demen bir anlam ifade etmiyor. Eğer ben sana deli dersem, sen o zaman görürsün.
Bizim toplumumuz, esas itibariyle suça meyilli ve başkasının malına mülküne çökmeyi “cihat” adı altında tarihi boyunca şeref payesi saydığı için bir sözü, suç örgütü liderinin ağzından duyduğunda daha değerli görüyor.
Bundan dolayı kimse kalkıp da “Geçmişte şunlar şunlar gündeme getirdi, mafya lideri gündeme getirince tartışılıyor” gibi bir yorum yapmaya kalkmasın. Bizim toplumumuz Tanrı’ya inansa da güce tapar.
Birisi, “Türkiye’yi tanımla” dese benim yapacağım tanımın özeti şöyle olur sanıyorum:
Solcuların “irtica” diye korkuttuğu, sağcıların da “solcular gelirse din elden gider” diye uyuttuğu iki kesimin bir arada yaşadığı ülke.
Kimi irtica, kimi din elden gidiyor diye tartışırken, faizcilerin servetlerine servet kattığı, güçten başka bir şeye tapınılmadığı bir ülkede başka ne olmasını bekliyoruz.
Ülkeyi bir suç örgütü ele geçirmiş, yıllardır yönetiyor. Suç örgütünün siciline ilişkin her gün yeni bir kayıt ortaya çıkıyor.
Böyle ülkede, başka suç örgütünün ülke gündemine bir konuyu getirmiş olmasının neyine şaşılıyor?
🗣 Demirören’in, Doğan Holding’e ait medya grubunu satın aldıktan sonra gazete ve televizyonlarını iktidarın hizmetine teslim etmesini gündemde tutmak önemli.
🗣 Demirören Holding’in Ziraat Bankası ve Vakıfbank’tan çektiği 900 milyon dolarlık kredinin bir sentini bile ödememiş olması, bunu yazılı önergeyle gündeme getiren CHP’li vekil Alpay Antmen’e cevap olarak “müşteri sırrı, açıklayamayız” denmesi elbette önemli,
🗣 Demirören’in borçlarına teminat olarak İBB’den AK Partili yönetim döneminde 10 milyona aldığı Kemerburgaz’daki araziyi imara açtıktan sonra Ziraat Bankasına 320 milyon TL’ye satması elbette takip edilmeli,
🗣 Bu golf arazisini satın alan Ziraat Bankası, işletmesi için tekrar Demirören’e vermesinin adına “ticaret” denmesi elbette kayda geçmeli.
Bana kalırsa bunlar kadar önemli bir başka konu var. Tepedeki insan ve akrabalık ilişkileri.
Demirören ve Kalyoncu aileleri arasındaki düğün, bu tür ilişkilerin kilit noktasını oluşturuyor. Türkiye’de ne olup bittiğini anlamak, ülke gündemini doğru yorumlayabilmek için ekonomi ve siyaseti iyi takip etmek gerekiyor. Eskiden böyle düşünüyordum. Şimdi bunlara bir de magazinde nelerin olup bittiğinin takip edilmesi gerektiğine inanıyorum.
Bunun için 2019 Nisan ayında yapılan Yıldırım-Revna Demirören çiftinin kızı Yelda ile Hasan-Nevin Kalyoncu çiftinin oğlu Haluk’un evliliği bu açıdan önemli.
Kirli iki servet sahibinin çocuklarının düğününde her türlü gösteriş var. Ar damarının çatlamışlığının yanı sıra din tüccarlığı iç içe geçmiş durumda. Yıldırım Demirören’in, kızının düğününe sevgilisi Buket Aydın’ı da çağırdığı düğünde fonda ise Kur’an-ı Kerim tilaveti yer alıyor.
Hasan Kalyoncu’nun oğlu Haluk Kalyoncu ile Yıldırım Demirören’in kızı Yelda Demirören, Çırağan Sarayı’nda yapılan düğünle dünya evine girdi. Düğün için Çırağan Sarayı’na kışlık bahçe yapılırken, sosyal medyada düğünden bir görüntü paylaşıldı. pic.twitter.com/dBoaFxjpbf
— Vaziyet (@vaziyetcomtr) April 13, 2019
Buket Aydın; medyada ilişkilerin nasıl yürüdüğünü sergilemesi açısından önemli bir figür. Sıradan bir spikerin nasıl bir anda zirvedeki bir kanalın ana haber sunuculuğuna geçebildiği, sonra patronla bir takım ilişkiler içindeyken bir başkasıyla beraber olduğunu göstermesi açısından kayda değer.
🔺 Yıldırım Demirören, evli olmasına rağmen eşini Buket Aydın ile aldatıyor ve onu Kanal D’ye spiker yapıyor.
🔺 Buket Aydın da Demirören‘i, Mustafa Sarıgül‘ün oğlu Emir Sarıgül ile aldatıyor.
🔺 Altınbaşlar’ın kızı ile evli olan Emir, hem Buket, hem Sibel Can’la beraber oluyor.
🔺 Sibel Can’ın eski kocası Hakan Ural da her sabah Demirören’in kanalında ahlak dersi veriyor.
Bu kişiler, sıradan birileri olsa, “Kirli üçgen beni ne ilgilendiriyor” diye geçiştirmek hem mümkün, hem de işin doğrusu.
Buket Aydın, ekrana çıkıp ahlak dersi verebiliyor.
Hımmmm..🤔pic.twitter.com/ss21A9Tylr
— Levent Özeren (@lvntozrn) July 2, 2022
Bütün bunlar, beni niçin ilgilendiriyor biliyor musunuz? Senden benden çaldıkları paraları yedikleri için bizler açlığa mahkum ediliyoruz. Senin benim vergilerimle finanse edilen bu şirketlerin patronlarına bu paralar aktarılmasa, ülke bugün bu sıkıntıların içine düşmemiş olurdu.
Birileri iktidar saltanatı sürecek diye, oluşturdukları havuz medyası bizim vergilerimizle besleniyor, onlar da efendilerine hizmet ediyor.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***