“Günlerden öyle bir gündü;
Üstüne tarih düştüğüm.
Gözümün önüne geldi birden
Balkıyan güzel yüzün.
Ve yüreğim yandı söndü,
Ter bastı avuçlarımı.
Bir işlek kovan uğultusu
Kapladı kulaklarımı.
Uzandım usulca cigarama;
Yavan ömrüme katık.
Ben o gün öldüm gülüm,
Bir daha ölmem artık.” – Metin Altıok.
(Şair, Madımak’ta mahsur kalan 33 aydın ve sanatçıdan biriydi. Katliamdan yaralı olarak kurtarıldı ancak yedi günlük yaşama tutunma mücadelesini 9 Temmuz 1993’te kaybetti.)
2 Temmuz 1993, Türkiye kamuoyunun hafızasına bir katliam tarihi olarak kazındı.
Aydınlar, sanatçılar ve şairlerden oluşan bir grup, dört günlük şenlik programına katılmak için o günlerde Sivas’a gitti.
1 Temmuz’da şenliğin açılışında konuşanlardan biri de yazar Aziz Nesin’di.
Behçet Aysan, Metin Altıok, Uğur Kaynar, Hasret Gültekin, Nesimi Çimen, Asım Bezirci de kente gidenler arasındaydı.
Grubun en yaşlısı 66 yaşındaki Asım Bezirci, en genci ise folklor gösterisi için Sivas’a giden 12 yaşındaki Koray Kaya’ydı.
Katliamdan iki gün önce kentte bir bildiri dağıtıldı. Burada Aziz Nesin’in o sırada başyazarı olduğu Aydınlık gazetesinde yayımlanan Salman Rüşdi’nin ‘Şeytan Ayetleri’ kitabı hedef gösteriliyordu.
Bildiride dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin’in şenliklere ev sahipliği yapması da eleştiriliyor, Nesin için “Şehirde adeta Müslümanlarla alay edercesine gezebilmektedir” ifadesi kullanılıyordu.
NELER OLDU?
2 Temmuz günü Cuma namazının ardından etkinliklerin yapıldığı kültür merkezinin önüne ‘Sivas laiklere mezar olacak’ gibi sloganlarla bir yürüyüş düzenlendi.
Saldırgan grubun bir kısmı ‘Halk Ozanları’ heykelini yıkıp, yerde sürüklerken; bir kısmı valilik önünde Ahmet Karabilgin’i protesto etti.
Valinin katliam sonrası İçişleri Bakanlığı’na gönderdiği rapora göre, saldırganların sayısı her saat artıyordu. Yine aynı rapora göre, akşam saat 18:00’de Madımak Oteli’nin önünde o ana kadar hiçbir aşamada dağıtılmamış 15 bin kişi vardı. Otel önündeki araçlar ve sürüklenen heykel ateşe verildi, otelin camları kırıldı.
Yaklaşık 2 saat sonra otel ateşe verildi, kalabalık sloganlarına devam etti.
Madımak Oteli’nin önünden çekim yapan İhlas Haber Ajansı’nın görüntülerinde otelin etrafını kuşatanların sloganları yanında sözleri de duyuluyordu: “Lan yakın”, “Gir içeriden yak oğlum ya”, “Cehennem ateşi işte”
Kente davet edilen takviye kuvvetler ise zamanında gelmedi veya gelenler yetersizdi. 35 kişi otelde hayatını kaybetti.
HOLLANDALI CARINA’NIN HİKAYESİ
Hollanda vatandaşı Carina Cuanna Thedora Thuys katliamın tek yabancı kurbanıydı.
Leiden Üniversitesi’nde Kültür Antropolojisi okuyan Carina bitirme tezi olarak ‘Türk Kadınının Aile İçi Rolü ve Çevre ile İlişkileri’ konusunu seçmişti.
Sosyal Hizmetler Dairesi’ne başvuran genç kadın, Yabancılar Şubesi’nde çalışan Rahmi Sivri’yle konuştu. Sivri de kendi memleketi Çorum’da çalışma yapmasını söylüyor ve yardımcı oldu.
Sivri ayrıca, anne babası da Hollanda’da yaşadığından Carina’nın onların Türkiye’deki evlerinde kalmasını sağladı. Carina burada aynı aileden Asuman ve Yasemin Sivri’yle tanışıp arkadaş oldu.
Asuman hem lise öğrencisi hem de semah öğretmeni, Yasemin’se Hacettepe Üniversitesi’nde felsefe öğrencisiydi. Kendi günlüğünde şu ifadeler yer alıyordu:
“Pir Sultan Abdal Kültür Derneği! Bu kişi, 16. yüzyılda yaşamış önemli bir Alevi şahsiyeti imiş. Burada, gençler Asuman öncülüğünde çok hoş halk dansları (semah) gösterisi yapıyorlardı. Yeğenler beni, Türkçe öğrenen ve Alevi kültürünü araştıran bir Hollandalı olarak tanıttılar. Alevilik çok önemliymiş.
Bana burada Aleviler ile Sünni’ler arasındaki farkları anlattılar. Buradaki herkes, benim Alevi Kültürüne duyduğum ilgiden dolayı çok memnun olmuş görünüyordu (Neyse ki Hollanda lisanındaki ‘tesadüfen’ kelimesinin Türkçe’sini bilmiyorum, yoksa tüm karizmam silinecekti).”
“Evvelki gün, (bekle bekle durdan sonra), bir otobüs dolusu Alevi gencin arasında, Pir Sultan Kültür Festivali için Sivas’a hareket ettik. Otobüsün içi çok neşeliydi; müzik, yemek, neşeli gençlik… Devamlı türkü söyleniyordu ve inanılmaz ama aktörlük yapılıp dans bile ediyordu. Sabah saat 8.00 civarında Sivas’a geldik. Türkçe söylenen şeylerin manasız kalan ve anlamadığım tarafların hengamesinde dinlemeye, yemek yemeye ve hemen ardından tiyatroya gitmeyi başardık.”
“Kahvaltı ettikten sonra tek başıma gezintiye çıktım. Kendime turist süsü vermiştim (fotoğraf makinesi, seyahat kitapları) ve tarihi yapıları seyrettim (12 ve 13. yüzyıl Selçuklu yapıları). Daha sonra oturup değişik insanlarla sohbet ettim. Hoşnut ama yine de bir tedirginlikle karikatür sanatçısı ile sohbete daldım. Kendisi benim çok şirin bir portremi çizdi.”
‘İŞLER TERS GİTMEYE BAŞLIYOR’
“Yine her bir şeylere şahit oldum. Şu anda ‘kapatılmış’ bir vaziyette bir otelde oturmaktayız, zira dışarıdaki kökten dinci Müslümanlar dolaşıp duruyorlar.”
“Fakat şimdi işler ters gitmeye başlıyor. Biz uzun bir zamandır otelde oturuyoruz. Dışarıda devasa ve kökten dinci grup (aşırı sağcı) bağırıp naralar atıyor.”
“Bu binada solcu düşünür ve yazar Aziz Nesin’i saklıyorlarmış. Kendisi ‘Şeytan Ayetleri’ni’ yayınlamak düşüncesindeymiş. Bunların hepsi nahoş şeyler. Kendimi çok zor ve sıkıntılı bir durumda hissediyorum, zira biraz sonra burada neler olacak, tahmin bile edemiyorum.”
“Sonunda bu şehrin bir Türk kökten dinciler topluluğunun bulunduğu bir yer olduğunu öğrendim. Bir sürü sloganlar atılıyordu ve bağrışmalar vardı. Bununla birlikte bir sürü de polis vardı.”
“Fakat ben bütün bunlardan ne anlarım ki? Dışarıdan yüksek tonda bağırmalar geliyor ama ne olduğunu anlamıyorum.”
Bu yüksek tonda bağırmalardan sonra Carina, Asuman ve Yasemin Madımak Oteli’nde boğularak yaşamlarını yitirdiler.
Carina’nın cenazesi, Zülfü Livaneli’nin ‘Saat 4 Yoksun’ sesleriyle kaldırıldı; mezarı Hollanda’nın Almanya sınırındaki Doetinchem kentinde.
DÖNEMİN İKTİDARININ TAVRI
Dönemin başbakanı, DYP Genel Başkanı Tansu Çiller‘di. Kendisinin Madımak Oteli’nde yaşananların ardından söylediği sözler büyük tartışma yarattı: “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir.”
Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise olayın münferit olduğunu ve ‘Alevi-Sünni çatışmasına dönüşmemiş olmasını’ vurguluyordu:
“Olay münferittir. Ağır tahrik var. Bu tahrik sonucu halk galeyana gelmiş… Güvenlik kuvvetleri ellerinden geleni yapmışlardır… Karşılıklı gruplar arasında çatışma yoktur. Bir otelin yakılmasından dolayı can kaybı vardır.”
İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu, Aziz Nesin’i hedef gösterdi: “Aziz Nesin’in halkın inançlarına karşı bilinen tahrikleriyle halk galeyana gelerek tepki göstermiştir.”
Koalisyon ortağı SHP’nin eski genel başkanı, dönemin başbakan yardımcısı Erdal İnönü, olaylar sırasında Aziz Nesin’le telefonla görüşerek ‘en kısa zamanda takviye güç gönderileceğini, kimsenin kılına dahi zarar gelmeden kurtarılacağını’ söyledi.
İnönü, katliam ardından SHP’ye ve kendisine yönelik eleştirilere, “Ne yapayım, yetkim yoktu” cevabını verdi.
DAVA SÜRECİNDE NELER YAŞANDI?
Çeşitli mahkemelerde başlatılan soruşturmalar o dönem halen faal olan Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne (DGM) taşındı. Mahkeme ise görevsizlik kararı vererek dosyayı Yargıtay’a gönderdi. Yargıtay, dosyaya bakması gereken yerin Ankara DGM olduğuna karar vererek dosyayı geri gönderdi.
Ankara 1 No’lu DGM’ye sunulan iddianamede olayların nedeni ‘şenliklere katılanlar’ olarak gösterildi, Aziz Nesin’in varlığı ‘eylemin hazırlayıcı sebepleri’ arasında sayıldı:
“Hele hele Aziz Nesin’in İslam Dini’ne karşı tutum ve davranışları ve açıklamaları, kapalı bir salonda düzenlenen toplantıda terör örgütü militanları için saygı duruşunda bulunulması, eylemin hazırlayıcı nedenleri arasında sayılabilir.”
DGM Başsavcısı Nusret Demiral dava henüz sonuçlanmadan, “Olayda örgüt yok, tahrik var” diye konuştu. Görülen davanın karar metninde de buna benzer görüşler yer aldı:
“(…) Sivas olaylarının devlete ve laik düzene yönelik olmadığı, Aziz Nesin’in Şeytan Ayetleri kitabını yayınlamasına duyulan öfke, kin ve nefretin oluşturduğu tahrik sonucu ve Aziz Nesin’e yönelik bir eylem olduğu, kast edilen Aziz Nesin olmasına rağmen hedefte sapma sonucu 37 masum insanın ölümü ile sonuçlanan bu olayların (…)”
Kararla birlikte 22 sanık hakkında 15’er yıl, 3 sanık hakkında 10’ar yıl, 54 sanık hakkında 3’er yıl, 6 sanık hakkında 2’şer yıl hapis cezası, 37 sanık hakkında da beraat kararı verildi; ancak daha sonra temyiz edildi.
Uzun süren hukuk süreci 2001 yılında sonuçlandı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin onadığı karar uyarınca, Cumhuriyete karşı örgütlü kalkışma girişiminde bulunan sanıklardan 33’ü ölüm cezası aldı; dördü 20 yıl, biri 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
DAVA NEDEN KAPATILDI?
Süren davalar, temyizler, müdahil avukatların talepleri yıllarca devam etti. Dava, 20 yılın ardından 13 Mart 2012’de mahkemenin davayı zaman aşımı nedeniyle düşürmesiyle kapandı.
Katliamda yakınlarını kaybedenlerin aileleri başta olmak üzere, sivil toplum kuruluşları ve partiler ‘insanlık suçlarında zaman aşımının kaldırılmasını’ talep etti ancak bunlar herhangi bir karşılık bulmadı.
KARAMOLLAOĞLU’NDAN YILLAR SONRA AÇIKLAMA: NİYE BENİ UTANDIRSIN Kİ?
Söz konusu dönem Sivas Belediye Başkanlığı görevini yürüten Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, yıllar sonra katliama ilişkin açıklamalarda bulundu; “Utanıyor musunuz?” sorusu üzerine şunları söyledi:
“İnsanların ölmesi için böyle bir şey yapıldığı kanaatinde değilim.
Ben bunu itham olarak görürüm. Niye beni utandırsın ki? Ben bunun ne sorumlusuyum ne de bu hadiselerin önüne geçmekle mükellef bir makamdaydım. Belediye başkanıydım. Kimse valiye, emniyet müdürüne sormuyor bunu. Halbuki onların görevi meydana gelen bu hadiseleri önlemekti.Bu hadiselerin olmaması için tedbir almaktı, hiç alakası olmayan bir insan neden utanç duyacak? Bundan dolayı üzülüyor ve hayıflanıyorum neden önlemedi diye.
‘REFAH PARTİSİ’NE SALDIRMAK İÇİN BAHANEYDİ’
Ben o zaman konuşmaları takip etmemiştim ama şimdi çıkıyor. Yalvar yakar olmuşum insanlara karşı yapmayın etmeyin… Orada bir taşlama vs olmuş emniyet müdürü beni alıp götürdü. O zaman gençlere ‘yapmayın, etmeyin’ diye yalvarmama rağmen buna engel olamamışım. O zaman bütün medya bana saldırdı. İşin en üzücü tarafı sanırım Milliyet’teydi, itfaiyenin başındaki bir kişinin fotoğrafını çekti, Karamollaoğlu halkı kışkırtıyor diye yazdı. Sizde benim hiç mi fotoğrafım yoktu da bu adamın ben olmadığımı göremediniz? Bunların hepsi kasıtlı olarak Refah Partisi’ne saldırmak için bahaneydi. (…)”
ERDOĞAN: BABALARI HAKSIZ YERE İDAMA MAHKUM EDİLDİĞİ İÇİN AĞLAYAN 15, 18, 19 YAŞINDA KIZLAR VAR
Karar üzerine dönemin başbakanı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun. Yıllar yılı içerde olan vatandaş, içlerinde kaçak olanlar vardı” dedi.
Erdoğan kararı ayrıca, “İdam kalktığı için 33 kişi ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum oldu. Bunlar hep gözden kaçıyor. Hedef saptırılıyor” diyerek yorumladı.
Erdoğan ayrıca Sivas davasında mağdurlar olduğunu söyleyerek, “Sivas’a birçok gidişimde babalarının haksız yere, herhangi bir taksiratı olmadığı halde idama mahkum edildiği için ağlayan 15, 18, 19 yaşında kızlar var. Bunları göz ardı etmek suretiyle tek tarafa siyasi bir servis yapmayı doğru bulmuyorum. Gidip Ankara Adalet Sarayı’nın önünde gösteri yapmak suretiyle belli bir ideolojinin borazanlığını yapmanın doğru olduğuna inanmıyorum” diye konuştu.
ERDOĞAN, SİVAS KATLİAMI HÜKÜMLÜSÜNÜ AFFETTİ
Katliam dolayısıyla müebbet hapis cezası ile hükümlü bulunan Ahmet Turan Kılıç’ın cezası, 31 Ocak 2020’de Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından affedildi.
BU SENE DÜZENLENECEK ANMA ETKİNLİKLERİ
Katliamın 29. yılında Sivas, Ankara, İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında anma etkinlikleri düzenlenecek.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***