Esra ÇİFTÇİ
+GERÇEK – Eylem Sürer Mask Sanatçısı. Kendisine “Yüz Hırsızı” diyor. Dünyada yaygın olarak yapılan ve ünlü kişilerin ölümünün hemen ardından yapıldığı için ölüm maskı olarak nitelendirilen maskları Sürer insanlar yaşarken yapıyor. Aslında Türkiye’de bir ilki yapıyor. Başta Edebiyatçılar, şairler, yazarlar olmak üzere insanların yüz kalıplarını alarak onları bir nevi ölümsüzleştiriyor. En büyük hayali ise yapmış olduğu ünlü kişilerin masklarını bir müzeye dönüştürmek ve orada sergilemek. Eylem Sürer ile Mask Sanatçılığına giden yolda yaşadıklarını +Gerçek için konuştuk.
“HALK EĞİTİM MERKEZLERİNDE MEVSİMLİK İŞÇİ GİBİ ÇALIŞIRSINIZ”
Mask sanatçısı olmaya nasıl karar verdiniz?
Hayatta kimi zaman çıkmazlar insana yeni yollar açabiliyor. Yıldığın yerden yeniden doğabiliyorsun. Maskelerle yolumun kesişmesi de tam böyle bir sürece denk geliyor. Yıl 2010 ,Eylül ayı. Sıkıntılı bir süreçten geçiyordum İzmir Çiğli Halk Eğitim Merkezi’nde bakır işlemeciliği öğretmeniydim. Halk eğitimleri bilirsiniz mevsimlik işçi gibi çalışırsınız 6 ay çalış 6 ay yat. Bir dahaki yıla da vereceğiniz kurs açılır mı açılmaz mı belli olmaz ve her yıl aynı stresi yaşarsınız. Aynı branştan bir öğretmen arkadaş da rakip olarak görüyor ve her fırsatta mobing … Neyse bunun üzerine bir başka halk eğitime gittim. Belgeleri falan sundum. Oradaki müdür bende başka bir ışık görmüş olmalı ki ‘’Mask yapmayı biliyor musun ?’’ diye sordu. Birkaç saniye düşündüm. Mağaradaki adamın resim hocası yok, heykel hocası yok ama adamlar yapmış. Bilginin serserice dolaştığı bu zamanda öğrenip yapamamak diye bir şey de yok. ‘’ Evet biliyorum.’’ dedim ve öyküm başladı.
Aslında bilmediğiniz bir işi biliyorum dediniz?
Şimdi oradan bakınca büyük yalan olarak algılana bilir ama potansiyelimi biliyorum ve bunu gösterebilmem için işte bir fırsat doğdu. Bunun üzerine söz konusu Halk Eğitim Müdürü beni açılış hazırlıkları devam eden İzmir Mask Müzesine yönlendirdi. Gittim görüştüm birkaç örnek çalışma istediler elde gösterilecek bir şey yok. Deli gibi çalıştım araştırdım ortaya birkaç örnek çıkarttım ve işi aldım. 2010 Kasım gibi başladım işe 10 Mayıs 2011’de de Mask Müzesi’nin resmi açılışı yapıldı. O zamanlar müze içerisinde bir atölye vardı ve her gün kesintisiz 8 saat kurs veriyordum yetişkinlere. Yıl sonu sergileri falanda yaptık harika işler çıkarttık. 6 yıl kadar Müze’nin Atölye eğitmenliğini yaptım. Sonra bir belediye başkanı geldi kurslara gerek duymadı bana da yol göründü…
“KENDİMİ O ASFALT ÇATLATIP BAHARDA BAŞ GÖSTEREN BİTKİLERE ÇOK BENZETİRİM”
Müzeden ayrılmak zorunda kaldıktan sonra süreç nasıl gelişti? Neler yaptınız?
Müzeden ayrıldım ama artık Mask Sanatçısı unvanı yapışmıştı üzerime ve ben buyum, diyerek çalışmalarımı sürdürmeye devam ettim. Merkezi İzmir’de bulunan Türk Chopper Motorsiklet Kulübü binalarındaki atölyeyi sundu, iki yıl kadar malzemelerimle orada çalışmalarıma devam ettim.
Bir yığın ekonomik sorun peşimi bırakmadı hayli uzunca bir süre. Direndim. Çok direndim. Zaman zaman sistem köşeye çok sıkıştırdı, umutsuzluğa kapıldığım çok zamanlarım oldu. Ancak savaşçı bir ruha da sahibim her çöküşte defalarca ayağa kalkmayı başardım. Kendimi o asfalt çatlatıp baharda baş gösteren bitkilere çok benzetirim. Bunları size anlatmayabilirdim de aslında, ancak bunlar gerçek ve pek çoğumuzun yaşamında deneyimlediği hikâyeler. Her yerde onca adaletsizlik varken yaşam da adil akmıyor pek çoğumuz için. Hani madem geldin dünyaya ve bu gezegende yaşıyorsun tutunacaksın hayata öyle ya da böyle ve iyi şeyler yapacaksın yapabildiğin ölçüde…
“NİYETİM BAŞLANGIÇTA ÖLÜM MASKLARI YAPMAKTI”
Dünyada yaygın olarak yapılan ve ünlü kişilerin ölümünün hemen ardından yapıldığı için ölüm maskı olarak nitelendirilen maskları siz insanlar yaşarken yapıyorsunuz. Neden böyle bir çalışma yapmak istediniz?
Ben de ölüm masklarından yola çıkarak başladım yüzden kalıp alma çalışmalarına. Niyetim başlangıçta ölüm maskları yapmaktı. Ancak bunun kolay olmayacağını bir iki girişimden hemen sonra anladım. Bunlardan ilki Mehmet Ali Birand ve sonra da Toktamış Ateş’ti. Ölümleri gerçekleştikten sonra aileleriyle Konak Belediyesi aracılığıyla iletişime geçildi ancak ailelerin yaşadığı derin acı bu işlemleri gerçekleştirmemin önüne geçti. Ölünce kutsallaşıyor insan, ancak yaşasaydılar ve ben böyle bir teklifle kendilerine gitseydim kabul ederlerdi.
Hayalimde o zamanlar Yeşilçam oyuncularının yüz kalıbını almak vardı fakat içinde bulunduğum koşullar buna uygun değildi. Yani o insanlarla iletişim kurabilmenin yolunu da bulamamıştım o zamanlar. Daha sonra madem İzmir’de yaşıyorum kente olan borcumu ödeyeyim deyip uzun uğraşlar sonrası, İzmir’de yaşayan şair ve yazarların yüzlerinin peşine düştüm.
Bu daha kolay olmuştur sizin için.
Doğrusunu isterseniz o kadar da kolay olmadı. Bir örneği yoksa işinizi anlatmak biraz yorucu oluyor. Çevre oluşturmak söz konusu yazar ve şairlerle iletişim kurmak zaman alıyor. Bu işi yapabileceğime inanan iki kişi başlangıç için yeterliydi. Şair Halim Yazıcı ve TRT İzmir Radyolarının emektarı rahmetli Fikret Alan o akşam bir yemekte buluşuyorlar ve ben takıldım peşlerine davetsiz bir şekilde… Masalarına oturdum başladım anlatmaya ,İzmir’de yaşayan şair ve yazarların bana isim ve iletişim numaraları gerekli eğer bana liste hazırlamama yardım ederseniz sergi açacağım dedim ve Muzaffer İzgü, Şadan Gökovalı, Berin Taşan, Sina Akyol, Nuran Hariri, Hülya Deniz Ünal, Yıldız İlhan, Hüseyin Yurttaş, Efdal Sevinçli ,Hidayet Karakuş ve daha pek çok ismin iletişim numarasını verdiler. 2016 yılında bu isimlerin yüzleriyle İzmir Mask Müzesi’nde ‘’Edebiyatın Yaşayan Yüzleri ‘’ adıyla bir sergi yaptım. Sergi 1 aylığına açılmış ama bir yıl sürmüştü.
Bugüne kadar yüz kalıbını aldığınız kaç kişi var ve başka bir sergi yaptınız mı?
Ayvalık’ta ‘’Sizin Yüzünüzden’’ adıyla bir sergi daha yaptım. Bu sergiye Hüseyin Ferhad ve Yaşar Aksoy’da eklenmişti. Daha sonra Ahmet Telli, Ataol Behramoğlu, Haydar Ergülen, Ülkü Burhan ve daha pek çok isim eklendi, araya pandemi girince çalışmaları askıya aldım doğal olarak. Önümüzdeki günlerde ‘’Sizin Yüzünüzden’’ adı altında yeni bir sergi planlıyorum. Şu an elimde yaklaşık 25 yüz mevcut.
“BENİ EN ÇOK TERLETEN ZORA SOKANLAR SAKALLILAR”
Kalıp alma işlemi sırasında karşılaştığınız zorluklar oluyor mu?
Bu konu beni hem güldüren hem düşündüren zaman zaman da bir panik havasını yatıştırdığım hoş bir ritüel gibi. Mesela burundan nefes alma güçlüğü çeken Şair Halim Yazıcı’yı anımsıyorum şu an, her an kalıbı yüzünden çekip atacakmış gibiydi, epeyce zorlanmıştı, sakinleştirmek için ‘az kaldı, bitiyor, zor olduğunu biliyorum ama yüzünden çıkaracağım güven bana’ diye yaptığım bir çalışma olmuştu. Sonra tabi şu da var kapalı alanda kalma korkusu yaşayanlarla da çok zor oluyor. Fakat beni en çok terleten ve zora sokanlar sakallılar.
Çünkü sakal yüzün çıplaklığıyla aramda ciddi engel. Diyemiyorsun da abi sakalları bir tıraşlamak daha iyi olur diye. Çünkü karakterin bir parçası. Kalıp alma işlemi sırasında yolmadan nasıl yaparım diye bakıyorsun. Eğer kısa ve sert bir sakalsa biraz acı verebilme ihtimalin yüksek. Uzun ise kalıp işlemi sırasında baskılıyorsun sakalı yüzün gerçek formu değişiyor. İşte tam da burada düşünmeye başlıyorum ben yüzün kalıbını mı aldım, sakalın mı? Sakal da yüzü gizleyen bir maske değil mi? O zaman maskenin maskını mı yapmış oluyorum ben? Bence evet. Uzun yıllar sakallarıyla yaşayanların yüzlerine yabancılaştığını hatta yıllar içinde olası yaşlanma çizgileri görmedikleri için yüzlerini unuttuklarını düşünüyorum. Bunu Haydar Ergülen’de ciddi boyutta yaşamıştım. Nihayetinde kalıptan çıkan maskı da sakalın kalıbını aldığımı kanıtlıyor.
“YAŞAM SÖZ KONUSUYSA KARŞILIKLI ETKİLEŞİM VARDIR”
Yaşam maskeleri ile ölüm maskeleri arasında nasıl bir fark görüyorsunuz ve nasıl bir duygu yaşıyorsunuz?
Kişi yaşarken maskını yapmanın çok daha değerli olduğunu düşünüyorum. Öncelikle onun rızası vardır. Ölen birinden rıza alamazsın artık onun adına yaşayanlar konuşur karar verir. Ölen kişide duygu yok, hareket yok, donmuş bir ifadenin kalıbını alıyorsun. Yaşayan kişi gözünü kırpar, nefes alır verir, gözleri kapalı olsa bile göz bebekleri oynar ve tüm bunlar maskeye bir şekilde yansır ya da yansıyabilir.
Yaşam söz konusuysa karşılıklı etkileşim vardır. Kişi öz iradesi ve isteğiyle yüzünü ellerinize emanet eder. Siz kişinin yüz haritasını çıkartırken, o duygularıyla baş başa kalır. Mask kalıbının arkasında yaşananlar büyük gizemdir bana göre. Çalışmadan sonra maskını aldığım kişinin çalışma sırasında hissettiklerini yazıya dökmesini isterim.
Duygularını yazıya dökenler arasında ilginç bulduğunuz oldu mu?
Aslında bana göre her bir duygu değerli ve eşsiz… Ancak Muzaffer İzgü ‘’ oğlum Muzaffer yüzünün maskı yapılıyorsa bu topluma mal olmuşsun’’ demişti. Onca kitap yazan birinin eserleriyle zaten pek çok hayata dokunmuşken ondan böyle bir söz duymak hem onurlandırmıştı beni hem de tuhaf bir mahcubiyet duymuştum.
Ahmet Telli, “Bir yüzün an’ını kim nasıl elinde tutabilir” diyordu, Hüseyin Ferhad kendisini bir Hitit Prensi gibi hissetmişti. Şadan Gökovalı, “İnsan son kez anıldığı zaman ölürse, bu maskla daha uzun süre yaşayacağım demektir” demişti. Ataol Behramoğlu, “size her an için kendinizle baş başa kalma olanağı sağlıyor, uyanık bir uyku durumu gibi bir şey bu “ demişti. Bu çalışmamla karşımdaki kişileri onura ettiğim duygusuna kapıldım hep ama burada kendimi tekil Eylem Sürer olarak değil de toplumun bir kısmı çoğunluk hissettim hep…
“ÖMRÜME BORCUM VAR”
Kendinizi başarılı buluyor musunuz ?Şimdilerde ne yapıyorsunuz ?
Burada başarının ölçüsü ne bilmiyorum. Hani çok para kazanmadım başarının ölçüsü ekonomiyse. Çünkü şair ve yazarlarla yaptığım çalışmada ücret falan almıyorum vermiyorum. Başarının ölçüsü kendini gerçekleştirmek ise evet burada başarılı buluyorum kendimi. Öylesine yaşamış ve hayattan gelip geçmiş biri olmak bana göre değil. Ömrüme borcum var, onu ödüyorum kendimce. Şimdilerde İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde çocuklara el sanatları atölyesi yapıyorum. Onlarla geri dönüşüm ağırlıklı çalışıyorum.
“MÜZENİN ADI “SİZİN YÜZÜNÜZDEN” OLSUN”
En büyük hayaliniz nedir ?
En büyük hayalim nedir diye düşünmedim pek ama elimdeki maskların çoğalması ve müzeye dönüştürülmesini çok isterim. Kendimi böyle yüz hırsızı gibi hissediyorum. Bir çeşit yüz hırsızıyım da belki. Hele de yaşarken maskını yaptığım ve zaman yolculuklarının sonuna gelip yıldızlara karışanlar oldukça. Muzaffer İzgü, Berin Taşan, Şadan Gökovalı ve Sine Akyol artık aramızda değil ve yüzleri bana emanet. Ağır sorumluluk bu. Müze’nin adı da “Sizin Yüzünüzden” olsun.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***