İş insanı Osman Kavala’nın önce gözaltına alınması ve sonra tutuklanmasıyla 2017 sonunda başlayan yasal süreç ve bu süreçle ilgili insan hakları ihlallerine ilişkin tartışmalar, Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinde önemli bir konu maddesi haline gelmişti.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına karşın, 2013’te Gezi protestolarını finanse etmekle ve hükümeti ortadan kaldırmaya çalışmakla suçlanan Kavala ve diğer yedi sanık hakkında verilen ağır hapis cezalarının, Ankara’nın Batı başkentleriyle bundan sonraki ilişkilerinde önemli etkileri olacağı değerlendiriliyor.
Gezi Parkı davası kararlarının özellikle üç önemli uluslararası merkezle ilişkilerde olumsuz yansımaları olacağı öngörülüyor: Brüksel merkezli Avrupa Birliği (AB), Strasbourg merkezli Avrupa Konseyi ve Amerika Birleşik Devletleri. Bu üç merkezden ve diğer Avrupalı başkentlerden yapılan tüm açıklamalarda, Türkiye’nin AİHM kararlarını uygulaması, hukukun üstünlüğü ve temel hakların özgürce kullandırılması çağrısı öne çıktı.
AB’nin Kavala kararına ilişkin süreci Türkiye ile ilişkilerde yeni bir gerilim yaratmadan, ancak üstünü de örtemeyecek bir şekilde yürütme hedefinde olduğu kaydediliyor.
AB açısından Kavala kararının en önemli etkisi, Türkiye’nin uzun süredir beklentileri arasında olan vize serbestisi ve gümrük birliğinin güncellenmesine dönük süreçlerin daha da ötelenmesi olacak.
Avrupalı diplomatik kaynaklar, AİHM kararlarının uygulanmasının AB’nin müzakere sürecindeki aday ülkelerin yerine getirmesi gereken ölçütlerden olduğunu anımsatarak, bu kriterin vize serbestinin sağlanması ve ileride gümrük birliği müzakereleri açısından da olmazsa olmaz koşul olduğunu kaydettiler.
Türkiye’nin 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi sonrası insan hakları ve demokrasi sicilinin giderek bozulduğunu ve bunun sonucunda tam üyelik müzakerelerinin fiilen askıya alındığını anımsatan kaynaklar, Kavala kararıyla Ankara’nın bu süreci geri çevirmek gibi bir niyetinin olmadığının ortaya çıktığını değerlendirdiler.
Türkiye, eski Adalet Bakanı Abdulhamit Gül döneminde arka arkaya yargı paketleri çıkartmış, ulusal insan hakları eylem planı açıklamış, ancak bunları somut adımlara çevirip uygulamaya sokamamıştı. AB, 2021 Türkiye Raporu’nda özellikle Kavala davasına dikkat çekip, AİHM’in 2020’de kesinleştirdiği kararı çerçevesinde tutuklu işadamının serbest bırakılması çağrısında bulunmuştu.
Kavala’ya müebbet hapis cezası verilmesine Brüksel adına tepki veren AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, AİHM kararlarına uymanın zorunluluk olduğunu, Türk yargısının bunu göz ardı ederek uluslararası ve Avrupa yargı standartlarına uyumu açısından kaygılara neden olduğunu kaydetmişti.
Avrupalı kaynaklar, Kavala kararının spesifik öneminin yanı sıra Türk hükümetinin insan hakları ve demokrasi konularında 2013’den bu yana gösterdiği gerilemeyi terse çevirme konusunda istekli olmadığını göstermesi ve bunun da yaklaşan seçimler öncesine denk gelmesi açısından önemine işaret ediyorlar.
Kararın zamanlaması da önemli
Mahkemenin Kavala kararı, Türkiye’nin Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline karşı çıkması, boğazları kapatarak Rus gemilerinin Karadeniz’e geçişini önlemesi ve savaşın tarafları arasında arabuluculuk yaparak bir an önce ateşkes sağlanması gibi önemli bir rolü oynadığı bir dönemde gelmesi açısından da dikkat çekti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ukrayna savaşında oynadığı rol takdir gören Türkiye’ye AB’nin daha somut adımlarla yaklaşması gerektiğini, tam üyelik müzakerelerinin yanı sıra vize serbestisi ve gümrük birliği konularında adım atılmasının önemli olacağını kayda geçirmişti.
Avrupalı diplomatik kaynaklar ise Kavala kararının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dile getirdiği başlıkların gündeme getirilmesini engelleyeceğini, ne üye ülkelerin ne de Avrupa Parlamentosu’nun olumlu bir tutum sergilemesinin olanaklı olmadığını kaydediyorlar.
Aynı kaynaklar, Ukrayna gündemli diyaloğun süreceğini bunun hem AB hem Ukrayna hem de üye ülkelerin çıkarına olduğunu, ancak buradaki diyaloğun Türkiye’nin AB’den beklentilerine tahvil edilmesinin beklenmemesi gerektiğini öngörüyorlar.
Brüksel, Strasbourg’u izleyecek
Bundan sonraki süreçte takip edeceği merkez ise Avrupa Konseyi’nin bulunduğu Strasbourg olacak. Avrupa Konseyi’nin siyasi organı niteliğinde olan Bakanlar Komitesi, 2 Şubat’ta 47 ülkenin üçte iki çoğunluğuyla AİHM’in Kavala kararını uygulamayan Türkiye aleyhine “ihlal prosedürü” başlatmıştı.
Komite, oylama sonucunda, Türkiye’nin Kavala kararını uygulayıp uygulamadığını sormak üzere dosyayı yeniden AİHM’e göndermişti.
AİHM’in yaklaşık altı aylık bir süre içinde teknik çalışmasını tamamlaması ve yanıtını Bakanlar Komitesi’ne göndermesi bekleniyor.
Prosedüre göre AİHM, Kavala dosyasını baştan incelemeyecek ve sadece kararın uygulanmasında ihlal olup olmadığını raporlaştıracak. AİHM’in “İhlal var” demesi durumunda Bakanlar Komitesi, Türkiye’ye uygulanacak yaptırımı kararlaştıracak.
47 üyeli Avrupa Konseyi’de 27 AB ülkesi bulunuyor. Birçok AB üyesi olmayan Avrupalı başkent de oylamalarda AB ülkeleriyle hareket ediyor.
İhlal prosedürü oylamasında AB üyesi olmasına karşın ret oyu veren tek ülke Macaristan olmuştu. Ancak 32 ülkenin oyu sonucunda Türkiye aleyhine süreç başlamıştı.
Avrupalı diplomatik kaynaklar, Brüksel’in Strasbourg’daki gelişmeleri yakından takip edeceğini, Avrupa Konseyi’nde çizilen yol haritasına uygun şekilde tavır alacaklarını kaydediyorlar.
Yaptırımlar dahilinde Türkiye’nin Avrupa Konseyi’ne üyeliğinin geçici olarak düşürülmesi veya oy hakkının askıya alınması gibi önlemlerin konuşulduğu değerlendiriliyor.
ABD Kongresi’nde nasıl etkisi olur?
Gezi Parkı davası kararları ABD’nin de tepkisini çekti. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price tarafından yapılan yazılı açıklamada, AİHM kararlarının uygulanması gerekliliğine dikkat çekildi. Açıklamada, “(Türk) Hükümetini, siyasi güdümlü davaları sona erdirmeye ve tüm Türk vatandaşlarının hak ve özgürlüklerine saygı göstermeye çağırıyoruz” denildi.
Son dönemde Stratejik Mekanizma adı verilen yeni bir iletişim platformu oluşturan Ankara ve Washington, Ukrayna savaşı kapsamında ilişkilerini ve diyaloğu bir üst düzeye çıkarmışlardı. Bu kapsamda görüşmelerde bulunmak üzere Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’ın daveti üzerine 18 Mayıs’ta Washington’da olması öngörülüyor.
Gezi Parkı davası kararına bir tepki de ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi Başkanı sıfatıyla Senatör Bob Menendez’den geldi. Twitter’dan yaptığı açıklamada, Kavala ve diğer siyasi tutuklularının serbest bırakılması çağrılarına katıldığını kaydeden Menendez’in 26 Nisan’da Dış İlişkiler Komitesi toplantısına katılan Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’ı Türkiye’ye verilen tepkinin yetersiz olduğu gerekçesiyle eleştirdiği de Amerikan basınına yansıdı.
Türkiye karşıtlığı ile bilinen Menendez, yabancı ülkelere yapılacak silah satışlarının gözden geçirilmesi ve Senato’da oylanması süreçlerinde önemli bir ağırlığa sahip. Menendez’in de aralarında olduğu 53 senatör, Şubat ayında Biden yönetimine mektup göndererek Türkiye’ye F-16 savaş uçağı satışının yapılmaması uyarısında bulunmuşlardı.
ABD Dışişleri Bakanlığı, cevabi mektubunda, savaş uçaklarının satışının NATO güvenliği açısından önemli olduğu değerlendirmesinde bulunmuştu.
Ancak hem Amerikalı hem de Avrupalı diplomatik kaynaklara göre, Kavala kararı, zaten Türkiye karşıtlığı güçlü Amerikan Kongresi’nden silah satışı onayı alınmasını daha da güçlendirecek bir gelişme oldu.
Amerikan Kongresi’nde Türkiye karşıtlığının iki temel unsuru Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri alıp topraklarına konuşlandırması ve demokrasi ve insan hakları alanlarında giderek olumsuzlaşan sicili.
Aynı kaynaklara göre, Ukrayna savaşı nedeniyle Türkiye’nin stratejik önemini öne çıkarmak ve F-16 satışını gerçekleştirmek isteyen Biden yönetiminin Kongre’yi ikna süreci bu gelişmeden sonra çok daha güçleşecek.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***