Bazen, siz hiç “o havada” değilken bir enerji dalgası ile karşılaşır, bire bir katılımcısı olamasanız da izleyen olarak o enerji dalgasının içine çekilirsiniz. Tiyatro dell’arte sahnesinde izlediğim Kara Kabare’nin Zenhar adlı “bir tören oyunu” sui generis (nevi şahsına münhasır) dünyasıyla etkileyici bir yaşamsal neşenin mümkün olduğunu gösteriyor.
Anlaşılır nedenlerden (bütçe, salgın vs) tiyatro sahnesinde epeydir kalabalık oyuncu kadrosu izleyemediğimiz bir gerçek. Eski Türkçede “taşkın deniz” anlamına gelen Zenhar’da, bir kabileye yaraşır kalabalıkla, on iki oyuncu vardı.
75 dakikalık oyun, seyirciyi geçiş töreni‘ne davet ettiği kadar, feminizm, anarşizm, ekoloji, marksizm üzerinden, izleyen olmaktan katılımcı olmaya davet ediyor.
Oyunun yazarı ve yönetmeni Şirvan Akan, on yıllık tiyatro topluluğu Kara Kabare’de ekip arkadaşları ile bedenin ve enerjinin uyumlandığı, sahne koreografisinin akıp gittiği çok başarılı bir iş çıkartmış ortaya. Türkiye’de daha yoğun maruz kaldığımızı düşünsek de, tüm bir dünyanın günden güne zorlaşan ve devletlerin kitleleri dört koldan köşeye sıkıştırmasıyla sonuçlanan kapitalist vahşetin kederli etkisine karşı, bireylerin birbirini kollayarak kabileyi oluşturmasını işaret ediyor Zenhar. Ekolojik bütünlüğe uyumlanmış birliktelikten, neşeden oluşan çemberle döngünün devam edip gideceğini…
Dansla özgürleşen bedenlerin, mitolojideki törenlerin her türlüsüne değinip onlardan ayrı bir bilinmezlikte, oyuncuların tören yapma isteklerini seyirciye anlatmasıyla başlıyor oyun. Ağız dolusu bir “bilmiyoruz!” söylemiyle. Değişen yaşantıların içinde, değişimin merkezinde durup gelecekte ne olacağını bilememenin kaygısıyla değil yaşama güven duymanın merakıyla her oyuncu, diğerlerinin de desteğiyle kendi hikâyesini anlatıyor. Başarılı koreografide, baş döndüren hızdaki repliklerin daha kısa, dansların –devinimin- daha fazla olması tercih edilebilirdi. Söz-aksiyon dengesinde anlatmak yerine göstermek, tam da oyunun hedeflediği sui generis dünyaya daha büyük katkı sağlardı diye de minik bir not düşeyim.
Oyun bitiminde sahnenin sokağa çıkan kapısı açılıyor, ekip de kabileyi dile dolayan taşkın bir şarkıyla sokağa taşıyor. Geçmişten geleceğe, bilinenden bilinmeyene yolculuk başlamıştır artık. Yaşamı kutlamaktan başka elimizde yapıcı olan ne var ki?
Benim için, benim ihtişamımda barınıyor:
Geçmiş nerede, gelecek nerede
Şu an nerede,
Mekân nerede,
Veya hatta sonsuzluk nerede? (Aştavakra-samhita 19.3.)
Zenhar’ı izlerken zihnimde dolanan dörtlüğüyle Aştavakra’ya cevap veriyor gibiydi oyun: Şimdi ve burada!
Murat Bakır’ın ışık tasarımı, Nazım Çınar’ın müzikleri, Fuat Değirmenci’nin afiş tasarımı ve Cem Çelik’in fotoğraflarıyla Kara Kabare Topluluğu’nun oyuncularıysa; Tuba Karabey, Alper Bora Koçak, Sinem Hacıoğlu, Mehtap Demirel, Sevi Cemre Cingirt, Selami Üstübi, Miray Akçay, Mehmet Bezgin, İdil Özaydın, Gamze Dar, Boran Karakoç ve sahne kenarından oyuna yazar olarak katılan Şirvan Akan.
Bundan elli yıl sonra tiyatro araştırmacıları 2020’lerde Türkiye’de ne sahnelenmiş diye dönüp baktıklarında, yenilikçi, özgürleştirici, dayanışmacı, marjinal bir sesle karşılaşacaklar. Sanat tarihin tanığıdır. Cornford’un belirttiği gibi, Yunan mitolojisi şair, sanatçı ve filozofların ürünüdür.
Seyircisiyle arasına bilet yerine, zarifçe “armağan ekonomisi” diye tanımladıkları dayanışmacı ve inisiyatife dayalı bir sistemi koymaları ise geleceğe yönelik bir işaret fişeği.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***