ABD ekonomisinin resesyona doğru gidip gitmediğine dair hararetli tartışmalar devam ediyor. Her ne kadar ABD Ulusal Ekonomik Araştırmalar Bürosu (NBER) bu konuda resmi olarak bir açıklama yapmasa da Amerika’da ve özellikle küresel boyutta ciddi bir ekonomik stres döneminden geçildiği konusunda uzmanlar hemfikir.
Bloomberg’de yer alan habere göre, şu anki ekonomik göstergeler, son büyük mali krizin yaşandığı dönemdekinden epey farklı. Eğer, dünya yeni bir kriz dalgasına girecekse bile bu en son deneyimlenen bunalımdan son derece farklı olacak gibi görünüyor.
İşte günümüzle 2008 ekonomik krizindeki farklılıklara işaret eden 10 ekonomik gösterge:
1- ENFLASYON: İki dönemi karşılaştırmak açısından enflasyona ilişkin veriler son derece net bir görünüm sağlıyor. Zira şu an dünyanın hangi bölgesine bakarsanız bakın enflasyon onlarca yıldır ilk kez en yüksek seviyelerine ulaşmış durumda. Sadece ABD ve Euro Bölgesi değil, dünyanın geri kalanı da enflasyon açısından kırılgan bir seyir izliyor.
Enflasyon yokluğuyla bilinen Japonya ve İsviçre gibi ülkeler bile küresel trende katılmaktan kurtulamadı.
ABD’de enflasyon 2008’de yüzde 3,8 düzeyindeyken Amerikalılar şu an yeni bir zirvenin görüleceğini düşünüyor. ABD Merkez Bankası (Fed) New York Şubesi’nin hazirana yönelik Tüketici Beklentileri Anketi’nin sonucuna göre kısa vadeli enflasyon beklentisi 6,8 düzeyinde.
Geçen ay açıklanan veriler mayısta yıllık Tüketici Fiyat Endeksi’nin (TÜFE) yüzde 8,6’ya yükseldiğini göstermişti. Bu oran 40 yılın en yüksek noktasıydı.
2- İSTİHDAM VE İŞSİZLİK: ABD Çalışma Bakanlığı’nın geçen hafta açıkladığı verilere göre işsizlik oranı haziranda yüzde 3,6 olarak kaydedildi. Ancak 2008 ve sonrasında işsizlik oranı bugüne kıyasla daha yüksek bir seviyede, yüzde 5’in üstünde seyretmişti. Krizin sonrasındaki dönemde, Ocak 2013’te bile işsizlik oranı yüzde 8’di.
3- AVRUPA STRESİ: Yaklaşık 10 yıl önce Avrupa’da senaryo çok daha farklıydı. O dönemde Alman ekonomisi etkinliğini hızla artırırken çevredeki ülkelerin ekonomileri son derece problemli bir görünüm arz ediyordu.
Ancak hikaye bugün değişmiş durumda. Yükselen enerji fiyatlarına ve pahalı Rus doğalgazına alternatif bulma çabaları sürerken Alman endüstrisi büyük bir stres altında.
Almanya, 2012’de muazzam bir ticaret fazlası vermişti ancak bu ay açıklanan verilere göre 30 yıldır ilk kez Avrupa’nın en büyük ekonomisinde ticaret açığı kaydedildi. Dış ticaret maliyetlerinin artmasında Çin ve Rusya’ya yürütülen ticaret dengesinin bozulması, enerji ithalatının daha pahalı hale gelmesi ve ihracatın azalması etkili oldu.
4- TAHVİL FAİZLERİ: Fed’in haziranda faizi 75 baz puan yükseltmesi tahvil piyasasında da artışı beraberinde getirmiş ve bazı ülkeler bu açıdan daha savunmasız bir hale gelmişti.
İtalya veya Yunanistan gibi Avrupa’nın çevresindeki ülkeler için tahvil piyasasında borçlanmak Almanya’ya kıyasla daha maliyetli.
Ancak Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) müdahalesi sayesinde son 10 yıla kıyasla işler bir miktar daha uysal ilerliyor. ECB, merkez ve çevre ülkelerin tahvil faizleri arasındaki farkın artması durumunda devreye gireceğini açıklamıştı.
İtalyan-Alman 10 yıllık tahvil marjı halihazırda 2012’dekinden çok daha dar.
5- TÜKETİCİ GÜCÜ: Tüketici güveni bugün çok kötü bir görünüme sahip. Öte yandan tüketici sağlığına ilişkin katı önlemler 2008’de başlayan son kriz dönemine kıyasla çok daha iyi.
Tüketici temerrütleri 2006 ve 2007’de keskin bir şekilde yükselmeye başlamış ve bu da finansal krizi tetiklemişti. En kötü senaryo sona erdiğinde bile tüketici temerrütleri yüksek kalmaya devam etmişti. Şu anda böyle bir durum söz konusu değil.
6- KONUT PİYASASI: Tüketicilere ilişkin görünümdeki farklılığın kaynağı temel olarak konut piyasasında yatıyor. Ev fiyatları büyük çöküşten önce, 2006’nın başlarında düşmeye başlamıştı. Halihazırda konut piyasasında bir miktar zayıflık görülse de şu ana kadar büyük ulusal konut fiyat ölçütleri düşmeye başlamadı.
7- ENERJİ > PARA: 2008 bunalımına verilen Büyük Mali Kriz adının da ima ettiği gibi 10 yıl önce dünyada ciddi bir para sıkıntısı mevcuttu. Günümüzdeki ekonomik stresin sebebiyse büyük oranda enerji gibi temel ürünlerin kıtlığından kaynaklanıyor.
Fed, 2008’de dolar likidite sıkıntısını azaltmak için diğer ülkelerle swap (para takası) kanallarını açarak stresin giderilmesinde önemli bir rol oynamıştı. Ancak şu an ülkeler paradan çok doğalgaz ve emtia kaynakları arıyor.
Haziranda ABD’nin Teksas eyaletindeki LNG tesisinde yaşanan patlama sonucunda doğalgaz fiyatlarının Avrupa’da hızla artması bunun önemli göstergelerinden biri. ABD’nin üretim kapasitesi kısıtlanır kısıtlanmaz Avrupa’daki fiyatlar yükselirken ABD’deki fiyatlar düşmüştü. Enerji egemenliği günümüzde yeni parasal egemenlik haline gelmiş durumda.
8- SERMAYE VE EMEK: 2007 baharından başlayarak ABD’deki işsizlik oranı yavaş yavaş artarken birkaç ay sonra 500 büyük Amerikan şirketini kapsayan S&P 500 endeksi kriz öncesindeki zirvesine ulaşmıştı. Ancak bu sefer roller değişti. Hisse senetleri neredeyse sekiz aydır düşüşteyken işsizlik oranı düşük seviyelerde seyretmeye devam ediyor.
9- SANAYİ ÜRETİMİ: ABD’de sanayi üretimi 2008’in ilk aylarında tepetaklak olmaya başlamıştı. Endüstriyel üretim mayısta her ne kadar beklentilerin altında kalarak yüzde 0,2 artsa da 10 yıl öncesine kıyasla sağlam bir görünüm arz ediyor.
10- ÜCRET DAĞILIMI: Atlanta Fed’in ücret artışlarına yönelik kaydettiği verilere göre düşük ücretli işçilerin kazançlarındaki artışlar bugün daha yüksek ücretlilerinkini geride bırakıyor. Bu, 2008 sonrasında oluşan ortama kıyasla son derece farklı bir gelişme.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***