YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN
Devletler restore edilebilir. Özellikle anayasal rayından çıkan devletler. Devletlerin yeniden kurulmasından bile zordur bu. Fakat öğreticidir. Devletlerde halefiyet (ardıllık) ilişkisi olduğundan, ister eskisi restore edilsin, isterse de yenisi kurulsun, fark yoktur. Devletler yaptıklarının hesabını mutlaka verir. Bu süreç çok uzun sürebilir. Hatta bazen kurbanlar hayatta olmaz, onların gelecek nesilleri muhatap alınır. Çocukları, torunları, torunlarının çocukları bulunur. Ama devletler mutlaka milada ihtiyaç duyar. Antidemokratik, otoriter ve totaliter devletler demokratikleşirken mutlaka bir katarsis gerçekleşir. Hiçbir şey olmamış gibi yapılamaz. Tabi eğer demokratikleşme ve hukuk devletine geçiş gerçekse. İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya bunu yaptı. Kanada tarihi boyunca yerlilere yapılanların hesabını veriyor. Fransa Cezayir’de olanların, İngiltere imparatorluk geçmişinin, Hollanda ve ABD yüz yıllar önce yapılan yanlışlarla yüzleşiyor. Güney Afrika beyaz azınlığın siyahlara karşı işlediği suçları tarihinin merkezine yerleştirdi. Apartheid rejiminden arınmayı demokratikleşmesinin merkezine oturttu. Avustralya devleti yerlilere yapılanları telafi ediyor. Bunların tümü çok sancılı süreçlerdir. Hiçbirinde kolay ilerleme olmadı. Ama bir yerlerden başladılar. İlk başlangıç, genelde yapılan haksızlıkların sonlandırılması. İkinci adım, yapılanların haksızlık olduğu gerçeğinin teslim edilmesi. Üçüncü adım resmi olarak özür dilenmesi ve buna uygun bir tarihsel diskur oluşturulması. Dördüncü adım bu yeni diskurun okul müfredatlarına ve devletin resmi iletişimine alınması, buna uygun tarih yazımı. Beşinci adım tazminat.
Devletlerin restorasyonu ancak bu şekilde gerçekleşebilir. “Seçimler oldu, eski rejimin mümessilleri gitti. Artık rahatız. Her şey düzeldi işte!” yaklaşımı yetmez. Yapılanları halının altına süpüremezsiniz. Onlara olmamış muamelesi yapamazsınız. Özeleştiri yapılmadan, katarsis gerçekleşmeden, değişim meydana gelmeden, mağdurların maddi-manevi tazminatı ve iade-i itibarları sağlanmadan hiçbir devlet restore edilemez.
Kısmi telafi veya tamirat yetmez. İnandırıcı olmaz. Tatmin etmez. İlerleme sağlamaz. “Yahu idare ediverin işte!” mantığı, eksik kanser tedavisi gibidir. Metastazlardan kurtulamazsınız. Dibini kazımanız, “bir daha asla” demeniz gerekiyor. Tedaviyi tamamlamanız gerekiyor. Bu işi ciddiye almanız gerekiyor. Daha da önemlisi, bunun gerekliliğine inanmış bir iktidar gerekiyor. “Yapalım işte, aradan çıksın” yaklaşımı yetmez. Başarılı da olamaz. Yansıtma (refleksiyon) ve özümseme olmaksızın devleti arındıramazsınız. Tümden restorasyon tek yoldur. Yıkıp yeniden yapmaktan daha meşakkatlidir. Ama yıkıp yerine yenisini yapmanız zordur. Çok zor bir süreç olacak. Bu süreçte engelleri aşmak için sağlam bir duruşa ihtiyaç var. Değerler ve normlar evreninin düzgün ilkeler üzerine inşa edilmesi lazım. Evrensel insan hak ve özgürlüklerini temel alacak bir iktidar gerekiyor. Şu denge var, bu özel durum söz konusu gibi özürlere kaçmadan, dik durarak, dobra bir şekilde şunu diyeceksiniz:
“Acıların yaşandığını biliyoruz. Bu devlet size haksızlık yaptı. Hatta haksızlıklar yaptı. Birçoğunu telafi edebileceğiz. Ama birçoğunu da telafi etmemiz imkânsız. Malınıza mülkünüze el koyup hukuksuzca çöktüler. Elbette her maddi zararda olduğu gibi bunun bir telafisi var. Maaşlarınızı ödemediler. Emeklilik primlerinize el koydular. Sağlık sigortanızı iptal ettiler. Maaşlarınızı yasal faizleriyle birlikte alacaksınız. Emeklilik haklarınız bakidir. Kimsenin hakkı geçmeyecek. Kayıp yıllarınızın biriken primlerini devlet karşılayacak. Sağlık sigortanız bugünden itibaren geçerlidir. Sizi işinizden attılar. Bu hukuksuzdu, anayasamıza aykırıydı. Hiçbir önkoşul olmaksızın, kamudaki görevinize iade edileceksiniz. Hakkınızdaki tüm arşiv tutanakları iptal edilecek. Fişlenme dosyaları yok edilecek. Özlük haklarınıza kavuşacaksınız. Bu devlet sizlerden özür dileyecek. Ben sizden bu devlet adına özür diliyorum. Ailelerinize, özellikle çocuklarınıza büyük travmalar yaşatıldı. Çocuklarınızın ve aile bireylerinizin önünde törenle hak iadeniz yapılacak. İsminizin geçtiği Resmi Gazete sayıları yeniden basılacak. Tüm bunlar telafi edebileceklerimiz. Bir de dediğim gibi, telafi edemeyeceğimiz şeyler var. Örneğin hapis yatan mağdurlar söz konusu. Sayıları yüz binleri buluyor. Bu vatandaşlarımıza yapılanın telafisi mümkün değil. Zamanınızı çaldılar. Yıllarınızı demir parmaklıkların arkasında geçirdiğiniz yetmiyormuş gibi, aynı zamanda sosyal olarak tecrit edildiniz. Adınız lekelendi. Dahası, aile bireylerinize varıncaya kadar zulmedildi. Birçoğunuz işkence gördünüz. Fiziksel işkencelerden kat be kat fazla psikolojik işkenceye maruz bırakıldınız. Bu uğradığınız felaketin maddi tazminatı dışında elimizden bir şey gelmiyor. Tazminatlarınız ödenecek, yaşadıklarınızdan dolayı özür dilenecek. Kayıplarınızı karşılamak için elimizden ne geliyorsa yapılacak.”
Bu dendikten sonra, lafta kalmayacak. Zamana da yayılmayacak. O KHK’lar hangi hızla çıkarıldıysa o hızda iptal edilecek. Bu denilenler hayata geçirilecek. Sulandırma, hesap-kitap, onu-bunu memnun etme derdine düşmeden, doğrunun gereği neyse o yapılacak. Ahlaki üstünlük temel alınacak.
Kürde hakkını vereceksiniz. Gülen Cemaatinden olanlara hakkını vereceksiniz. KHK’lılara hakkını vereceksiniz. Bir yargı barışı, bir toplum uzlaşması, bir kenetlenme, bir empati dönemi yaşanmadan fetret devri sona ermez. Bu süreçte kılavuz evrensel demokrasi, insan hakları ve temel özgürlükler olacak. “Bunlar ne, afakî konuşuyorsun” diyenlere yanıt nettir: Açın bakın. Bunlar sır değil. Afakî falan da değil! “Türkiye Norveç mi!” türünden Ortadoğu retoriğine girenler olacaktır. Eski sistemin propagandasının hipnozundan çıkmak istemeyenler olacağı gibi, her şeyi domuz gibi bildiği halde ideolojileri ya da menfaatleri gereği bilmezden gelenler de çıkacaktır. Hiç kimse restorasyon kolay olacak demiyor. Ama eğer olacaksa, bu karşı duruşlara bent bulacaksınız. Güçlü olacaksınız. Güç nereden mi gelecek? Haklılığınızdan.
Biraz haklılığınıza güvenin. Sürekli insanların sizi anlamayacağını ya da ahlaki üstünlüğünüzü es geçip size oy vermeyeceğini düşünüyor, kaygılanıyorsunuz. Oysa doğruları konuşursanız insanlar sizi anlamaya başlayacak. “Hele bir iktidara gelelim, yavaş yavaş ikna ederiz” türü stratejiler kötüleri iktidara getirmekle kalmadı. Bu miyop strateji yüzünden insanlar etik değerlerini yitirdi. Kötülüğü kanıksadı. Yapılan yanlışları normal addetmeye başladı. Buna bir son vermeniz gerekiyor. Bir nokta koyacaksınız. O noktadan sonra hiç hata yapmayacaksınız. Her şey olması gerektiği gibi olacak.
Hani uzakta, çok uzaklarda hep gıpta ettiğiniz memleketler vardır. İnsanların mutlu ve müreffeh olduğu, özgür olduğu, hukukun hâkim olduğu, düzenin egemen olduğu memleketler… O memleketler gibi olmak mümkün. Ama bunu önce istemek, sonra da onu gerçekleştirmeye soyunmak gerekiyor. Dediğim gibi iş kolay değil, yol çok uzun ve meşakkatli olacak. Ama bir yerlerden başlamak dışında bir opsiyon yok.
Kendiniz için istediğinizi başkaları için de isteyeceksiniz. Kendiniz için istemediğinizi başkalarına da yapmayacaksınız. Bireysel restorasyonunuzun temeli bu olacak. İnanın gerisi gelir. Gelecektir. Hiçbir toplum çaba göstermeden, savaşım vermeden, gayret etmeden, inanmadan ve çalışmadan özgür, adil, zengin ve mutlu toplumlara dönüşmedi.
Bu korkunç ceberut sistemi, bu çürümüşlüğü, bu hukuksuzluğu, bu insan öğütücü devleti hak etmiyorsunuz. Çocuklarınız ve torunlarınız da öyle. Mutlu olmayı, özgür olmayı, zengin olmayı, sağlıklı olmayı, bilgili olmayı, onurlu olmayı hak ediyorsunuz. İnsan olmayı hak ediyorsunuz. Hak etmelisiniz!
Bir milada ihtiyaç var. Yeni bir başlangıca. Bir sıfır noktasına. Bir restorasyona.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***