CHP İstanbul Milletvekili Yunus Emre, muhalefet ile iktidar arasındaki demokrasi taraftarlığı ve karşıtlığı eksenindeki siyasal bölünmede oy oranları bakımından 2018’den günümüze muhalefet lehine ciddi bir değişim yaşandığını söyledi.
Bu şartlarda muhalefetin seçimleri kazanmasının aslında bir sürpriz olmadığını dile getiren Emre, “Aksine muhalefetin seçimleri kaybetmesi bir sürpriz olacaktır. Bu sürpriz ancak demokrasi fikri etrafında bir araya gelmiş muhalefetin bütünlüğünün bozulmasıyla gerçekleşebilir” dedi; ardından şunları kaydetti:
‘MUHALEFET BİRLİKTELİĞİNİ EN ETKİLİ ŞEKİLDE SAĞLAYABİLECEK LİDER BU İTTİFAKIN MİMARI OLAN KILIÇDAROĞLU’DUR’
“Yani bugün muhalefetteki siyasal partilerin aralarında görüş farklarının ortaya çıkması ve o farklar temelinde ayrılıkların pekişmesiyle muhalefetin bölünmesi durumunda ancak seçimler kaybedilebilir. Bu ihtimal dışarıda tutulduğunda demokrasi fikri etrafında birleşen muhalefet seçimleri kesin olarak kazanacaktır. İşte tam da bu noktada Kemal Kılıçdaroğlu ismi devreye giriyor. Çünkü bu muhalefet birlikteliğini en etkili şekilde sağlayabilecek lider bu ittifakın mimarı olan Kemal Kılıçdaroğlu’dur.
‘KILIÇDAROĞLU, CUMHURBAŞKANLIĞI İÇİN EN UYGUN ADAY’
Bu konuyu gerekçelerle biraz açalım. Birincisi şahsiyeti itibariyle Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanlığı için en uygun adaydır. Kucaklayıcı, anlayışlı, ortak akla inanan bir tabiata sahiptir. Ayrıca cumhurbaşkanı seçilecek kişinin diğer siyasi liderlere güven verebilecek bir kimse olması ve adeta bir orkestra şefi gibi farklılıkları uyum içinde yönetebilmesi gerekiyor. Siyasal hayatımız doğal olarak toplumun çeşitliliği ve çoğulculuğunu da bünyesinde taşıyor. Bu nedenle yukarıda bir orkestra şefi olarak tanımladığım yeni cumhurbaşkanının kendini, hırslarını, içinden çıktığı toplum kesimlerini ya da mensubu olduğu partiyi değil Türkiye’yi düşünen bir kişi olması gerekiyor. Farklı sesleri uyum içinde yönetmesi gerekiyor. Kılıçdaroğlu bu özellikleri kişiliğinde barındırıyor. Erdoğan’ın bütün topluma bir deli gömleği giydiren buyurucu liderliğinin karşısında Kılıçdaroğlu ortak aklı işleten dönüştürücü bir liderlik performansı ortaya koyuyor. Hem partisini hem demokrasi birlikteliğini çoğunluk adına konuşabilecek bir dönüşümün içine sokuyor.
‘DEMOKRASİ BİRLİKTELİĞİNİ AŞAMA AŞAMA KILIÇDAROĞLU YARATTI’
Seçimleri kazanmak için demokrasi birlikteliğinin muhafazasının ve pekişmesinin kritik önemini belirtmiştim. Bu kapsamda unutmamak gerekir ki demokrasi birlikteliğini özellikle Adalet Yürüyüşünden başlayarak aşama aşama Kılıçdaroğlu yarattı. İktidarın kurduğu baskı ortamında muhalefet kesimlerinin yalnız olmadığını ve bir araya gelerek etkili bir şekilde adalet ve demokrasiyi koruma mücadelesi yapabileceklerini Kılıçdaroğlu gösterdi. Yani hâli hazırda altı partinin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan siyasi projenin mimarı Kılıçdaroğlu. Bu kapsamda Ak Parti’nin kutuplaşma politikaları ve otoriter yönetimi karşısında demokrasiye geçiş konusunda gerçekten inanılır, güvenilir bir yol haritası ortaya koydu.
Bunun yanında ülkemiz yıllardır bir ekonomik kriz ortamında bulunuyor. Kılıçdaroğlu siyasi hayatının başından beri yolsuzluklarla mücadele, ekonomik sorunlar, yoksulluğun ortadan kaldırılması başta olmak üzere sosyal politikaların merkezde olduğu bir söylemi savunduğu için iktidarın kısır siyasi çekişmelerle siyasi hayatımızı zehirleyen söylemini aşabilecek bir birikime sahip. Bu nedenle de Kılıçdaroğlu bulunduğumuz ekonomik kriz konjonktüründe en uygun aday olarak görülüyor. Edebiyatımızın yine bir “Kemal’ini” hatırlatmak istiyorum. Kemal Bilbaşar “toplumcu gerçekçi” edebiyat anlayışını “fikirde toplumcu, sanatta gerçekçi” ifadesiyle tanımlamıştı. Siyasi hayatımızda da Kılıçdaroğlu savunduğu fikirler ve gündemi itibarıyla toplumcu, siyasal mücadele ve strateji bakımından da gerçekçi bir yol takip etti. Bilbaşar’ın “fikirde toplumcu, sanatta gerçekçi” ifadesinden hareketle ekonomik sorunlara odaklanan, ahlaki ekonomi öneren ve ittifak stratejisini gözeten yaklaşımıyla Kılıçdaroğlu’nu “değerlerde toplumcu, siyasette gerçekçi” olarak nitelendirmek mümkün.
‘MUHALEFET SEÇİMLERİ KAZANIRKEN İKİ AŞAMALI BİR TAKTİK GÖZETMEK DURUMUNDA’
Bu gerekçelerin yanına bir konuyu daha eklemeliyim: muhalefet seçimleri kazanırken iki aşamalı bir taktik gözetmek durumunda. İlk aşamada yukarıda da belirttiğim demokrasi birlikteliğinin sürdürülmesi ve pekişmesi gerekiyor. İkinci aşamada ise seçmenler nezdinde Ak Parti döneminden sonra Türkiye’de iyi bir yönetim olacağı düşüncesinin hakim olması yer alıyor. Yani “Türkiye gerçekten değişecek”, “Ak Parti dönemi uygulamaları terk edilecek”, “yepyeni bir Türkiye ortaya çıkacak” düşüncesinin yaygınlık kazanması gerekiyor. Özetle seçmenler şu meselelerde gerçekten güven içinde olmalı: Türkiye seçimden sonra kaygan bir zemine girmeyecek, koşullar kötüye gitmeyecek, aksine ekonomide, dış politikada, demokratik işleyişte, eğitimde, toplumsal barışta yeni bir Türkiye ortaya çıkacak.
Bu aşamada seçmenlerin bu fikre sahip olmasının anlamı üzerinde düşünelim. İyi yönetilecek bir Türkiye, Ak Parti döneminde açığa çıkan devletteki çürümenin sona erdirilmesi demek. Kurumsal bir devlet işleyişinin, kurallara ve yasalara bağlı bir yönetimin kurulması demek. Bunun yanında ehliyet ve liyakat ilkelerinin devreye sokulması, şahsa bağlılık, kişiye sadakat gibi mevcut yönetim anlayışının çöpe atılması demek. Toplumun kaynaklarının usulsüz kamu alımları ve ihalelerle bir avuç çete mensubuna peşkeş çekilmemesi demek. Garibanın çocuğu yatağa aç girerken itibardan tasarruf edemeyenlerin aile boyu şaşaa ve debdebe içinde bir hayat sürmesine son vermek demek. Özetle devletin reorganize edilmesi ve sorunları çözebilmek için kurumsal devlet işleyişinin reaktive edilmesi bir zorunluluk olarak önümüzde duruyor. Devletteki mevcut çürüme ortamında bunu başarabilmek içinse devleti iyi tanımak gerekiyor. Devletin kurumsal işleyişini harekete geçirebilmek gerekiyor. Kılıçdaroğlu uzun yıllar devlet hizmetinde bulunduğu, dürüst ve ehliyet sahibi kamu yöneticisi profilini temsil ettiği ve Türkiye’nin geleneksel devlet birikimini harekete geçirme imkanına sahip olduğu için seçimler sonrasında da en uygun cumhurbaşkanı olacak lider olarak öne çıkıyor. Özetle muhalefetin tek görevi seçimleri kazanmak değil. Seçimlerden sonra da Türkiye’nin kaygan bir zemine girmesine imkan vermeden, işleyen ve halka hesap veren bir yönetim kurmak gerekiyor. Seçimlerden sonra devlet organizasyonunu demokratik temelde yeniden yapılandırmak en az seçimleri kazanmak kadar büyük önem taşıyor. (…)”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***