Seçimler çok çok önemli, Türkiye ilk Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimlerinde muhtemelen bir siyasi iktidar tercihi için değil geleceği için, genç/çocuk kuşakların geleceği için oy kullanacak.
Ancak, seçim sonrası da en azından seçimler kadar hatta muhtemelen seçim sonuçlarından bile önemli olacak.
“Seçim sonrası” derken muradım Erdoğan sonrası muhtemel (yüzde kaç?) yeni bir siyasi yapılanmanın neler yapacağı ya da neleri yap(a)mayacağı değil; bu da çok önemli ama belki daha da önemlisi var.
“Seçim sonrası” Erdoğan iktidarı ufak değişikliklerle de sürebilir, bu da bir ihtimal, ihtimaliyeti de yine belirsiz (yüzde kaç?).
Bugün bu yazımda üzerinde durmak istediğim konu ise bu ihtimallerden kısmen bağımsız bir konu.
Türkiye’de nüfusun en azından yarısı nefesini tutmuş, hatta işlerini, gelecek projelerini rölantiye almış, seçimlerin ne zaman yapılacağına, yapılırsa da nasıl sonuçlanacağına, Erdoğan’ın reisliğinin devam edip etmeyeceğine odaklanmış durumda.
Böyle bir anksiyetenin gereğini yapıyorlar mı, o başka bir konu.
Şimdilik bu en azından yüzde ellilik kesimde yanıltıcı da olabilecek bir iyimserlik hakim, seçimler yapılacak, Erdoğan devrilecek, TBMM’de bugünkü muhalefet çoğunluğu elde edecek ve hızlı da işleyeceği umulan bir süreç sonunda işler yerine oturacak, insanlar geleceğe yine umutla bakmaya başlayacak, 29 Ekim 2023’de anti-cumhuriyetçi bir iktidar olmayacak, Ali Erbaş Diyanet’in başından gitmiş olacak, vs.
Güzel beklentiler.
Ancak, bu gerçekleşmeler gerçekleşmeyebilirler de.
Geçen hafta Macaristan’da Orban (Erdoğan’ın AB’deki kankası çünkü Orban AB kurumları ile kavgalı) yeniden, üstelik önemli bir oy farkı ile seçildi.
Mayıs ayında Lübnan’da seçimler var, Lübnan tam bir “başarısız devlet, isterseniz çökük devlet de diyebilirsiniz çünkü geçen hafta Başbakan yardımcısı Sadi El-Şami Lübnan ekonomisi ve Merkez Bankası iflas ediyor diye açıklama yaptı mesela ama kamuoyu yoklamaları Lübnan’ı bu duruma (çökük devlet) getiren kadroların iktidarının sürebilme ihtimalini hala güçlü görüyorlar çünkü muhalefet bir türlü bu durumda bile kendi aralarındaki artık anlamsızlaşan ayrışmaları sonlandırmıyor.
Peki, mesela 23 Haziran 2023’deki seçimden Erdoğan yönetiminin devam etmesi yönünde bir irade çıkarsa ne olacak?
Türkiye seçimli otoriter bir sistem ve çok düşük standartlı bir hukuk devleti ile yoluna devam edebildiği kadar eder.
İyi de, yaşamlarını adeta rölantiye alarak bu kabusun bitmesini bekleyen milyonlarca insan, çoğu genç, ne yapacaklar bu durumda?
Ülke dışına çıkabilme olanağı olanlar muhtemelen bu şanslarını kullanacaklardır ama bilsinler ki, yurt dışı da onları kucaklarını açmış bekliyor olmayabilir, yarın, 10 Nisan’da Fransa’da Cumhurbaşkanlığı seçimleri var, ikinci turda Marine Le Pen’in (AB karşıtı aşırı sağ) oylarının yüzde 45’i aşma ihtimalinden bahsediliyor.
Türkiye’de çok yoğun bir depresif ortamın egemen olacağı kesin şayet Erdoğan iktidarını sürdürür ise.
Bu genelleşmiş depresif ortamın toplumsal, ortak yaşama nasıl yansıyacağı meselesi benim bilgi alanımı çok aşan bir konu.
Çoğu genç ve gelecek beklentisi olmayan milyonlarca insanın yaşayacağı bir ülke nasıl olacaktır acaba?
“Genelleşmiş depresif ortam” ifadesini kullanıyorum zira Erdoğan’a yakın siyasi tercih sahiplerinin çok büyük bir bölümünü bile ekonomik anlamda çok zor günler bekliyor: Düşük büyüme, işsizlik, enflasyon, gıda fiyatları, enerji fiyatları sorunları, yargının berbat durumu muhtemelen önümüzdeki senelerde iktidara kim gelirse gelsin devam edecek gibi duruyor.
Erdoğan’ın seçimleri kaybetmesi en azından insanlarda belirli bir süre devam edebilecek bir iyimserlik ortamı yaratacaktır, bu bile çok önemli.
Yarı açık tımarhane durumu muhtemelen çok daha genişleyecektir şayet demokratik bir toplumsal refleks devreye girmez ise.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***