Nadia Denisenko ve üç çocuğu, üç haftalık kuşatmanın ardından Mariupol’den kaçmayı başardı.
Ukrayna’da on binlerce kişi haftalardır, kuşatma altındaki Mariupol’de mahsur. Kentte elektrik, su ve doğalgaz yok. Yardım dağıtımı için insani koridorlar açılması ve kent sakinlerinin tahliye edilmesi girişimleri başarısız oldu. Kentten kaçmayı başaranlar için de zorluklar devam ediyor. Özellikle de çocuklar için.
İlk satın aldıkları şeyler ekmek, sosis ve suydu. Nadia Denisenko ve üç çocuğu, sürekli bombalanan kuşatma altındaki Mariupol’de, yakınlarda patlayan bir top mermisi nedeniyle camları kırılan soğuk bir dairede üç hafta yaşadıktan sonra kenti terk etti. Günlerce yiyecek fazla bir şey bulamadılar. Ve neredeyse hiç suları yoktu.
“Şise suyu bulunca çok sevindik. Suyu saniyeler içinde bitirdik” diyor Denisenko, 5 ve 14 yaşındaki oğulları ve 12 yaşındaki kızıyla yeni geldikleri evdeki ilk günlerini anlatırken:
“Savaş başladığında küçük oğlum, ‘Anne, ekmek istiyorum’ dedi.”
İnanılmaz bir trajedinin ortasında bir cesaret öyküsü onlarınki. Kalın duvarlar arasında günler geçirdiler. Geceleri bodrumdaydılar. Genellikle sabah 5’te uyanıyorlardı. Bazen uzak, bazen yakından duyulan patlamalar, hepsini uykusuz bırakıyordu.
Mariupol’de bir süpermarkette çalışan 39 yaşındaki Denisenko, “Cehennemi yaşadık. Sabah uyanıp uyanmayacağımızı bilmediğimiz günlerdi” diyor.
Mariupol, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinde dehşeti yaşadı. Havadan, karadan ve denizden acımasızca bombalanan kentte binlerce kişi yaşamını yitirdi. Birçok kişi aceleyle toplu mezarlara gömüldü. Yıkılan binalarıyla kent harabeye döndü.
Denisenko, “Ağır topçu ateşi altındaydık. Hiçbir şeyi umursamıyorlardı. Oğlum sürekli patlamaları soruyordu. “Ona ‘Korkma oğlum, bunlar havai fişek’ diyordum” diyor.
Mariupol’de kaldıkları süre içinde komşuları sokakta yemek pişiriyordu. Denisenko, içeriden daha sıcak olduğu için zamanlarının çoğunu dışarıda geçirdiklerini söylüyor. Son iki günde yiyecek hiçbir şey bulamamışlar. Mısır gevreği ya da yulaf bile. Kent sakinlerine göre paranızın olması da bir şey değiştirmiyor. Çünkü kente hiç yiyecek kalmamış.
Kaçma girişimlerinden birinde, tahliye noktası sandıkları bir yere gitmişler. Burada arabalar toplanmıştı. Ama saldırıya uğradılar. Bir adam onu ve çocuklarını yıkılmış bir binaya götürmüş. Burada güvende olacaklarını düşünmüşler.
Denisenko gerisini şöyle anlatıyor:
“Ayrıldığımızda korkunç bir şeye tanık olduk. Bir arabaya top mermisi isabet etmişti. Arabanın sürücüsü bir askerdi. Ailesini kentten çıkarmaya çalışıyordu. Başından yaralanmıştı. Adamı bodruma taşıdık. Doktor olmayan genç bir kadın iğne-iplikle ona dikiş attı. Eve geldiğimizde oğlum ‘Anne, bizi neden öldürmeye çalışıyorlar?’ diye sordu. Ona ne diyebilirim ki? Cevabını bilmiyordum.”
Günler sonra; 17 Mart’ta sonunda bir sivil konvoyla kentten çıkmayı başardılar. Manguş diye bir köye geldiler. Sonra Rusların denetimi altındaki Berdiansk’a gittiler. Buradan da Zaporijniya’ya giden bir otobüse bindiler. Yol, Rus askerleri ya da ayrılıkçıların kurduğu barikatlarla doluydu.
Denisenko, “Sürekli otobüsü durduruyorlardı. Erkekleri kontrol ediyorlardı. Telefonlarımıza bakıyorlardı” diyor. Mariupol’de çektiği tüm fotoğrafları silmişti:
“Şehri terk ettiğimizde çamur içindeydim. Banyo yapamamıştım. Daha içecek su bile bulamazken banyo yapmayı düşünemiyorsunuz.”
Zaporijniya’dan ülkenin batısındaki Lviv’e beş günde gelebildiler. Lviv’in büyük bölümünde saldırı olmadı. Burada, ülkenin savaşta olduğunu hatırlatan tek şey günde birkaç kez çalan hava saldırısı sirenleri.
Nadia Denisenko, “Burada güvendeyiz. Yiyecek satın alabiliyoruz. Ama oğlum kaldığımız dairenin farklı yerlerinde hâlâ ekmek ve şeker saklıyor” diyor.
Bir gün oğluna neden ekmek sakladığını sormuş. “Yarın yiyecek bir şeyimiz olsun diye” yanıtını almış.
Denisenko, çocuklarının yaşadıkları travmayı atlatacaklarını söylüyor. Kızı kentte yeni arkadaşlar edinmiş.
Bir gün savaş bittiğinde ve yeniden inşa edildiğinde Mariupol’e geri döneceklerine de inanıyor:
“Şehirden geriye hiçbir şey kalmadı. Mariupol çok canlıydı ve sürekli gelişiyordu. Mükemmeldi. Tüm bunlar neden oldu, bunu neden yaptılar anlamıyorum.”
KAYNAK: BBC TÜRKÇE
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***