HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY
Bazı konuları daha kolay anlayabilmek için basite indirgemekte fayda var. Bunun için de bir iki soruyla başlamak gerekiyor.
Öncelikle sorulması gereken soru şu: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ülkenin tepesinden ayrılmak istiyor mu, yoksa kurduğu sistemi kendi başkanlığı altında sürdürmek mi istiyor?
Bu soruyu yalın bir şekilde sorup cevabını aldıktan sonra bazı yaşananları daha kolay yerli yerine koymak mümkün hale gelir.
Erdoğan’ın devam edip etmemesine ilişkin niyetinin ne olduğu sorusuna sizin cevabınızı bilmiyorum. Ben kendi cevabımı vereyim. Erdoğan, kendisini doğal aday gibi sergiliyor.
MHP lideri Devlet Bahçeli dışında Erdoğan’ın adaylığını duyuran kimse yok. Dahası AK Partili hiçbir isim de açıkça bunun adını koymuş değil.
Bu belirsizliğe rağmen şunu açıkça ifade etmek isterim. Erdoğan, kendisi için adaylıktan başka çıkış yolu görmüyor. Bir başka şekilde ifade etmem gerekirse aday olmaya mahkûm.
Peki Türkiye ekonomisi bu kadar sorun yaşarken, cari açık patlama yaparken, dolar kuru her ay çift haneli milyar dolarlar savrulmasına rağmen kontrol edilemezken, enflasyon patlama yapmaya devam eder ve sabit gelirliler feryat ederken AK Parti ve Erdoğan’ın yeniden kazanma şansı var mı?
Normal şartlarda, demokratik bir ortamda yapılacak seçimlerde Erdoğan’ın bırakın seçimden galip çıkmasını, insan içine bile çıkabilmesi söz konusu değil.
İşte tam da anlatmak istediğim nokta burası.
Erdoğan’ın neler yapacağını, daha doğrusu neler yapabileceğini anlamak için Türkiye’de yakın dönemde neler olabileceğine ilişkin bir fikir yürütürken bu yaklaşımla bakmak gerekiyor.
Öncelikle rakibini kendi belirleme yoluna gidecek.
Bu muhalefetin çıkaracağı adayı Erdoğan’ın seçeceği anlamına mı geliyor?
Evet tam da ondan söz ediyorum.
2019 yerel seçimlerinden bu yana Erdoğan ve küçük ortağı Bahçeli, Millet İttifakı’nı cumhurbaşkanı adaylarını belirlememekle köşeye sıkıştırma gayreti içinde.
Muhalefet, Erdoğan’ın ortaya konacak adayı siyasi, ekonomik ve hukuki anlamda yok edeceğini bildiği için, başından itibaren buna yanaşmadı. Kendince doğru da yaptı.
Millet İttifakı bir aday belirlemeye yaklaşmayınca, aday olmak isteyen isteyenler kendini öne çıkarmaya çalıştı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Erken kalkan yol alır” diye düşünerek yola koyuldu.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, biraz daha stratejik yaklaştı. “Ben istemiyorum. Ama ülkem beni istiyorsa ben bu görevden kaçamam” yaklaşımı içerisinde.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Ben bin bir türlü meşakkatle Millet İttifakını kurdum, iktidarın elinden büyük şehirleri aldım. Dolayısıyla adaylık benim hakkım” yaklaşımında.
Millet İttifakı’nın altılı masasının etrafında oturanlardan hepsinin aklından “adaylık benim hakkım” yaklaşımı geçiyor.
Masanın etrafındaki en az oy potansiyeline sahip gibi görünen Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal bile kafasından hesaplar yapıyor. En doğru adayın kendisi olacağını söylemeye çalışıyor. Ne var ki söylemek istediğini ortakları anlamazdan geliyor.
Ülkenin Tek Adamının hesabı ise ortakların bu tavrı üzerine kurulu. Bir taraftan masada neler konuşulduğun takip ediyor, öte yandan alan temizlemenin altyapısını oluşturuyor.
Millet İttifakı’nın çıkaracağı iddialı adayların fiilen seçime girmesinin önü kesilecek. Kimi elindeki yargı manivelası kullanılarak adaylığı engellenecek, kimi maliye silahı kullanılarak kamuoyu nazarında silinmeye çalışılacak, kimi farklı yaklaşımlarla bitirilmeye çalışılacak.
Medyadaki karartma bugünküne nazaran daha bir katmerlenecek. 2015’ten bugüne adım adım gelen sansürün bir katı birkaç ay içinde sergilenecek.
Muhalif iş insanlarının eli kolu bağlanacak. Kımıldayamaz hale getirilecek. İktidara destek veren medyanın önüne her imkan serilirken, muhalif medyaya reklam veren işadamlarına başka yollardan hesap sorulacak.
Risk oluşturabilecek isimlerin ortadan kaldırılmasına hız verilecek. Farklı bilgilere sahip insanlar son aylarda bir bir ortadan kaldırılıyor. Ülkenin mafya lideri Taner Ay, Ahmet Kurtulmuş ve Halil Falyalı’nın ortadan kaldırılmasının bir hesap dahilinde yapıldığına dikkat çekiyor.
Aynı mafya liderine göre, koruma polisi Erol Yıldız’ın kendi otomobilinin altında kalarak ölmesi olayının Büyük Birlik Partisi kurucu lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun 23 Mayıs’ta görüşülecek davayla ilgili olduğunu söylüyor.
Bu kuşkulu ölümlerin hepsi son üç beş ay içerisinde olduğunu dikkat alırsanız, “sorunlu” görülen isimlerin ortadan kaldırılıp herkesin susması sağlanacak.
Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ’ın önceki hafta yaptığı “7 Haziran -1 Kasım 2015 arasında yaşanan olaylarının benzerleri sergilenecek” açıklamalarını ciddiye alın.
Ben seçimin yapılmayacağı şeklinde dillendirilen iddialara sıcak bakmıyorum.
Diktatörler seçimden kaçmaz. Sandıktan nasıl çıkacağını kendisi ayarlar.
Yapılacak seçimde rakibini kendisi seçecek. Karşısında hangi isim olduğunda kazanabilecekse o adayı görmek isteyecek. Bunun da altyapısını hazırlayacak
Kapımızdaki sandık için “sopalı seçim” tabiri hafif kalıyor.
Hesabı tutar mı dersiniz?
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***