Bazı sorulara anne-babaların yanıtının olmaması çocukta önce düş kırıklığı, sonra da bu düş kırıklığına tepki olarak öfke yaratır. İşte anne-baba bu dönemde bilgi yetersizliğini de gizlemek için kutsal anlatıların arkasına gizlenirler. Bunun bir anlamı da şudur: “Bizim her soruya yanıtımız yok ama inandığımız Tanrı her şeyi biliyor, görüyor.” Böylece inanç çocuğa aktarılırken bilgi de yerini inanca bırakır. Ve bu dönemde kutsalın açıklamasının sorgulanmayacağı, bu açıklamanın gerekçelendirilmeye gereksinim olmadığı da çocuğa belletilir.
Anne-baba çocuklarıyla aralarındaki ilişkiye Tanrı’yı sokarak, ilişkiyi ödipalleştirir, yani üçgenleştirir. Anne-babalar kendi yetersizliklerinin getirdiği, çocuğun sıradan sorularına yanıt veremiyor olma cahilliğinin değersizlik duygusunu ve buna bağlı oluşan narsistik incinmeyi kutsalı devreye sokarak, aslında basite indirgeyerek savuştururlar. Yetişkinlikte de reisler, başbuğlar, führerler bu tür ‘kutsal değerinde’ mucizevi açıklamalar bulduğunda o çocukluk dönemlerinin rahatlığı, masalsı ve keramete dayalı sorun çözme biçimleri yeniden aktifleşir. Her şeyi bilen Tanrı’nın yanı sıra her şeyi bilen führer, reis vardır…
Ne yaparsa yapsın mutlaka bir bildiği vardır ve bu sorgulanmamalıdır. Liderin kendini güçlü göstermesi ve kendini liderin ‘kulu’ sayan insanların her şeyi bilen bir liderlerinin olduğunu sanmaları, kendilerini güvencede hissetmelerine yardımcı olur. Bu durumdaki insanlar ayrıca bu ülkede olanlar için, hatta kendi hayatları için bile sorumluluk üstlenmezler. Sanıyorum Norbert Elias “Sosyoloji nedir?” başlıklı makalesinde benzer şeyler anlatmıştı: Patron-klient ilişkisinde marabanın ağaya ihtiyacı ağanın marabaya bağımlılığından fazladır, çünkü maraba ağasız bir hayatı hayal bile edemez… “Reis” ile kitlesi arasında varoluşsal sembiyotik bir bağımlılık ilişkisi de var. Bu insanlar Reissiz bir dünyayı en azından şimdilik hayal bile etmek istemiyorlar… Erdoğan, ötekiler için her ne kadar bir “zalim” ise de, bu insanlar için iyinin vücut bulmuş halidir.
SAHTE GERÇEKLİKLERİN ÜRETİMİ
Karmaşık konular tek ve basit bir formülle açıklanıyor. Uzmanlar anlamadığım onlarca üretim, tüketim, faiz, döviz, enflasyon, swap, kapital, finanskapital gibi kavramlar üzerinden bir şeyler açıklarken, anlamak için iyi birer uzmanlık gerektiren bu konuları bazıları birkaç kavramla çözüyorlar: Dış güçler, düşmanlar, gavurlar… Kısa bir süre sonra ekonomik kriz dış güçler üzerinden konuşuluyor. Çocuklukta tanıdığımız dualizmle mesele anlaşılır hale getiriliyor: İyi ve kötü, biz ve düşmanlarımız. Bu tür kolaylaştırmalar gerekçelendirmeyi bile lüzumsuzlaştırıyor ve bilgi ve belgeye gerek bırakmıyor!
Nazilerin çok yaygın kullandığı etkili bir yöntem var: Bir yalanı ne kadar çok tekrar ederseniz o kadar gerçeğin yerini alır! Bilginin dışlanmasıyla oluşan inancın değiştirilmesi ve dönüştürülmesi de çok zor. Her inançta olduğu gibi, inancın oluştuğu yerde gerçekle ilişkisi vardır. Sıradan bilgiyle başlar inanç; inanma sürecinde gerçeklikten koparak bir anlatıya dönüşür. Gerçekle kesiştiği yer, inanan insanda inancın gerçeklikten kopmadığı kanısını uyandırır. Masallardaki devlerin, cadıların elleri ayakları vardır.
Çocuğun gerçeklik dünyasında ve gerçek hayatta bazı canlıların ayaklarının ve ellerinin olması çocuğun tüm masalı gerçek gibi algılamasını da sağlar. Çocuk gerçeklikle ilişkilenen anlatının tümünü gerçek bir hikaye olarak kurgular ve masala inanır. Ekonomi ve kriz gerçekliği, bu krize ilişkin masalın gerçek olduğu, neden-sonuç ilişkisinin de masaldaki anlatı gibi olduğu kanısını doğuruyor. Dış güçler masalının anlatılması bir problem ama asıl problem bu kadar yetişkin insanın bu kadar çocuk olması. Ya da aptallığı gerçeklikten kaçmak için bir savunma mekanizması gibi kullanmaları!
Bu masalın çok alıcısının olmasının bir başka nedeni ise bilgi seli: Yaşadığımız çağ her insanı her gün binlerce yeni bilgiyle karşılaştırıyor. Çoğumuz “Gereksiz Bilgiler Ansiklopedisi”yiz. 80-100 yıl önce yaşayan insanlar kendi kasabalarındaki tüm bilgilere bile sahip değilken ve komşu kasabadan bihaberken, günümüzde dünyanın en ücra köşelerinden bilgiler bize ulaşıyor. Bu bilgi seli seçici algılamayı, elemeyi, bazı enformasyonları görmezden gelmeyi ve bazılarını çabuk unutmayı gerektiriyor. Biz de bazı önemli konulara basit cevaplar bularak bu enformasyon kaosuyla kendimizce baş etmeye çalışıyoruz. Bu kadar çok bilgi aynı zamanda çeşitli duygulanımlar yaratıyor. Bu duygular ve bilgiler seline verdiğimiz tepki basitlik, dünyayı siyah ve beyaza bölmek, kolay ve basit açıklamalara indirgemek.
KOMPLO MASALI VE NARSİSİZM
Korona aşısına karşı çıkan biri, aşının içinde bulunan çiple gizli güçlerin kendisini izleyeceğini anlatıyor. Sanki Mars’a gidecek uzay aracının tüm bilgileri ya da yeni roket sistemlerinin gizli planları bu insanda ve dünyanın diğer ucundaki insanlar bu bilgilere sahip olmak için bu insana çip takacaklar! İnsanın kendisini dünyanın merkezine koyması, uluslararası bir öneme sahip görmesi, birçok gizli-açık organizasyonun bu insanın Instagram’da kiminle flörtleştiğini, marketten aldığı tuvalet kağıdının kaç katlı olduğunu, akşam çocuklarına ne küfürler ettiğini merak edeceği kadar kendisinin önemli olduğunu sanması… Narsisizmin sınırsızlığı! Bir metropolün gecekondu semtinde oturduğu evin kirasını ödeyemeyen birinin şans oyunlarıyla şansını denerken ABD’nin kendisinin çüküyle çok ciddi ilgilendiğini, spermlerini öldürmek için ilaçlar geliştirildiğini düşünmesi, Almanların onun çocuk yapma becerisini yok etmenin peşinde olduğunu iddia etmesi hem paranoya hem de bu kadar önemli ve değerli bir organının olduğunu düşünmesi fallik narsistik sınırsızlık değil mi?
Erdoğan’ın, devletlerin ve “gavurların” bize karşı hain planlar içinde olduğu anlatısı bu tür narsistik paranoyak anlatımı devlet garantili hale getiriyor. Zaten Erdoğan da halkın yatak odalarıyla ilgili ve en az üç çocuk yapmalarını, yapamayanların da idmanları sıklaştırmalarını söylemiyor mu? Dış düşmanlarla Erdoğan arasında yatak odaları konusunda amansız bir rekabet var! Devletin, devletin başkanının, Batılıların tüm derdi Sultanbeyli’de oturan boyacı Murat’ın, Tiktok starı olmak için uğraşan Bayburtlu Ayşe’nin yatak odaları ve cinsel pratikleri.
.. Bu insanların uluslararası sırları bilecek kadar gizli bilgilere sahip oldukları iddiasının ardındaki narsisizm. Bir virüsün yaşamıyla ilgili fikri olmayanların böyle zor konulara hemen bir açıklamalarının olması da narsisizm. Dünyanın benimle/bizimle uğraştığını düşünmemiz sınırsız, patolojik bir narsisizm; çünkü dünya dediğimiz yer bizim kafamızdan büyük bir yer. Homoseksüel barından çok da farkı olmayan, sadece erkeklerin erkek erkeğe zaman geçirdiği, cinsel küfürlerin erkekler arasında erkeklik şovunun bir parçası olarak havada savrulduğu bir erkek kahvesinde oturarak, zamanın bir kısmını da ibnelere küfür ederek geçiren kardeşlerimizin oturdukları plastik sandalyede döviz, Korona, demokrasi ve özgürlük uzmanı olmaları, her konuyu bilmeleri, her konunun uzmanı olmaları da narsisizmdir. Bir yandan haremlik-selamlık ayrımının peşinde olmak ve böylece homoerotik ortamları çoğaltmak, aynı zamanda homofobik olmanın dinamiğini anlamaktan kaçınmak… Narsisizm insanın kendisine dürüst olmasını engeller; bir masal aleminde yaşarsınız!
17. yüzyılda yaşayan İngiliz düşünür Francis Bacon “Bilginin kendisi güçtür” demişti. Dış güçler anlatısına inananlar hiç kimsenin bilmediği, özel bir bilgiye sahip olmak üzerinden bir güç (iktidar) sahibi olduklarına, bu güçlülükten ötürü de bu bilgiye sahip olmayanlardan daha üstün olduklarına inanıyorlar. Bu özel bilgiyi bilmeleri onları öğretmen/hoca yapıyor ve insanlığı aydınlatmak gibi kutsal bir görev üstleniyorlar. Bir insanın kendisini uzman sanması, bu uzmanlık için hiçbir eğitimin gerekmemesi ve kendisini aydın olarak görüp insanları cahillikten kurtaracağına inanması az narsistik bir mesele değildir. Buradaki önemli konulardan biri, inancı fikir sanmak! Psikanalist arkadaşlar Jakob Johann Müller, Cecile Loetz ve Thomas Auchter, narsisizmle komplo kuramları arasındaki bağın altını çizerler.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***