Macron’un, Avrupa kıtasında büyük bir değişim sürecinin habercisi olarak görülen “Avrupa siyasi topluluğu” önerisinin gerisinde nasıl bir vizyon yatıyor? Türkiye yeni yapıda yerini alır mı?
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sonrasında, savunma ve enerji başta olmak üzere, bir çok alanda radikal politika değişikliğine giden Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, şimdi de Avrupa kıtasını siyasi alanda yeniden şekillendirmek hedefiyle “tarihi” adımlara hazırlanıyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, AB üyesi ülkeleri ve Ukrayna gibi ortak değerleri paylaştıkları Avrupa ülkelerini bir araya getirmeyi hedefleyen “Avrupa Siyasi Topluluğu” önerisi, birçok başkentte olumlu karşılanırken, kimi ülkelerde itirazlara, hararetli tartışmalara yol açtı.
Önerinin gerisinde hangi strateji yatıyor?
AB’nin eski Ankara büyükelçisi Marc Pierini, “Ukrayna’daki korkunç olaylar ve Rusya’nın AB komşularına yönelik tutumu, buna bir karşılık, bir yanıt verilmesini gerekli kılıyor” diyerek, AB dönem başkanlığını yürüten Fransa’nın önerisinin bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiğine işaret etti.
Carnegie Uluslararası Barış Vakfı’nın uzmanlarından olan emekli Fransız diplomat, DW Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, AB’nin mevcut gelişmeler ışığında Avrupa’nın doğu ve güneydoğu kanadındaki ülkelerle siyasi ve ekonomik alanlarda acilen bir işbirliği formatına ihtiyaç duyduğuna dikkat çekti.
Katı üyelik kriterleri ve uzun soluklu müzakere süreçleri öngören AB genişleme politikasının bu beklentiye yanıt veremediğini söyleyen Pierini, halihazırda AB’ye üye olmak isteyen aday ülke sayısının 11’e ulaştığını, bunun da birliği farklı zorluklarla yüz yüze getirdiğini vurguladı.
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sonrasında Ukrayna, Gürcistan ve Moldova da AB’ye üyelik başvurusunda bulundu. Sırada bekleyen diğer ülkelerle birlikte zaten “genişleme yorgunu” olarak nitelendirilen AB’de beklentilere karşılık vermek giderek güçleşti.
“İşbirliği için gerekli format”
Pierini de, Macron’un yeni bir topluluk kurma önerisini, “aday ülke yoğunluğunun mantıklı bir sonucu olarak okuyorum” sözleriyle değerlendirirken, “Bu adaylıklar, AB için çok farklı düzeylerde zorluklar oluşturuyor. Ukrayna’da Rusya işgalinin ne kadar süreceği ile ilgili belirsizlik, Kosova için yasal statü, Türkiye’de hukukun üstünlüğünden artık söz edemez hale gelmemiz, bir çok ülkede Rusya’nın ya da nüfuzunun varlığı, karşı karşıya bulunulan güçlüklerden sadece bazıları” diye konuştu.
Bu güçlüklerin AB’yi farklı bir formatta siyasi ve ekonomik işbirliği zemini oluşturmaya yönelttiğine işaret eden Pierini, “İster konfederasyon ister siyasi topluluk olarak nitelendirilsin. Doğu ve Güneydoğu Avrupa ülkeleri ile acil siyasi siyasi ve ekonomik işbirliği formatı gerekli… Buna, yönetim şekli ve İstanbul Sözleşmesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi uluslararası taahhütlerine sırt çevirmesi nedeniyle, AB üyelik sürecinin devam etmesini imkansızlaştıran Türkiye de dahil” dedi.
1963 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu ile ortaklık anlaşması imzalayan, 1999 yılında resmen AB’ye aday ülke ilan edilen, 2005 yılında “ucu açık” olmakla birlikte tam üyelik müzakerelerine başlayan Türkiye’nin, bugün yeniden şekillendirilmek istenen Avrupa’nın siyasi mimarisinde yer alıp almayacağı merak ediliyor.
Hangi kriterler öngörülüyor?
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, siyasi topluluk önerisine katılması muhtemel ülkeler için iki kriter telaffuz etti. Birincisi bu ülkelerin Avrupa coğrafyasında yer alması, ikincisi de Avrupa’yı Avrupa yapan temel değerleri paylaşıyor olması gerektiği.
Macron, bu yeni kurumun, “ortak değerlere bağlı, demokratik Avrupa ulusları için” siyaset, güvenlik, enerji gibi birçok alanlarda daha yakın işbirliği imkanları yaratacağını, gençler başta olmak üzere toplumlar arasında iletişimi güçlendireceğini, serbest dolaşım imkanlarıyla yeni bir alan yaratacağını söyledi.
Demokrasi, hukuk devleti, insan hakları alanlarındaki gerileme nedeniyle Türkiye’nin AB ile müzakere süreci dondurulmuş durumda. AB’li siyasetçilerin büyük bir bölümü, “Türkiye Erdoğan’dan ibaret değil” diyerek ilişkilerin geleceğinin nasıl şekilleneceği konusunda karar vermek için “Bekle gör” stratejisi izliyor, Türkiye’deki seçimlerin sonuçlarını, sonrasında demokrasi yörüngesine dönüş olup olmayacağını takip etmek istiyor.
Macron, oluşturulmasını istediği siyasi topluluk hakkındaki konuşmasında İngiltere’den, Ukrayna’dan, Batı Balkanlardan söz etti ancak Türkiye’ye değinmedi.
Türkiye’nin demokratik dönüşümü şart mı?
Berlin merkezli Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi’nden (CATS) Dr. İlke Toygür, “Bu oluşum kurulur ise kurulurken Türkiye’nin nerede durduğu, Türkiye’nin bu girişime entegre edilip edilmeyeceğini gösterecektir” dedi.
“Türkiye ile olan ilişkiler şu anda dış ve güvenlik politikası alanında işbirliği çerçevesinden ibaret. Daha az görünür olmakla birlikte karar alıcılar arasında sektörel diyaloglar da devam ediyor” bilgisini aktaran Toygür, Türkiye’nin içinde bulunduğu mevcut durum sürdüğü müddetçe, AB ile kurumsal ilişki çerçevesinde herhangi bir gelişme olmasını beklemediğini vurguladı.
Türkiye’de gerçek bir demokratik dönüşüm yaşanması ve AB ile ilişkilerin öneminin arttığı bir döneme girilmesi durumunda ilişkilerde yeniden ilerleme kaydedilebileceğini söyleyen Toygür, “Ayrıca ben, bu yeni siyasi topluluk oluşturulması halinde, Türkiye de dahil aday ülkelerin burada yerlerini alıp, çeşitli politika alanlarında ilişkilerini AB ile sıkılaştırıp, ondan sonra hala AB’ye tam üyelik hedefini isteyip istemediklerine karar verip, istemeleri halinde o süreçte nasıl devam edeceklerini AB ile konuşmaları gerektiğini düşünüyorum” görüşünü kaydetti.
Macron’un Avrupa siyasi topluluğu önerisinin, AB anlaşmalarında reformu gerekli kıldığı belirtiliyor. Bu ise çetin ve uzun soluklu bir müzakere sürecine işaret ediyor. Aralarında Danimarka, Slovenya, Bulgaristan, Çekya ve İsveç gibi ülkelerin yer aldığı 13 üye yayımladıkları ortak bildiri ile AB anlaşmalarında henüz gerekli ölçüde değerlendirilmemiş, olgunlaşmamış değişiklikleri desteklemediklerini duyurdu.
Önerinin ayrıntıları henüz netleşmiş değil. Konunun, 23-24 Haziran’da yapılacak AB liderler zirvesinde ele alınması bekleniyor.
“Kıtasal bir yapı fikri”
İlke Toygür, Macron’un aklında uzun süredir bir reform ajandası bulunduğunu söylerken, önerisi için de “Bence bu daha bütünlüklü bir Avrupa vizyonunun da bir parçası” dedi.
AB üyeliği için sırada bekleyen kimi ülkelerde Macron’un bu önerisine “oyalama taktiği” eleştirileri yükseldi, “imtiyazlı ortaklık” benzetmeleri yapıldı. Ancak uzmanlar Macron’un öneriyi yaparken topluluğa dahil olmanın, AB’ye tam üyelik hedefini ortadan kaldırmayacağı sözüne dikkat çekiyor.
AB uzmanı Toygür de şu değerlendirmeyi aktardı:
“Macron konuyla ilgili konuşmasında Avrupa siyasi topluluğunun aday ülkelerin üyeliği önünde bir engel olarak görülmemesi gerektiğine, ya biri ya diğeri şeklinde bir tercih yapılmak durumunda bırakılmayacaklarına dikkat çekti. Kanımca Macron ve diğer liderlerin kafasında, gerçekten daha büyük kıtasal bir kurum fikri var… Rusya ile hem sıcak savaş, hem model tartışması yaşanıyor, Avrupa kıtası çok büyük bir değişim sürecinden geçiyor… AB ile daha sıkı ilişkileri olan, ortak platformlar, belki kurumlar paylaşan daha büyük, Avrupa Konseyi benzeri daha kıtasal bir yapı fikri var.”
AB, birlik sınırlarının da ötesinde, “genişletilmiş Avrupa” olarak nitelendirilen geniş bir coğrafyada, Rusya’ya karşı safları sıkılaştırma arayışında. Ve Macron’un, hararetli tartışmalara yol açan “Avrupa Siyasi Topluluğu” önerisinin de değişen bu jeostratejik koşullara uygun olarak, AB’nin siyasi pusulasını yeniden kalibre etme hedefi taşıdığı belirtiliyor.
“Türkiye için fırsat penceresi”
AB’deki dönüşüm sürecini, yürütülen tartışmaları ve bunun Türkiye’ye olası etkilerini yakından izleyen isimlerden biri de TÜSİAD’ın Berlin Direktörü Alper Üçok.
DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Üçok, Macron’un gündeme getirdiği ve geçmişte “çok vitesli Avrupa” olarak da adlandırılan bu yapının uzun süredir düşünüldüğünü, önerinin somutlaştırılmasına dönük tartışmaların yakından izlenmesi gerektiğini vurgulayarak, “Bu, Türkiye için de bir fırsat penceresinin açıldığı, önemli bir gelişme olabilir” dedi.
Türkiye’nin tartışılmaya başlayan yeni yapılanma sürecinin hayata geçirilmesi halinde bunun dışında bırakılmaması gerektiğini de vurgulayan Üçok, değerlendirmesini şu sözlerle tamamladı:
“AB adayı Türkiye’de demokrasi gibi alanlarda bir takım sorunlar olduğu doğru, ama önümüzdeki dönem seçimler var, geleceği farklı olabilir. Türkiye’nin hem AB’de hem de planlanan AB’nin dış çemberindeki bu Avrupa siyasi topluluğunda da olması gerekiyor. Türkiye, sözü edilen, üyelik için başvuru yapan ülkelerden farklı, Gümrük Birliği üyesi, NATO üyesi ve son dönemde de, tedarik zincirlerinde kaynaklanan bozulma sonucunda, bir çok sektörde öne çıkmış durumda. Zaten Türkiye AB’nin dış çemberinin içerisinde… Güvenlik, göç ve ekonomi alanında AB’ye daha çok yakınlaşan, pek çok alanda entegre olmuş bir Türkiye’nin Avrupa’da oluşturulacak yeni bir mimari yapının dışında kalması, geri planda kalması düşünülemez.”
KAYNAK: DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE – DEĞER AKAL
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***