HABER İZLENİM | VEYSEL AYHAN, STRAZBURG
Dört odalı bir evde oturuyorsunuz. Siz salondasınız. Ve kilitli kapıların ardında odanın birinde hırsızlar erkek kardeşinizin elini kolunu bağlamış, işkence yapıyor. Diğer odada kız kardeşiniz bebeğiyle beraber işkence görüyor.
Ne yaparsınız?
Polise email mi atarsınız?
Güvenliğe mesaj mı yollarsınız?
Attınız.
Baktınız polis gelmiyor, tweet mi atarsınız?
Attıktan sonra sakin sakin koltuğunuzda oturmaya devam eder misiniz?
Etmezsiniz. Telaşla pencereye balkona çıkar bağırırsınız.
Hatta öyle feryat edersiniz ki mahalle ayağa kalkar.
Normal “insan” tavrı budur.
“Benim yalnız ve güzel ülkem” farklı mı?
Tek bir suçu olmayan yüz binlerce insan zindanlarda işkence görüyor.
Hamile kadınlar, dördüncü evre kanser hastaları…
Zindana sokamadıklarına dışarıda işkence ediyorlar. İş verdirmiyorlar. Çeşitli yaftalarla mesleklerine engel oluyorlar. Yurt dışına çıkmak istiyor, yasal hakkı olan pasaport verilmiyor.
Sadece bu yüzden onlarca insan ve bebek Ege’nin ve Meriç’in sularında boğuldu.
Peki bu zulümleri Türkiye’de ve dünyada kim biliyor?
Kimlerin haberi var?
Türkiye’de ana akım medya zaten zâlimin elinde? Muhalif medya ondan aşağı kalmıyor.
Sıfır haber.
Türk medyası, Yahudi soykırımı sırasında Alman gazeteleri nasıl yayın yapıyorsa aynısını yapıyor. Tüm medya Goebbels’lerin kontrolünde.
Peki dünya medyası?
New York Times, Washington Post, Le Monde, Bild… ; Newsweek, Time…
Mesela Finlandiya’da bir kedi yavrusu ağacın tepesinde sıkışsa polis, itfaiye, helikopterler olay yerine gelir. Televizyonlar canlı yayın yapar, insanlar sokağa dökülür.
Medyanın refleksi böyle ama aynı medya Türkiye’deki zulümlere kör ve sağır. Birkaç haber dışında bu gazetelerde mağduriyet haberleri yer almıyor. Bu durum belki de bunların Türkiye’deki muhabirlerinin Saray’ın kontrolünde olmasından. (Bkz. Deutsche Welle (DW) Necip Hablemitoğlu haberi)
Belki şimdiden sonra bunların önüne de gidip sağırlık ve körlüklerine karşı küçük gruplar halinde eylem yapmak gerekiyor. Editörlerine tek tek ulaşmak gerekiyor.
Peki dünya insan hakları örgütleri?
Beklemezsiniz ama zulümlere karşı onların da çifte standardı var.
Dünya medyası ve insan hakları örgütleri böylesine kör ve sağır olunca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de aynı çifte standardı uyguluyor.
Şöyle bir bahane var. “Türkiye’deki iç hukuk yolları tüketilmedi. Anayasa Mahkemesi’ne başvurun.”
Yahudi soykırımı sırasında Almanya’da ne kadar hukuk varsa şu an Türkiye’de o kadar hukuk var. Yargıçların “siyasetin” veya “Saray’ın köpeği” olduğunu bilmiyorlar mı? Tabii ki biliyorlar. Bunu Rahip Brunson ve Gazeteci Deniz Yücel’de gördüler. Anayasa Mahkemesi kendi üyesinin yıllardır zindanda kalışına sessiz. Bilmemiz gereken acı gerçek şu. Dünya medyasının görmediği bir zulmü AİHM de görmüyor.
Dosya takibi, başvuru sırasına göre değil, medyada yer almasına göre.
O zaman ya gözlerine sokarcasına dünya medyasını zorlamak lazım veya AİHM önüne gidip feryat etmek gerekiyor.
Yazının başında belirttiğim gibi mağdurlar işkence görüyor ve eli kolu bağlı olmayanlardan haklı bir beklentileri var. Halen zindanda olan bir yargıcın şu sözünü unutmamak gerekiyor:
“Dışarıdakiler, tahliye olanlar ve yurtdışına gidenler…! Bizi burada unutur ve kendinizi kurtulmuş bilmenin rahatlığıyla hayatınıza devam ederseniz, hakkım size haramdır.”
Mağduriyetleri duyurmak için sosyal medyayı kullanmak tabii ki çok önemli ve vazgeçilmez. Ama yan odada işkence gören bir kardeşimiz için salonda tweet atmanın yetebileceğini düşünebilir miyiz?
STRAZBURG AÇILIM VE ÇIĞIRI
Önceki gün Strazburg’da yapılan işin özü bu. 1500’ü aşkın insan işte bu feryadı AİHM’in önünde seslendirdi. Program için çok ciddi hazırlık yapılmış. Daha önce Türkçe Olimpiyatları’nda olurdu. Fevkalade titiz zamanlama ve en küçük detayın atlanmaması…
Başta Allah’a teşekkür etmek lazım. Hava durumunda bir haftadır Cuma için sağanak yağış görünüyordu. Ama program güneş aydınlığı ve bulut gölgesinde gerçekleşti. Çoğu insan benim gibi genç çocuklarını eyleme getirmediğine pişmandı. Çünkü bu tür yürüyüş ve eylemlerin insan ruhunu içine çeken izahı zor bir cazibesi var. Yeni nesle bu aktivizm ruhunu aşılamak lazım.
T-shirt rengi, üzerindeki logo, bez çanta çok iyi seçilmiş ve kusursuzdu. AİHM’in dosyalarını sümenaltı ettiği mağdurların fotoğrafları maske haline gelmişti. Kimler hazırladıysa tebrik etmek lazım. Program içeriği kısa ve özdü. Müzisyen seçimi ve parçala bence çok iyiydi. Ekrana yansıtılan mesajlar çok çarpıcıydı. Bu tür eylemlerde zekice, akılda kalıcı semboller gerekiyor. O da vardı. Daha girişte salyangoz kıyafetli bir eylemci AİHM’i kastederek üstüne “Ben bile senden hızlıyım” yazmıştı. Bu gösterici Avrupa Parlamentosu eski grup başkanı Rebecca Harms’ın da dikkati çekmişti. En duygusal an süreçte zulmen vefat edenlerin fotoğraflarının ekrana yansıtılması oldu. Bu program onların aziz ruhlarına da bir vefa hediyesi olmuş oldu.
Yapılan zulümleri, bundan sonra sık sık dev bir feryat olarak AİHM’in en kuytu odalarına kadar duyurmaktan başka çare görünmüyor. Strazburg bir ilk ama iyi bir örnek oldu. Canlı yayın yapıldı sonra yüz binlerce kişi tarafında seyredildi. Daha program sırasında mesaj yağmuru vardı.
Birkaçını aktarayım:
“Çok duygulandım bir ara ağlamaktan izleyemedim.”
“Duruşları bize yakışır bir duruştu. İnşallah güzel günlerin başlangıcı vesilesi olur.”
“Burada elimiz kolumuz bağlı ama bağlarından kurtulanlar düğümleri çözmek için koşturuyor.”
“Fotoğrafları, videoları tekrar tekrar izledim. Hizmetimizle, abi ve ablalarımızla bir kez daha gurur duydum.”
“Vefayı insanlığı kardeşliği gösteren herkesten Allah ebeden razı olsun.
“Bir ara biz de mi burada yürüsek dedim kendi kendime. Sonra Türkiye’de olduğumu hatırladım.”
Belki mübalağa olacak ama kimlerin emeği varsa belki de hayatlarının en önemli işini yapmış oldular. En son böyle bir aktivite olarak Turkey Tribunal yapıldı. O da olağanüstü bir başarıydı. Yapılan eylemden sonuç alınır alınmaz önemli değil. Yapılanlar içerideki insanlara eşsiz bir vefa örneği oldu.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***