YORUM | MAHMUT AKPINAR
Severek, eğlenerek ve istifade ederek videolarını izlediğimiz Memduh Bayraktaroğlu 20 Temmuz günü bir video yayınladı. Videosunda söylediği şeylerin istihbari bir bilgiye veya olayların şahitlerine dayalı olmadığını, şahsi gözlemlerine ve tecrübelerine dayalı bir senaryo, öngörü olduğunu belirtiyor.
Bu senaryoya göre Tayyip Erdoğan kesinlikle cumhurbaşkanlığına aday olmayacak. AKP genel başkanlığından istifa edecek veya buna ikna edilecek. Yaşlılığı ve hastalıkları nedeniyle Fethullah Gülen de bir Meşveret Heyeti kurup Cemaat’in yönetiminden tamamen çekilecek. Erdoğan ile Gülen değil ama AKP ile Gülen sonrası işlere nezaret edecek bir ekip anlaşacaklar. Bu çerçevede AKP Genel Başkanlığı için eski AKP’liler Davutoğlu ve Babacan yarışacak. Ali Babacan önce AKP Genel Başkanı sonra cumhurbaşkanı olacak. AKP 2012 öncesi kodlarına geri dönecek, tekrar demokrasiye, hukuka saygılı hale gelecek. Seçimlerden hemen önce cezaevlerindeki siyasi suçlular, KHK’lılar tahliye edilecek. Ayrıca AKP Kürtlerle de bir anlaşma yapacak, Demirtaş tahliye edilecek. Kürtlere temel bazı haklar konusunda taahhütte bulunulacak. Bu arada Osman Kavala gibi diğer siyasi tutsaklar da tahliye edilecek.
AKP NEDEN BU KARARA VARDI?
Son yıllarda ekonominin iyice çökmesi, AKP’liler dahil toplumun iktidardan rahatsız olması ve 15 Temmuz kutlamalarının çok sönük geçmesi, çakma darbeye dair sorgulamaların artması üzerine AKP içinden hala sağduyusunu kaybetmemiş bir grubun Erdoğan’ı buna ikna ettiği veya mecbur ettiği ifade ediliyor.
15 Temmuz ve sonrasında yaşanan ağır baskı ve zulümler noktasında faturanın Erdoğan’a yıkılmayıp Hulusi Akar ve Hakan Fidan’a yükleneceği, diasporadaki Cemaat gazetecilerinin de Erdoğan’ın 15 Temmuz’da “masum” olduğu noktasında tabanı iknaya çalışacağı ifade ediliyor.
Senaryo AKP aleyhine var olan olumsuz atmosfer üzerinden üretilmiş bir hayal ürünü, temenni. Ama hem iç hem de dış dengeler açısından uçurumun ucuna gelmiş, ekonomik açıdan iflasla karşı karşıya AKP Türkiye’si için çok da absürt görünmüyor. İlk anda akla yakın bir çözümmüş gibi duruyor. Her ne kadar siyasetçiler gerilimden, kavgadan besleniyor ve sürekli toplumu bölüyorlarsa da, ülkenin bir şekilde kutuplaşmayı bitirip normalleşmesi lazım. Bunun için de böyle bir senaryo mantıklı görünüyor.
Ancak Cemaat’le ilgili “AKP ile İttifak” yönündeki öngörüler, söylemler pek çok Cemaat mensubunu öfkelendiriyor. Türkiye ve insanlık için değer üretme derdinde olan Hizmet gönüllüleri bu kadar yozlaşmış ve kirlenmiş bir AKP ile kendilerinin aynı kareye girmelerinin mümkün ve muhtemel olmadığını, olursa da itiraz edeceklerini söylüyorlar. Yaşadıkları ağır zulüm, haksızlık ve buna bağlı travmadan dolayı münhasıran yurt dışında yaşayanlardan “yüzlerini şeytan görsün” diyenden “asla Türkiye’ye dönmem, o defteri kapattım” diyene kadar pek çok reaksiyoner tepki var.
“Cemaat’e yakın gazetecilerin durumu tabana anlatmaya çalışacakları” iddiası ise gerçeklerle örtüşmüyor. Eskiden Cemaat’e yakın kurumsal bazı gazeteler ve bazı gazetecilerin o kurumlarla organik bağı vardı. Ama şimdi yurtdışında gazetecilik yapanlar tamamen bireysel ve bağımsız yapıyorlar işlerini. Mağduriyetleri, adaletsizlikleri gündeme alma konusunda müttefik olsalar da, her bir gazeteci bireysel hareket ediyor ve farklı düşünüyor. Kitlesel ve organize bu tür hareketlere sıcak bakmıyorlar. Bu gazetecilerin talimatla bir konuyu işleyeceklerini sanmıyorum. Aksine, tepki verirler ve yönteme karşı çıkarlar. Öte yandan siyasetten yenilen kazıklar nedeniyle Cemaat tabanının genelinde siyasete ve siyasetçilere karşı ciddi bir alerji var.
Hizmet mensuplarının en önemli acıları tutuklu insanlar, onların çoluk çocuğu, KHK’lılar, uygulanan şeytanlaştırma ve kitlesel linç. Bunların sona ermesini ve herkesin normal hayatına geri dönmesini tabandan tavana bütün Hizmet insanları ister. Lakin mesele AKP ile aynı kareye girme, hele Bayraktaroğlu’nun dediği gibi ”el ele, kol kola” olma olunca herkes refleks gösteriyor. Bu ihtimal çürümüş, kokuşmuş bir kesimle ortak olmak, yıkılması mukadder kirli bir çatının altına girmek anlamına gelir. Cemaat bunu yaparsa varlık sebebiyle çelişir. Ayrıca gerçeklerin ortaya çıkmasıyla son dönemde elde etmeye başladığı mağduriyeti ve ahlaki üstünlüğü ilelebet kaybeder. Hırsızlık, başarısızlık, tefessüh nedeniyle itibarsızlaşan AKP ile ilkesiz birlikteliğe razı olduğu ve pragmatist davrandığı fikrini oluşturur.
“AKP ile Cemaat barışıyor mu?” başlıklı videoyu yayınladıktan sonra aldığım tepkiler, yaptığım görüşmeler şunu ortaya koydu: Cemaat tabanının, Hizmet insanlarının istediği şey ne barışmak, ne intikam, ne de ittifak. İnsanlar sadece ADALET istiyor. Yargının, hukukun adil şekilde işlemesini istiyor. Adalet çalışsa problemlerin, kavganın yüzde 99’u zaten bitecek. AKP kantarı bozdu, adaleti bitirdi, ardından her şey bozuldu. Bunun yeniden düzelmesinin ilk adımı adaleti yeniden inşadır. Mazlumların, mağdurların haklarını, özgürlüklerini geri vermektir. Öte yandan adalet pazarlığa tabi tutulacak bir konu değildir, bir haktır, zorunluluktur.
Buna rağmen Cemaat içinden bir kesim-kadro kirli AKP ile ortaklık kurmaya yeltenirse tabandan büyük tepki görür ve bölünmelere, ayrışmalar ortaya çıkar. Eğer birileri bunca baskıya, tezgaha rağmen bölemedikleri Cemaat’i AKP yıkılmadan önce parçalara ayırmak istiyorsa “AKP ile ittifak” parlak bir proje!
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***