KHK’lı akademisyen İlahiyatçı Prof. Dr. Ayhan Tekineş, insanların mallarının, canlarının korunmasını emreden ayetlerin, insanların malına mülkün çökmek için çarpıtıldığını anlattı. İslam hukukuna göre hiç kimsenin bir insanın mensubiyeti, fikirleri üzerine tahakküm etme hakkı bulunmadığını anlatan Tekineş, “Hz. Ali efendimiz iç savaşla kendisine karşı çıkanları, ‘fikrinizden vazgeçeceksiniz’ dememiş. Kılıcı elinizden bıraktığınız anda ben de savaştan vazgeçerim demiş. Yani, ‘Sen falan cemaate üyesin, sen bunan vazgeçmediğinden dolayı ben seni cezalandırırım’ diyemezsin. Bu suçtur, bu zulümdür, Allah’a isyandır, bu keyfi idaredir, bu despotizmdir. İslam hukuku böyle bir hak tanımaz. Bütün insanlar bu noktada demokratik bir yolla, şiddete başvurmadan ama bütün gayretlerini sarf ederek yalan, zulüm ve hırsızlık üzerine kurulmuş sistemleri, politik rejimleri değiştirmekle yükümlüdür.” ifadelerini kullandı.
Ayhan Tekineş’in ‘Devlete isyan’ kavramı üzerine ‘Etik Politik’ YouTube kanalında yaptığı açıklamalardan bazı bölümler şöyle:
- Bu konu neden önemli? Geçtiğimiz günlerde DİB Ali Erbaş, Kazakistan’daki müftüler toplantısında bir açıklama yaptı. Hizmet Hareketi’ni kast ederek, “Bu hareket devletimizin kırmızı çizgisidir. Bu hareketle birlikte hareket edenler devlete ihanet içerisindedir.” dedi.
- Hangi olay Hizmet Hareketi’nin devlet tarafından ‘kırmızı çizgi’ olarak belirlenmesine neden olmuş olabilir diye bakıldığında karşımıza iki olay çıkıyor. Birincisi 17/25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları. İlahiyat camiasında tanınan bir çok insan bu olaydan sonra Hizmet Hareketi’ne düşman oldu. Hayrettin Karaman, ‘yolsuzluk hırsızlık dğildir’ diye fetva bile verdi.
DİNDAR CAMİA BU HUKUKSUZLUKLARI NEDEN BENİMSEDİ?
- Fakat böyle bir olayın devlet aklı için kırmızı çizgi olarak algılama çok zor. Daha sonra karşımıza 15 Temmuz hadisesi çıkıyor. Bütün dünya artık şunu biliyor; devleti yönetenler, devletin içindeki önemli bürokratlarla anlaşarak bir grubu temizlemek, devlete tam olarak hakim olabilmek için sahte bir darbe gerçekleştirdiler.
- Ve bu darbeyi ‘devlete karşı isyan’ olarak telakki edip, ‘madem ki isyan ettiniz, isyan edenleri öldürme hakkımız var.’ dediler. O torbanın içerisine her kesimden insanlar dolduruldu. İrtibat ve iltisak gibi hukuki olmayan kavramlarla Cemaat mensuplarına bir hukuksuzluk yapıldı ve yapılıyor.
- Dindar camianın bu hukuksuzlukları neden benimsedi? Burada karşımıza bazı ilahiyat profesörlerinin kullandığı kavramlar çıkıyor. ‘Bu bir devlete isyan (bagi) suçudur, hatta bu insanlar takvalı bile olsa öldürülebilir’ dediler.
HZ. ALİ, ‘FİKRİNİZDEN VAZGEÇİN’ DEMEMİŞ; SİLAH BIRAKIN DEMİŞ
- Devlete karşı isyan suçu Hz. Ali efendimiz döneminde söz konusu olmuş. Cemel vakasında… Sıffin’de gündeme gelmiş… İnsanların, ‘Cemel’dekilerin malları da bizim için ganimet olur’ sözlerine Hz. Ali itiraz etmiş. ‘Hayır’ demiş. Yaralılara, hasta ve yaşlılara dokunamazsın. Çoluğuna çocuğuna dokunamazsın. Mallarına dokunamazsın. Esir aldın, köleleştiremezsin…
- Silahlı isyanı terk ettiği anda dokunamazsın. Savaş öncesi yaptığı suçlardan bile yargılayamazsın diyor. Bu ifadeler bir hadisi şerife dayanıyor. Çok önemli temel ilkelerden, dinin, İslam hukukunun temeli olan prensipleri Hz. Ali efendimiz uyguladığı metotla diğer insanlara göstermiş.
- Hz. Ali efendimiz iç savaşla kendisine karşı çıkanları, ‘fikrinizden vazgeçeceksiniz’ dememiş. Kılıcı elinizden bıraktığınız anda ben de savaştan vazgeçerim demiş.
İSLAM FİKİR HÜRRİYETİNİ ESAS ALIR
- Daha sonraki dönemde Ömer bin Abdulaziz… Valilerinden birisi mektup yazıyor. ‘Halifem diyor. Bizim burada bir adam var, sana sövüyor, ben bunu öldüreyim mi’ diyor. Ömer bin Abdulaziz, diyor ki, ‘ eğer o adamı öldürürsen ben de sen öldürürüm’ diyor.
- İslam bu… İslam fikir hürriyetini esas alıyor. Eğer bir şiddet varsa şiddetin ortadan kaldırılması gerekiyor. Bunu yaparken de asla aşırıya gitmeden yapılması gerekiyor. Bunlar politik suçlar olduğundan da yaptıkları bir takım zararları da onlara ödetmemek gerekiyor.
İNSANLARA, MENSUBİYETLERİ ÜZERİNDEN TAHAKKÜM KURAMAZSINIZ
- Yani, ‘Sen falan cemaate üyesin, sen bunan vazgeçmediğinden dolayı ben seni cezalandırırım’ diyemezsin. Bu suçtur, bu zulümdür, Allah’a isyandır, bu keyfi idaredir, bu despotizmdir.
- Hiç kimse başkasının mensubiyetleri üzerinden bir tahakküm kurma hakkını kendinde göremez. İster Diyanet İşleri Başkanlığı olsun, ister ilahiyatçılar olsun. Hiç kimsenin diğer insanlar üzerinde böyle bir hakkı yoktur. İslam hukuku böyle bir hak tanımaz.
- Bütün insanlar bu noktada demokratik bir yolla, şiddete başvurmadan ama bütün gayretlerini sarf ederek yalan, zulüm ve hırsızlık üzerine kurulmuş sistemleri, politik rejimleri değiştirmekle yükümlüdür.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***