Döviz kuru baş döndürücü bir hızla yükseliyordu, vergi mükellefinin sırtından ahlaka mugayir bir abrakadabra hokus pokusu yaptılar, adına “Kur korumalı mevduat” dediler, bu da işe yaramadı.
İşe yaramadı çünkü kanımca TL’nin erimesine konan teşhis yanlış.
İktisatçılar arasında bir tevatür var, faizler düşürüldü, bu nedenden döviz kurları da patladı diyorlar, doğru ama sadece kısmen doğru, çünkü temel mesele başka.
Eskiden, kağıt para öncesi, madeni para vardı, mesela Osmanlı sikkesi (gümüş), mesela Mecidiye (altın, Sultan Abdülmecit’in tahta çıkışının altıncı senesinde basılan para), Osmanlı bu paraları büyük ölçüde tahşiş etti (debasement) ve o meşhur kural bizde de işledi, “kötü para iyi parayı piyasadan kovdu”, krizler krizleri izledi.
Sonra kağıt para çıktı, adına da “itibari para” dendi, hemen aşağıda Wikipedia’dan tanımını veriyorum.
“İtibari para, hükûmet kararına dayalı çıkartılan, altın, gümüş vs. karşılığı olmayan, altında imzası olan yere ve düzenlediği kağıdın taklit edilemeyeceğine güven üzerine kurulmuş, mal ve hizmet alışverişi için kullanılan banka kağıdı veya kâğıt para demektir. Günümüzde dolaşımda olan paralar bu şekildedir.”
İtibar kelimesinin ve itibari sıfatının da tanımlarını masamdan asla eksik etmediğim Ferit Devellioğlu’nun “Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgatı’ndan” aktarıyorum:
İ’tibar: Bir şeyin hakiki değil, kararlaştırılan değeri, söz veya imzanın değeri
İtibari: Gerçek olmayan, var sayılan
İ’tibariyyat: Farazziyat
Olan biteni anlamak için kelimeler, etimoloji çok önemli, kağıt paraya yani içsel değeri sıfır olan paraya boşuna kaime ya da itibari para dememişler.
Osmanlının çıkardığı ilk kağıt paranın adı “kaime-i mu’tebere-i osmaniyye” (Sultan Abdülmecit dönemi).
Görüyorsunuz, anahtar kelime itibar (muteber).
Peki kimin itibarı?
Kağıt paranın üzerinde kimin imzası varsa, para kimin egemenliğini temsil ediyorsa onun itibarı tabii.
Paraların üzerine Merkez Bankası guvernörleri ya da yardımcıları imza atıyorlar, onların itibar düzeyleri de çok önemli ama para basma (kağıt para) tekeli devletin asli işi, söz konusu olan o dönemde ülke içinde devleti temsil eden kim ise onun da itibarı kağıt paranın değerini belirliyor.
Bu itibarı önemli ölçüde Merkez Bankalarının tabi oldukları kanunlar ve bu kanunların evrensel kurallara ne kadar uygun oldukları da belirliyor.
Emirle düşürülen faizlerin kurları patlattığı kısmen doğru tez sadece bir sonuç.
Bir para, mesela TL, başka bir paraya karşı, mesela ABD doları, değer yitiriyor ise bu değer yitirme farkı işin en özünde iki paranın üzerinde imzaları olanların itibar farkı kadardır.
İki senede dört Merkez Bankası guvernörü değiştiriliyorsa, sokaktaki çocuk bile Merkez Bankası bağımsızlığının (kanunda hala yazıyor) hikaye olduğunu biliyorsa, her ay toplanan PPK (Para Politikaları Kurulu) Saray’dan gelen kararları sadece karar defterine geçirebiliyorsa paramızın altındaki imzanın itibarı konusunda başka söz söylemeye gerek var mı?
Hukuk devletinin yerlerde süründüğü bir ülkede itibarlı para basabilmek bizzat hikaye zaten.
En nihai analizde para basma tekeli devletindir ve paranın değeri devletin itibarı kadardır.
Ülke içinde devleti temsil eden zat-ı muhteremin son bir ayda ağzından çıkanları (enflasyon yoktur, çürükler, sürtükler, toplumun en az yarısı için zillet, camileri yaktılar, beni eleştiren Türkiye’yi eleştiriyor demektir, vs.) arka arkaya koyun, bir düşünün, bu devletin bastığı paranın itibarı ne kadar olabilir sizce?
Karşıda ise, mesela ABD doları, üzerinde Jerome Powell’ın, hemen öncesinde de Janet Yellen’ın (şimdi Hazine Bakanı, kendisi çok önemli bir ekonomi hocası, eşinin ise ekonomi Nobel’i var) imzaları var.
Yani ortada ciddi bir imza itibar dengesizliği var.
Sonuç da ortada; faiz indirimi meselesi sadece bir sonuç.
Boşuna “itibari para” dememişler.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***