YORUM | AHMET KURUCAN
Rahmetli annem “Allah’tan korkmayandan kork” derdi. O, Bartın’da muhtaç ailelere makarna ve yağ benzeri gıda yardımı yapan kişileri terör örgütü üyesi olmakla gözaltına alan sözde muhafazakar-Müslüman, elinden Kur’an, dilinden Allah-Peygamber eksik olmayan Recep Erdoğan ve avanesinin bu yaptıklarını görseydi acaba söylemini şöyle değiştirir miydi diye kendime soruyorum kaç gündür: “Oğlum! Allah’tan korkandan kork.” Ya da daha doğru bir cümle ile: “Allah’tan korkuyorum diyenden kork.” Kuvvetle muhtemel böyle derdi.
Pekala neden “Allah’tan korkmayandan kork” diye nasihatte bulundu bana? İki şeyden dolayı. Birincisi merhume annem 1945-1999 yılları arası Tavşanlı gibi Kuzey Ege’nin muhafazakar bir ilçesinde doğdu, büyüdü, yaşadı ve vefat etti. Tavşanlı dışına ilk çıkışı küçük kız kardeşimin doğumu esnasında 1974 yılında 50 km uzaklığındaki Kütahya’ya oldu. Kütahya dışına da ilk defa karayolu ile yaptıkları hac yolculuğu esnasında çıktı. Konya’dan Urfa’ya, Şam’dan Mekke Medine’ye yol güzergâhında bulunan şehirleri bu vesile ile gördü. Bir de benim İzmir ve İstanbul’da yaşadığım dönemlerde seyrek aralıklarla da olsa yanıma geldi. Öyle zannediyorum ki günümüz Türkiye’sinde AKP ve yandaşlarının yaptığı zulümleri yaşadığı Tavşanlı ve haricinde gezip gördüğü yerlerde Allah’tan korkmayan insanların yaptığını gördü ki bana böyle bir nasihatte bulundu. Zira onun bilgi ve müşahedesine göre Allah’a inanan, O’na karşı saygı ile yaklaşan, ahiret inancı ile dopdolu olup emir ve yasakları karşısında iki büklüm olan insanların ferdi veya toplumsal böylesi zulümleri yapmıyor, hak ve hukuk ihlalinde bulunmuyordu.
İkincisi, genel Müslüman muhayyilesinde din ve ahlak özdeştir. Bugün de büyük ölçüde değişmemiştir bu. Dine inanıyorsan, namazında niyazında isen, Allah’tan korkuyorsan otomatik olarak ahlaklısın demektir. Bunun için olsa gerek müstakil bir ahlak eğitimi ve öğretimi yoktur bizim dünyamızda. Ondan dolayıdır ki ilmihal geleneğimizde ahlaka ya hiç yer verilmez ya da birkaç sayfa bilgi ile geçiştirilir. Çünkü Müslüman insan ahlaklıdır. Sebep sonuç ilişkisi gibi bir şey sanki.
Doğru öyle olmalıdır. “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” diyor bu dinin Peygamberi. Kur’an baştan sona hayatın her alanında ahlaklı olmayı salık veriyor inananlarına. Onun içindir ki Peygamber Efendimizin ahlakını soran kişilere Hz. Aişe Validemizin cevabı “O’nun ahlakı Kur’an’dı” olmuştur. Yıllar önce dindarlığımız ahlak üretmiyor konulu yazılar yazmış, konuşmalar yapmıştım yine AKP zulümlerini merkeze koyduğum bazı değerlendirmelerde. Aynı yerde duruyorum. Bizim dindarlığımız ahlak üretmiyor.
Bugün üretmiyor da dün üretmiş mi? Dün de üretmemiş. Doğru oturup doğru konuşalım. İstisnalar tabii ki hariç, teorik değerler ve Hz. Peygamber dönemi pratiği hariç Allah aşkına hangi dönem biz Müslüman olduğumuz için ahlaklı olmuşuz? Çıkar ve menfaatin devrede olduğu her yerde, makam mansıp ve şehvetin kol gezdiği her zeminde dini inançlarımızı da o dini inançların bizleri yönlendirdiği mecburi istikamet olan ahlaki da göz ardı etmemiş miyiz? Entelektüel bir soğukkanlılık ve samimi bir dürüstlükle bakalım mazimize. “Mış” gibi yapmışız hep. Bin bir dereden sular getirerek, bazıları itibariyle şeytanın bile aklına gelmeyecek te’vil ve tefsirlerle işlediğimiz cürümlere sözde meşru kılıflar uydurmuşuz. Erdoğan’ın da, tabanından tavanına AKP taraflarının da, onların siyasi arenadaki şeriklerinin de bugün yaptıkları tarihte yaptıklarımızın tekrarından ibaret. Zincirin bir başka halkası.
Evet, daha komplike. Evet, daha önce hiç görülmemiş ölçüde büyük ve yaygın. Evet, daha vicdansız. Hırsızlık mı? Zirvede. Arsızlık mı? Kimse ellerine su dökemez. Rüşvet mi? Saç baş yolduracak seviyede. Kul hakkı ihlali mi? Aman canım sende, o da ne? Milletin geleceğini üç beş kişiye peşkeş çekmek mi? Hayretten donakalacağınız noktada. Ve daha neler.
Çok yazdığım bir konu olduğu için uzatmayacağım. Şu kadarını söyleyip bitireyim. Sorunların çözüm kaynağı olarak gönderilen güzelim dinimiz menfaatinden, makamından, şehvetinden başka bir şey düşünmeyen dincilerin, dinbazların, İslamcıların elinde maalesef oyuncak oldu. Din, ideoloji haline getirilince bırakın sorunlara çözüm üretmeyi sorunun bir parçası hatta sorunun bizzat kendisi haline geldi. Ve Allah’tan korkan, güya korktuğunu söyleyen, siyaset meydanlarında halka bu nasihati veren insanların eliyle oldu bütün bunlar. Onun için başta dedim, merhume annem şimdi sağ olsa ve benim gözlüğümle bu olan bitenleri takip edebilseydi parmağıyla bu insanları işaret ederek “Allah’tan korkandan kork” diye nasihatini değiştirirdi. Çünkü vermek istediği nasihatteki amaca ancak böyle ulaşılırdı.
Son sözüm şu: Yurt dışından yayın yapan ve ateist kimliklerini gizlemeyen birçok gazeteci Türkiye’deki olayları yorumlarken Müslüman AKP’ye ve AKP’lilere helal ve haramı öğretiyorlar, Kur’an’dan ayetler okuyup, Hz. Peygamberin hadislerinden örnekler vererek kul hakkı yemenin, kundaktaki bebeğe, hasta yaşlılara ve hamile kadınlara kadar uzanan sınır tanımayan zulümlerde bulunmanın, Diyarbakır’da olduğu gibi mesleklerini icra eden 21 Kürt gazeteciyi, ya da Bartın’da muhtaçlara yardım götürenleri terör örgütü üyesi suçlamasıyla gözaltına almanın haram, günah, suç olduğunu anlatıyorlar. Bir daha tekrar edeyim, ateistler Müslümanlara kul hakkı dersi veriyorlar. Ahiret, mizan, hesap, cehennem hatırlatmasında bulunuyorlar. Daha ötesi var mı Allah aşkına?
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***