“Veto krizi” başta Amerikan basını olmak üzere dünya medyasında yoğun olarak işlenmesine rağmen ABD Başkanı Joe Biden konuya ilişkin olarak ısrarla Erdoğan’ı aramaya gerek görmemektedir. Biden neden böyle bir tavır takınıyor? Erdoğan’ın vetosunu kaldırmaya nasıl ikna etmeyi düşünüyor?
Konuyu değerlendiren neredeyse tüm uzmanlar ABD’nin F-16 uçaklarının satımına onay vermesi gibi bazı “havuçlar” vermek suretiyle Erdoğan’ı vetosunu kaldırmaya ikna edeceğini savunmaktadır. Eğer ABD Başkanı Erdoğan’a sadece bazı havuçlar vererek bu krizi çözmeyi planlıyor olsaydı, şimdiye kadar çoktan Washington ile Ankara arasında bir telefon görüşmesinin gerçekleşmiş bulunması beklenirdi. Fakat Biden’ın böyle bir yolu tercih etmediğini anlıyoruz.
Neden? Çünkü muhtemelen bunun bir zayıflık olarak algılanacağını düşünüyor. Washington İsveç ve Finlandiya’yı NATO üyesi olmaları için yoğun bir diplomasi trafiğiyle ikna etmişken, Erdoğan’ın şu dünya konjonktüründe Rus Devlet Başkanı Vladimir Putin’i sevindirecek şekilde bu işi frenlemeye çalışması, NATO içinde üyelikleri veto eden tek lider olarak ortaya çıkması Biden Yönetimine açık bir şekilde tokat atmaya çalışmaktır. Erdoğan’ın vetosunu diplomatik kanallardan, kapalı kapılar ardında iletmeye hiç lüzum duymadan doğrudan tüm dünyaya en sert ifadelerle duyurması, Biden Yönetimini kasten zor durumda bırakmaya çalışma niyetini tüm çıplaklığıyla ortalığa dökmektedir. Biden kendisine böyle gün ortasında çelme takmaya çalışan Erdoğan’ın tavrını cezasız bırakmanın doğru olmayacağı düşüncesinde olabilir.
O nedenle Erdoğan’a karşı alttan aldığı bir görüntü vermek yerine onu bir süre kendi haline bıraktıktan sonra bir eline sopayı alıp diğer eliyle uygun gördüğü havuçları uzatmayı planlıyor olması çok muhtemeldir. Biden krizi çözmek için devreye girmedikçe, Erdoğan’ın veto bahanesi olarak ileri sürdüğü zayıf gerekçeler Batı kamuoyunda detaylı olarak tartışılmakta, bu ise Türkiye’nin Rusya’yı sevindirecek şekilde Batı ittifakında oyunbozanlık yaptığı algısını giderek güçlendirmektedir. Batı kamuoyunda bu şekilde Türkiye aleyhtarlığı arttıkça, Erdoğan’ın verilen havuçlarla yetinmeyip daha fazlasını talep etmesi halinde AKP liderine karşı sopa (örneğin ekonomik yaptırım tehdidi) kullanmak için uluslararası ortam iyice uygun hale gelecektir.
Meselenin bir başka boyutu ise şudur: Erdoğan dış politikada bazı ülkeler karşısında tüm dünyanın gözleri önünde çok dramatik, diz çökmeye varan geri adımlar attı. Demediğini bırakmadığı Mısır ve İsrail ile ilişkileri normalleştirmeye çalışması bir yana, 15 Temmuz’un finansörü olarak ilan ettiği Birleşik Arap Emirlikleri Emiri’ni kırmızı halılar sererek karşıladı, ağır ithamlarda bulunduğu Suudi Arabistan Veliaht Prensi’nin davet edilmediği halde “umreye geleceğim” diyerek ayağına kadar gidip adeta özür diledi. Bunlardan çok daha önce Türk hava sahasını ihlal ettiği için düşürülen Rus jeti için Putin’in yaptırım tehditleri üzerine resmen yazılı olarak özür diledi. Daha zayıf ülkelerin ellerinde sopalarla AKP Genel Başkanı’na böylesine “hizaya getirdikleri” gerçeği ortadayken ABD’nin alttan alan bir görüntü çizmesi Biden’ın hanesine eksi olarak yazılacaktır. Nitekim ABD Kongresi’nde “Erdoğan’la başkalarının yaptığı gibi anladığı dilden konuşmamız lazım. Elimizden sopayı eksik edersek yanlış yaparız” diyenlerin çok olduğunu da biliyoruz.
Erdoğan Biden’ın kendisini ısrarla muhatap almamasına sinirlenerek elini biraz daha yükseltip Suriye’ye yeni bir askeri harekat düzenleyeceğini açıkladı. Ekonomik krize yönelik bir çözüm üretme ihtimali giderek azalan AKP liderinin seçim sathı mailinde Suriye’ye yönelik bir harekatı “yararlı” bulduğu aşikardır. Suriye’ye ilk TSK harekatı (Fırat Kalkanı) 24 Ağustos 2016’da yapılmıştır. Yani 15 Temmuz sonrası TSK komuta kademesi büyük ölçüde tasfiyeye uğratılarak Erdoğan’a karşı hiçbir direnç gösteremeyecek bir yapıya kavuşturulduktan hemen sonra… Erdoğan “TSK bağından” kurtulduktan sonra Suriye’deki gelişmeleri iç siyasi hedeflerini gerçekleştirmek üzere sonuna kadar kullanmıştır.
Suriye’den gelecek “şehit cenazeleri” seçim öncesi HDP’yi kapatmayı planladığı anlaşılan Erdoğan için tabanının bu kararını tasvip etmesini sağlamasına yönelik işlerini kolaylaştıracaktır. Biden’ın pazarlık masasına oturması halinde operasyonun Tel Rıfat’la sınırlı kalarak Suriye’de fazla ortalığı karıştırmadan bitirilmesi hedefleniyor olabilir. Tel Rıfat Suriye’de ABD’nin değil Rusya’nın koruması altındadır. ABD’li yetkililer daha önce Türkiye’nin Tel Rıfat’a düzenleyeceği bir harekatın kendilerinin değil Rusya’nın meselesi olduğunu zaten belirtmişlerdir. Erdoğan Suriye’de seçim öncesi bir operasyon yapıp “Tel Rıfat fatihi” unvanını alıp bu sayede tabanını konsolide ederken, o rüzgarla HDP’yi kapatıp, bir yandan da muhalefeti iyice bastırarak seçimi kazanmanın hesaplarını yapıyor gibi gözükmektedir. AKP lideri, Rusya’yla yaka paça halde bulunan Batı’nın kendisine Suriye’de pek ilişecek durumda bulunmamasından da istifade etmek istemektedir. Planı bozan husus içeride otoriterleşmeyi arttırırken, derinleşen ekonomik krize bir nebze çare bulabilmek üzere uluslararası finansörleri kendisine biraz daha borç vermeye ikna edebilmek için Batı’yla ilişkilerinde tansiyonu düşürmesi gerekliliğidir. Dönüp dolaşıp mesele Biden’ın pazarlık masasına oturtulmasına gelmektedir.
Fakat Biden’ın alttan alırsa Erdoğan’ın cesaret kazanarak onu zor durumda bırakacak daha fazla taleplerde bulunması ihtimalini göz önüne alıyor olması beklenmelidir. Biden’ın telefon görüşmeleriyle sorunu çözememesi halinde Erdoğan karşısında aciz kaldığı algılamasını engelleyemeyecektir. Otokratları yatıştırma siyasetinin çıkmaz bir yol olduğu hususu, Putin’in Ukrayna’ya saldırısıyla Batı’da sıkça dile getirilmektedir. Biden, Erdoğan’ın seçim sathı mailinde bu krizi her halükarda büyütmeye hazırlandığına ilişkin bir istihbarata sahip de olabilir. Türkiye’de yaşanan ekonomik buhran dolayısıyla tabanındaki erimeyi durduramadığı görülen Erdoğan’ın veto krizi üzerinden ABD’yle ilişkileri germeye hazırlandığını, ekonomik krizin nedeninin ABD (dış güçler) olduğu şeklinde bir propaganda yürütmeyi planladığını fark etmiş olabilir. Biden böyle düşünüyorsa, o zaman çok daha dikkatli davranması icap edecektir. Erdoğan’ın öyle F-16 satışı gibi havuçlara razı olmayacağı, tabanını seçim öncesinde “Batı’yı dize getirdim”, “tüm isteklerimi kabul ettirdim” hikayesine ikna edecek büyük tavizler peşinde olacağı ihtimalini göz önünde tutuyor olacaktır. Bu açmazı Biden bir elinde sopa sallayarak, diğer eliyle kendi uygun gördüğü havuçları uzatarak çözmeye çalışacak, bu ise Erdoğan’ı tatmin etmediği oranda ilişkilerde tansiyonu iyice yükseltecektir.
The Wall Street Journal gazetesine bilgi veren üç ABD’li yetkilinin ifadelerinden, Biden Yönetiminin Erdoğan’a havuç olarak F-16 satışları ve telefonla aramayla yetinmeyi öngördüğü, ama bunların AKP liderinin seçim hesapları dolayısıyla krizi çözmeye yetmeyeceğini de göz önünde bulundurduğu anlaşılmaktadır. Esasen Erdoğan veto krizini çıkarmadan önce Biden Yönetimi F-16 satışı konusunda yumuşamaya gideceği sinyalini vermişti. O nedenle ABD için bunlar büyük tavizler verdiği anlamına gelmeyecektir.
ABD’nin muhtemel sopalarını (cezalandırıcı adımlarını) Erdoğan’ın ekonomik krizin gerekçesi olarak sunma kurnazlığına başvurması hiç şaşırtıcı olmayacaktır. MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin son grup konuşması, iktidar tarafından “Kriz ABD, Batı yüzünden oldu” şeklinde bir söylem yürütüleceğini açıkça göstermektedir. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un dün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun AKP liderinin ABD’ye belirli vakıflar üzerinden para transferleri gerçekleştirdiğine ilişkin iddialarına tepki olarak “Sömürgecilerin ve onların yerli iş birlikçilerinin gücü Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a yetmez” ifadelerinde bulunması bu propagandanın hangi söylemlere oturacağına dair fikir vermektedir.
Erdoğan’ın “Miçotakis benim için bitmiştir” tarzı kahvehane ağzıyla yaptığı dış politika açıklamaları, bu oldukça yüksek gerilimli ve riskli oyunu sürdürmeyi sinirlerinin ve sağlığının ne derece kaldıracağı sorusunu da gündeme getirmektedir. AKP lideri ekonomik buhranın kaçınılmaz siyasi sonuçlarını savmak için büyük blöfler ve restleşmeler içeren, kazanma ihtimalinin düşük olduğu bir siyasi oyun planı kurmaktadır. Türk halkı maalesef bu oyunun sonunda, öyle ya da böyle büyük bedeller ödemek zorunda kalacaktır.
- Ömer Murat, Dış Politika Uzmanı ve Eski Diplomat
Kaynak: Kronos
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***