2023 PORTRELERİ | BÜLENT KORUCU
Şeytan’ın Avukatı filminin özetini Milton’un (Al Pacino), “Kibir en sevdiğim günahtır” repliği verir. Belki buna bir de ihtirası ekleyebilirdi. İkisi bir elmanın yarısı aslında; insanın gözünü kör eden ve ölümcül hatalara sürükleyen…
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu o kadar kısa süreye öylesine büyük hatalar sığdırdı ki, ancak bu iki insani zaafla izah edilebilir.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde AKP Lideri Recep Tayyip Erdoğan’ı ilk turda yenebilecek iki isimden biri olduğuna inanılıyor. Haklı ve gerçekçi dayanakları olan bir tahmin ve beklentiden söz ediyoruz. Aynı şey Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş için de geçerli. O da, biri sayılmasa da, Erdoğan’ın sırtını iki kez yere getirdi. Fakat İstanbul başka… İşte bu başkalık ve yegânelik düşüncesi İmamoğlu’nun başını döndürüyor.
Başkanı eleştirilerin odağına oturtan şey kriz yönetimi beceriksizliği, daha doğrusu hazırlıksızlığı. Aşırı özgüven, hazırlıksızlığın en güçlü sebebi. İnsanoğlunun en zayıf anı kendini yenilmez gördüğü zamanmış derler. Başkanın hikayesi biraz öyle… Kendine açılan krediyi sonsuz ve gücünü sınırsız vehmetti. İstanbul’un karakışa teslim olduğu gün İngiliz Büyükelçiyle balıkçıda buluşup yemek yemesi ilk büyük hatasıydı. Balıkçıdan kareler sosyal medyaya düştükten sonraki tavrı ise hasarı büyüttü. Sessizlik ve el altından yalanlama çabasıyla vaziyeti kurtarmaya çalıştı. Başaramadı. Onu savunmaya ve AKP trolleriyle savaşmaya çabalayan birçok insanı ters köşeye yatırdı. “O saatte restoran açık bile değilmiş” diye savunma yapanların başını öne eğdi.
İkinci büyük falso bayramdaki Karadeniz Gezisi ve beraberinde götürdüğü gazetecilerdi. Ertuğrul Özkök ve Nagehan Alçı gibi isimlerin başköşeye oturtması beklemediği ölçüde büyük tepki doğurdu. Karda balık krizinden arta kalan öfkenin de eklenmesiyle hayatının şokunu yaşadı. Bu arada Başkanın kibre dönüşen özgüveni de kontrolsüz biçimde patladı. Kürsüden parmak salladı ve “Akıllı olun, vız gelir tırıs gider” raconu kesti. Sözcüsü Murat Ongun’un “Nagehan oralarda çok seviliyor” ya da “Biz o tartışmaları önemsemiyoruz. Bu eleştiriler 200-300 kişinin kendi arasındaki yorumlarıdır” çıkışları, at sahibine göre kişner deyimini hatırlattı. Nihayetinde sözcünün bileti kesildi fakat İmamoğlu da adaylık yolunda ağır yara aldı.
“İkinci bir Erdoğan mı doğuyor” endişesi zaten vardı. Tedirginliğin tek kaynağı, Karadenizli olması ve müteahhit bir aileden gelmesi değil. Tıpkı Erdoğan gibi onun da demokrasiyi gidilecek istasyona kadar binilmesi gereken bir tramvay olarak görme ihtimali. Ve yine onun söyleyip yaptığı üzere hedefe giderken gerekirse papaz kıyafeti giyebilme potansiyeli. Erdoğan için dikilen elbisenin tam üzerine oturması; ayakkabıyı giyip prensese dönüştükten sonra külkedisi olmayı kabullenip kabullenmeyeceği tereddüdü.
Mevcut yetkilerle başkan seçilen birinin onlardan feragat etmesi pek kolay gözükmüyor. Bu risk Erdoğan’la fıtratları benzeyen İmamoğlu için biraz daha yüksek duruyor. Bilhassa yukarıda saydığım iki önemli kriz sırasındaki refleksleri bu endişeleri büyüttü. Kürsüden parmak sallayan kare, toplumun zihnindeki öcüyü hortlattı. 70’ine merdiven dayamış kariyer ve yaşamının sonuna yaklaşmış birinden kurtulayım derken 52 yaşındaki kopyasına yakalanmayı kimse istemez.
Elbette imar ve inşaat işleriyle zengin olmuş birinin, bir kupon arazi pazarlamacasının koltuğuna oturması handikapı da var. Asıl tehlike ise yetkilerinden vazgeçmeme olasılığı. Şayet aday yapılacaksa kamuoyu önünde yazılı ve sözlü teminat alınması gerekir. Anayasa ortada dururken bu sözler ne kadar bağlayıcı olur tartışmasının çaresi de TBMM seçimini ıskalamamak. Anayasayı kısa sürede değiştirecek şekilde Meclis çoğunluğunu kazanmak da en az Saray’ı devralmak kadar önemli.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***