Uçağa tayyare denilen günlerdi… Yeşilçam filmlerinin en unutulmaz sahneleri orada çekildi. Yeşil-beyaz ışıklı tabelanın üzerinde “Yeşilköy” diye yazardı.
Hüzünlü veda anlarında, kollarını iki yana açan Adile Naşit yıllardır görmediği kızına sımsıkı sarıldığında gözyaşları sel olurdu. Ayrılıkların da vuslatın da mekânıydı.
Türk Hava Yolları’nın pijama desenli tayyaresi, Ali Şen’in meşhur, bir o kadar da esrarengiz mütehassıs arkadaşının ikamet ettiği Londra’ya doğru kanatlanırdı. Yönetmen uçağı ufukta kaybolana dek seyirciye gösterirdi.
Uçağın kalkışı esnasında seyircinin içine umutla karışık bir endişe çöreklenirdi. Öyle ya! Kahramanın gözlerinin açıldığını göremeden Erler Film logosu ile “SON” ibaresi arzı endam edebilirdi. Neyse ki o uçak Yeşilköy’e indiğinde kahraman uçağın merdivenlerinden bir başına indiğinde dünyalar bizim olurdu.
Sınıflar arası ayrım o yıllarda da nazarı dikkatten kaçmazdı. Ayhan Işık’tan Cüneyt Arkın’a, Filiz Akın’dan Hülya Koçyiğit’e, Ediz Hun’dan Tarık Akan’a Yeşilçam’ın bütün meşhurları THY’den ziyade Panamerican, Swiss Air ya da Lufthansa biletleri ile kayak yapmaya giderdi.
1911’de Osmanlı Devleti tarafından askerî maksatlı inşâ edilen Yeşilköy Havalimanı’nın ismi, 1985 yılında “Atatürk Havalimanı” olarak değiştirilmişti.
Dönemin başbakanı Turgut Özal’ın teklifini 12 Eylül 1980 askerî darbesinin baş mimarlığından cumhurbaşkanlığına terfi eden darbeci general Kenan Evren jet hızıyla imzalamıştı. Ne de olsa Türkiye’de “Atatürk” ismi darbelere meşruiyet kılıfı kazandıralı çeyrek asır olmuştu.
Aradan bir 37 yıl daha geçti ve bu defa hem Atatürk ismi hem de havalimanı tarih sahnesinde dramatik bir şekilde siliniyor. Oysa Türkiye yükseklere uçacaktı. Yeşilköy’den Atatürk’e giden yolun sonunda askerî vesayetin yerini bu defa sivil vesayet aldı.
Evren ile Özal’ın koltuklarında aynı anda tek kişi oturuyor. 3 Kasım 2002 tarihinden bu yana iktidarda bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) lideri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan herhangi bir kanun değişikliğine, teklife, istişareye ya da referanduma ihtiyaç duymadan dünyanın en büyük 20 havalimanı arasına giren Atatürk Havalimanı’nın kapısına kilit vurdu.
Covid-19 salgını esnasında kuzey-güney pistlerinin başına sahra hastanesi inşâ edildi. Şimdi de Millet Bahçesi vaatleri ile pistlerin üzerinde kepçeler, dozerler, hafriyat kamyonları, ekskavatörler ve kompresörler sıraya dizildi. Paranın kıt olduğu senelerde bin bir fedakârlıklarla sadece tek pist için 1 milyar dolar harcanmıştı. Yıkım işini Erdoğan’a en yakın isimlerden iş insanı Zafer Yıldırım’a ait Yapı & Yapı firması üstlendi.
Muhalefet, alışveriş merkezi, rezidans ve otel inşaatı için havalimanı arazisinin Katarlılara satıldığını iddia ediyor.
Bir asırlık tarihinde Almanya’ya işçi göçlerinden bavul ticaretine Türkiye tarihinin önemli noktalarında kapasitesi sınanmış ve gittikçe büyümüş bir havalimanının kapatılma sebepleri ekonomik saiklerle izah edilemeyecek karmaşık.
Biraz da Türkiye’nin hep hazin biten hikâyelerinden biri bu…
1944 yılında Chicago Sivil Havacılık Sözleşmesi’nin imzalanmasıyla uluslararası uçuşlara açılan Yeşilköy Havalimanı, Atatürk Havalimanı ismi ile hizmet verdiği 1990’lı yıllarda artan yolcu ve sefer sayısı karşısında yetersiz kalmıştı.
20 milyon kapasiteli yeni terminal ve otopark için 1998’de bir yap-işlet-devret ihalesi açıldı. Aynı yıl, Tepe-Akfen-Vianna Airport konsorsiyumu, daha sonra Vianna’nın ayrılmasıyla Tepe Akçen Ventures (TAV) ihaleyi kazandı.
AKP’nin iktidardaki ilk günleriydi. En büyük ihale 2005’te yapıldı. Yine TAV, terminal binalarını yenilemek, işletmek ve devretmek için ihaleyi kazanmıştı. 15,5 yıl işletme hakkı ve karşılığında 2 milyar 950 milyon dolar ödenecekti.
TAV’ın işletme süresi 2021’de dolacaktı, 3’üncü Havalimanı diye bilinen İstanbul Yeni Havalimanı’na yıllık 100 milyon yolcu garantisi verildiği için Atatürk Havalimanı sözleşme tarihinden iki yıl önce kapatıldı. Erken fesih sebebiyle Devlet Hava Meydanları Genel Müdürlüğü, TAV’a 389 milyon euro (o günkü kurla 2,7 milyar TL) tazminat ödedi.
Yeni havalimanı ihalesini 22 milyar 152 milyon euro ile Cengiz-Mapa-Limak-Kolin-Kalyon Ortak Girişim Grubu (OGG) kazandı. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “5’li çete” diye nitelendirdiği yandaş müteahhitlerin servetine servet katması için Yeşilköy semaları tarifeli uçaklara kapatılmalıydı.
Atatürk Havalimanı 7 Nisan 2019’dan itibaren sivil uçuşlara, 2 Şubat 2022’den itibaren de kargo uçuşlarına kapatıldı. Söz konusu uçuşlar İstanbul Havalimanı’na aktarıldı.
15 Mayıs 2022’de pistlerin yıkımı devam ederken, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu havalimanı önünde kameraların karşısına geçerek, rant projesine şu sözlerle dikkati çekmişti: “Millet Bahçesi adı altında Katarlılara peşkeş çekmek için kapatıyorlar.”
İyi Parti’den İstanbul Büyükşehir Belediye Meclis üyesi olarak seçilen Ali Kıdık, Millet Bahçesi’nin ranta kılıf olarak hazırlandığını belirterek, “Atatürk Havalimanı’nı apar topar yıkmak istemelerinin asıl sebebi İstanbul Havalimanı satış görüşmeleri. Abu Dabi Havalimanı işleticisi en ciddi alıcı. Alıcı, İstanbul Havalimanını almak için Avrupa yakasında başka bir havalimanı işletilmeyeceğini fiziki olarak görmek istiyor. Bu sebeple iş makinaları oraya yığıldı.”
Kıdık, THY’nin de işletmesinin İstanbul Havalimanı’nın yeni alıcıları tarafından satın alınacağını, devreye Katar’ın gireceğini de iddia etti.
Her ne maksatla yapılırsa yapılsın havalimanındaki yıkım “milli servetin” heba edilmesinden başka bir karşılığı yok. Uzmanlar havalimanına kilit vurulması sebebiyle Hazine 10 milyar euroya (166 milyar TL) yakın zarara maruz bırakılacak.
Neredeyse Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin üçte ikisine denk bir para herkesin gözü önünde sobada yakılıyor.
Dünyada eşi görülmemiş bir yıkımın öbür yüzü ideolojik hesaplaşmadır. Mahallelerin bitmeyen kavgasında sopayı eline alan bu defa siyasi İslam. Tek adam saltanatında “israf” diye bir tabire yer yok nasıl olsa! İtibardan tasarruf olmaz…
O paraların esas sahibi olan vatandaş niye mi sessiz? Vatandaş mutfaktaki yangından başını kaldıramayacak kadar can derdine düştü. Üstelik korku imparatorluğunda ses çıkarmanın bedelini göze alamayacak kadar bitmiş ve dahi tükenmiş vaziyette.
Memleketin üstünü kaplayan ölüm sessizliğini kompresörlerin, kepçelerin gürültüsü bozsa da herkes sessiz…
Yeşilçam filmlerinde “Ben Kemal, geliyorum.” diyerek, kötü adamların peşine düşen kurtarıcımız Cüneyt Arkın bile sessiz.
Bu defa film mutlu sonla bitmeyecek. Yıkım devam edecek…
Bir Yeşilköy Belgeseli
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***