Hazine ve Maliye Bakanı Nebati ilk yurtdışı müşteri ziyaretine çıkarak Türkiye anlatan genç yatırım bankacısı heyecanına kapılmış, Türkiye’ye olan ilgiyi görseydiniz, ah bir görseydiniz o zaman anlayacaktınız diyor.
Türkiye ekonomisi başta genç ve dinamik nüfusunun yarattığı pazar potansiyeli, Ortadoğu’ya yakınlığı ve hele şimdi Ukrayna işgali sonrası NATO ruhunun yeniden dirildiği gibi dönemlerde jeopolitik olarak he zaman önemli bir ülke olarak hep ilgi çekmiştir.
Bu köşenin yazarı olarak 27 yıla varan iş hayatımın yatırım bankacısı ekonomisti dönemlerinde yabancı fon yöneticilerinden randevu alamadığımız, Türkiye’yi dinlemeye buradaki karmaşık dinamikleri anlamaya çalışma çabasının olmadığı bir döneme hiç denk gelmediğimi rahatlıkla söyleyebilirim.
1994 krizi sonrası 1999’a varan IMF programlı dönemlerde de, Asya-Rusya krizleri ardı ardına Türkiye ekonomisini zorlarken de, 2001 krizi sırasında da, 11 Eylül ve Irak Savaşı yıllarında da bu böyleydi.
Fakat bu ilginin sermaye akışına döndüğü Türkiye’nin son reform dönemi ve tabi son refah artışı yılları 2004-2013 dönemi gibi bir dönemin de tekrarına tanık olmadım.
Taze ve kamu tecrübesi sınırlı bakanımız Nebati’nin bu her daim Türkiye’ye yönelen ilgiyle ilk tanışmasının heyecanını anlamak bu açıdan zor değil. Fakat kendisi ecdada referans göstererek “gerekirse gemileri karadan indiririz” derken belli ki bu ilginin sermaye akışına döneceği yanılsamasına da kapılmış durumda.
Merkez bankası döviz rezervleri eksi 47 milyar dolar ve %61 enflasyona karşın %14’’te ısrarla tutulan politika faizinin yaratığı ekonomik krize rağmen, Kur Korumalı Mevduat, ihracat döviz gelirine %40’lık zorunlu TL’ye dönüş, gizli döviz piyasası müdahaleleri; özetle “örtülü sermaye kontrolleri” ile günü kurtardığını sanan Nebati’ye bir kez daha günün fena halde ıskaladığı gerçeklerinden bahsetmek gerekli. Bu ıskalayış öylesine gerçeklikten kopmuş bir durumdaki, yaklaşmakta olan tsunamiden bihaber, Türkiye ekonomisini ve her birimizin hayatlarını fırtınalı sularda yapayalnız bıraktığını kavrayamayacak seviyesinde.
Dünyadaki finansal koşulları takip etme becerisinden yoksun bir merkez bankası ve Hazine Bakanı bakın neleri anlayamayarak yabancı yatırımcının Türkiye’ye olan ilgisinden gözleri kamaşarak güzel günlerin hayallerine dalmış durumda.
Türkiye olarak Ramazan Bayramı için tatil gevşemesi içinde girdiğimiz haftada ABD merkez bankası Fed merakla beklenen 3-4 Mayıs toplantısında 50 baz puan faiz daha artıracak.
Fed Başkanı Powell’ın toplantıdan önceki son basın açıklamasından anlaşıldığı üzere 50 baz puan faiz artışları en az iki toplantı daha devam edecek. Keza, ABD’de enflasyon Fed’in %2’lik hedefinin kabaca üç katında. Türkiye’de enflasyon hedefinin o artık herkese komik gelen %5 iken resmi enflasyonun %61 olduğunu ve üzerine gittiğini hatırlatalım.
Powell, birazdan detaylarına gireceğimiz piyasa tepkisinin de Fed’in hareketleri ile uyumlu göründüğünü de ekledi açıklamalarına.
Bunun anlamı da satış havasının, ya da piyasa jargonu ile “ayı piyasasına yönelişin” doğru bir tepki olduğuna verdiği onay, hatta istek diyebiliriz. Politika yapıcıların hedeflenen gecelik federal fon oranının yıl sonuna kadar %1,9’a yükseltileceği öngörülerine karşın, piyasada beklenti şu anda Fed’in o zamana kadar politika faizini %2,75 ila %3 arasında bir aralığa çıkaracağı yönünde. Bunun tercümesi, önümüzdeki üç toplantıda yarım puanlık artışların ardından yılın diğer üç oturumunda çeyrek puanlık artışları içerecek bir hız.
Bu, Fed’in hedef politika faiz oranını “nötr” seviyenin ötesine taşıması, isteyerek ve bilerek ABD’de ekonomik aktiviteyi kısıtlamaya başlayacağı seviye. Ek olarak, bu süreçte önden yüklemeli olarak Fed işletmeler ve hanehalkları için kredi koşullarını daha da sıkılaştırmak için bilançosundaki varlıklarını azaltmaya başlayacak. ABD para politikasının beklenenden daha hızlı gevşekten sıkıya dönüşü bugün dolar endeksini (USDX) 101,6’ya taşımış durumda. Bu seviye 2002’den bu yana ilk kez gerçekleşmekte. 2001’deki zirvesinin 117 olduğunu da ekleyelim.
Fed temposunda ve etkisinde faiz politikasını enflasyonla mücadele ederken sıkılaştırmayan her ülke para biriminin hızla değer kaybettiği ve edeceği bir dönem demek oluyor elbette bu. Bu gerçeklik karşısında sadece son işlem gününde %3 değer kaybeden Çin yuanı elde veri iken, Nebati ve ekürisinin ellerinde olmayan doları satarak TL’yi dizginlemeye çalıştıklarını bir kez daha yazının bu aşamasında hatırlatalım.
Fed’in kendi gemisinin yönünü bu hızda değiştirmesinin başka etkileri de olacak elbette. Örneğin, iş dünyası ve hanehalklarının borçlanma maliyetleri arttıkça, hisse senedi ve diğer varlık sermaye kaçışı hızlanarak söz konusu hisse senedi ve varlık fiyatları değer kaybettikçe yaratacağı servet kaybı etkisi harcamaları beklenenden daha fazla azaltabilecek. Fed ne kadar “yumuşak iniş” hedeflerse hedeflesin, küresel ekonomide durgunluk riski Fed’in adımlarına bağlı olarak artacak.
IMF’nin geçen hafta açıkladığı Küresel Görünüm Raporu’nda Türkiye ve küresel ekonomide büyüme beklentisinde yaptığı sert aşağı güncellemeyi de unutmamak gerek.
Moody’s Analytics, şimdiden uyarıyor: “önümüzdeki 12 ay boyunca ABD ekonominsin resesyona girme olasılığı Powell açıklamalarından sonra bize göre %30!”
Hele bir de AB henüz anlaşma zemini yakalayamadığı ancak yakalamasının da zaman meselesi olarak göründüğü Rusya gaz yaptırımlarını kademeli de olarak devreye sokarsa petrol fiyatları için uzmanların konuştukları seviye varil başına 150-180 dolar. Böylesi bir yeni şok yılın ikinci yarısında beklenebilir ve bu da enflasyon sorununun 2023’ün de ötesine taşınacağı anlamına gelir.
Fed politikasına ilişkin beklentilere en duyarlı vade olan 2 yıllık ABD Hazine tahvili faiz oranı, Aralık 2018’den bu yana ilk kez %2,7’nin üzerine çıktı. Hem kısa hem de uzun vadeli tahvillerin getirileri yükseldikçe çeşitli krediler için maliyetlerin de yükseldiği anlamına geliyor. Bunlar arasında ABD ekonomisi açısından belki de en önemlisi geçen hafta %5’in üzerine çıkarak emlak piyasasında durgunluk korkusu yaratan 30 yıllık ipotek faizleri.
Özetle küresel tahvil getirileri (satışları) piyasa katılımcılarının 2022’de 250 bps’lik Fed faiz artırımını beklemesiyle son yedi yılın en yüksek seviyelerinde. Negatif reel faize dünyanın neredeyse hiçbir ülkesinde artık tahammül yok, kimse enflasyona parasını kaptırmak istemiyor. ABD sabit gelirli fon akışları artık negatif; hisse senedi girişleri devam etse de ayı piyasası giderek ağırlığını koymakta.
Para Sabit Getiriden Kaçıyor
Türkiye’de %-47 civarında olan negatif reel faizden kaçmak için bir kazanç umudu vaat eden tek yatırım aracının Borsa olması ve tabi yüksek enflasyon Borsa Istanbul’un performansında keskin düşüşleri engelliyor. Fakat Fed’in açıklamaları eşliğinde küresel varlık fiyatlarında depremler başladı.
Yine de hisse senetlerinde çok fazla iyimserliğe alan yok. Küresel hisse senetleri arasında mart ayının ortasındaki savaş şoku bağlantılı düşük seviyelerden geri dönse de satışlar yeniden geri döndü. Powell’ın konuşmasının ardından gösterge S&P 500 Endeksi (SPX) Cuma günkü seansta yaklaşık %1,2 düştü. Düşüş çok anlamlı gelmiyorsa bir de şöyle anlatmakta fayda var: Cuma günü itibarıyla yatırımcılar geçen hafta küresel hisse senetlerinden 17,5 milyar dolar çekti ve bu yıl şimdiye kadarki en büyük haftalık çıkışı gerçekleşti.
ABD’lilerin elinde pandemi döneminden kalan fazladan 2 trilyon dolar olması hisse senedi tarafındaki satışların sene başından bu yana %10 düşen tahvil piyasası kadar sert vurulmayacağı anlamına geliyor. Fakat para varlık piyasalarında yön değiştiriyor, Türkiye gibi riskli
ülkelerden kaçıyor. Ya da dönmeye bu yüksek enflasyon ortamında Türkiye’ye Nebati ekibinin temsilinde gösterdiği tüm ilgiye rağmen hiç ama hiç istekli değil.
Ekonomide durgunluk yaratmadan enflasyonu kontrol altına almak isteyen Fed Başkanı Powell yine de durgunluk riskini göze alarak bakın ne diyor: “fiyat artışlarının hızını azaltmak kesinlikle gerekli çünkü ekonomiler fiyat istikrarı olmadan çalışmaz.”
Türkiye ekonomisi çalışmıyor. Peki Bakan Nebati ne iş yapıyor?
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***