ABD Dışişleri Bakanlığı 2021 İnsan Hakları Raporu’nda Türkiye’deki gözaltında işkence ve ölümlere, seçilmiş siyasilerin tutuklanmasına ve on binlerce kişinin terörle suçlanmasına geniş yer verildi.
Kronos’ta yer alan habere göre, ABD Dışişleri Bakanlığı dünyada belli başlı tüm ülkelerdeki insan haklarının durumunu ele alındığı yıllık raporunu açıkladı. Raporun Türkiye bölümünde insan hakları ihlalleri ve ifade özgürlüğü alanında yaşanan gerileme kapsamlı örneklerle gösterilerek hükümete ağır eleştiriler getirildi.
Raporun Türkiye bölümlerinde yer alan dikkat çekici bazı hususlar şunlar:
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı gözlemcileri, 2018’deki cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde medya haberciliği ve kampanya ortamı üzerindeki kısıtlamalarla ilgili endişelerini dile getirdiler. Buna, muhalefet adaylarının eşit koşullarda rekabet etme ve özgürce kampanya yürütme yeteneklerinin kısıtlanması ve bir başkan adayının hapse atılması da dahildir.
2018’de kabul edilen geniş terörle mücadele mevzuatı uyarınca, hükümet temel özgürlükleri kısıtlamaya devam etti ve hukukun üstünlüğünden taviz verdi. 2016 darbe girişiminden bu yana yetkililer, 60.000’den fazla polis ve askeri personel ile 4.000’den fazla hakim ve savcı dahil on binlerce memur ve devlet çalışanını görevden aldı, 95.000’den fazla vatandaşı tutukladı veya hapse attı ve 1.500’den fazla sivil toplum kuruluşunu kapattı. Başta hükümetin darbe girişimini planlamakla suçladığı din adamı Fethullah Gülen hareketiyle bağlantılı olduğu iddiasıyla terörle bağlantılı gerekçelerle sivil toplum kuruluşlarına suç duyurusunda bulundu.
Önemli insan hakları sorunları arasında şunlarla ilgili vakalar yer aldı:
Gözaltındaki kişilerin şüpheli ölümleri; keyfi öldürmeler; zorla kaybetmeler;
İşkence;
Muhalif politikacılar ve eski parlamento üyeleri, avukatlar, gazeteciler, insan hakları aktivistleri ve ABD Misyonu çalışanları dahil on binlerce kişinin “terörist” gruplarla sözde bağlantıları veya barışçıl meşru konuşmaları nedeniyle keyfi olarak tutuklanması ve sürekli gözaltında tutulması;
Seçilmiş yetkililer dahil siyasi mahkumlar;
Ülke dışında bulunan kişilere karşı siyasi güdümlü misillemeler. (Buna, Gülen hareketinin üyeleri olduğu iddia edilenlere yönelik adam kaçırma ve yasal işlem yapılmadan yapılan transferler de dahildir.)
Yargı bağımsızlığı ile ilgili önemli sorunlar;
Çatışmalarda ciddi suistimaller gerçekleştiren Suriyeli muhalif gruplara destek. (Buna, çocuk askerlerin işe alınması ve kullanılması da dahildir.)
İfade, basın ve internet özgürlüğüne yönelik ciddi kısıtlamalar. (Buna gazetecilere yönelik şiddet ve şiddet tehditleri, medya kuruluşlarının kapatılması ve gazetecilerin hükümet politikalarını veya yetkililerini eleştirdikleri için tutuklanması veya cezai kovuşturmaya uğratılması dahildir.)
Toplanma, örgütlenme ve hareket özgürlüklerinin ciddi şekilde kısıtlanması.
Hükümet, güvenlik güçleri mensuplarını ve insan hakları ihlalleriyle suçlanan diğer yetkilileri soruşturmak, kovuşturmak ve cezalandırmak için sınırlı adımlar attı; cezasızlık bir sorun olarak kaldı. Hükümet, üst düzey yolsuzluk iddialarını soruşturmak için sınırlı adımlar attı.
SİYASİ MOTİVASYONLU ÖLDÜRMELER
Güvenlik güçleri ile PKK terör örgütü ve bağlı kuruluşları arasındaki çatışmalar devam etti ve güvenlik güçleri, teröristler ve sivillerin yaralanması veya ölümüyle sonuçlandı. Hükümet, terörle mücadele operasyonlarıyla bağlantılı olarak sivillerin haksız veya kasıtsız ölümleri nedeniyle personeli soruşturma veya kovuşturma çabalarına ilişkin bilgi yayınlamadı.
Son yıllarda sivil ölümleri azalmaya devam etse de, hükümetin güneydoğuda terörist PKK örgütüne karşı yürüttüğü mücadeleyle bağlantılı olarak sivil ölümlerine yol açtığına dair inandırıcı iddialar vardır. PKK, saldırılarında sivilleri hedef almaya devam etti; hükümet bu tür saldırıları engellemek için çalışmaya devam etti. Uluslararası Kriz Grubu’na göre, 1 Ocak-15 Kasım tarihleri arasında ülke ve çevresinde PKK bağlantılı çatışmalarda toplam 25 sivil, 51 güvenlik gücü mensubu ve 268 PKK militanı öldürüldü. İnsan hakları grupları, hükümetin PKK ile mücadelesinde sivillerin hayatını korumak için yeterli önlemleri almadığını belirtti. PKK, hükümet güvenlik güçlerine yönelik saldırı kampanyasını sürdürerek sivil ölümlerine neden oldu. PKK saldırıları özellikle güneydoğu illerine odaklandı. Ekim ayında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, PKK’nın Bingöl ilinde işçileri taşıyan bir araç geçerken grubun uzaktan kumandalı bir patlayıcıyı patlatması sonrasında iki elektrik işçisini öldürdüğünü bildirdi.
Ülkenin sınırları dışındaki askeri operasyonlarının sivillerin ölümüne yol açtığına dair güvenilir raporlar vardır. Ağustos ayında basın kuruluşları, Irak’ın Sincar ilçesinde geçici bir sağlık tesisine yönelik Türk hava saldırılarının, hem PKK’ya hem de Irak Halk Seferberlik Kuvvetleri unsurlarına bağlı bir milis üyesine ek olarak dört sağlık görevlisini öldürdüğünü bildirdi.
Polis şiddetini izleyen bir kuruluş olan Baran Tursun Vakfı’na göre polis, 2007-2020 yılları arasında dur ihtarlarına uymadıkları için 404 kişiyi öldürdü. Rapora göre, bunların 92’si çocuktu. Haziran ayında şüpheli Birol Yıldırım, İstanbul’un Esenyurt ilçesinde polis nezaretindeyken şüpheli bir şekilde öldü. Yetkililer daha sonra 12 polis memurunu Yıldırım’ı öldüresiye dövdükleri iddiasıyla tutukladılar. Memurlara karşı açılan dava yıl sonunda devam ediyordu.
Yasaya göre, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) üyeleri, terörle mücadelede yer alan güvenlik görevlileri gibi kovuşturmadan muaftır; bu, savcıların yargısız infazları ve diğer insan hakları ihlallerini soruşturmadan önce hem askeri hem de sivil liderlerden izin almalarını gerektirerek soruşturmaları zorlaştırmaktadır.
KAYBOLMALAR
Yerel ve uluslararası insan hakları grupları, siyasi güdümlü olduğunu iddia ettikleri kaybolma vakaları bildirdiler. Şubat ayında insan hakları grupları, 2016 darbe girişiminden sonra görevden alınan Başbakanlık’ın eski hukuk danışmanı Hüseyin Galip Küçüközyiğit’in zorla kaybetmeye maruz kalmış olabileceğini bildirdi. Küçüközyiğit ailesiyle en son Aralık 2020’de temasa geçmiş; akrabaları onun kaçırıldığına inanıyordu. Yetkililer başlangıçta Küçüközyiğit’in resmi gözaltında olduğunu yalanladılar. Eylül ayında Küçüközyiğit’in kızı sosyal medyadan kendisinden bir telefon aldığını ve Ankara Sincan Cezaevi’nde olduğunu duyurdu.
İnsan hakları örgütleri, 2019’da hükümet tarafından “kaybolduğu” bildirilen yedi kişiden biri olan Yusuf Bilge Tunç’un ortadan kaybolmasının soruşturulması için yetkililere başvurdu. Yedi kişiden altısı 2019’da terör suçlamasıyla polis nezaretinde ortaya çıktı, ancak Tunç’un nerede olduğu bilinmiyordu.
Hükümet, bu tür eylemleri önleme, soruşturma ve cezalandırma çabaları hakkında bilgi vermeyi reddetti.
İŞKENCE VE DİĞER İNSANLIK DIŞI MUAMELE VE CEZALAR
Anayasa ve yasalar, işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleyi yasaklamaktadır, ancak yerel ve uluslararası hak grupları, bazı polis memurlarının, cezaevi yetkililerinin ve askeri ve istihbarat birimlerinin bu uygulamaları gerçekleştirdiğini bildirmiştir. Yerel insan hakları örgütleri, barolar, siyasi muhalefet figürleri, uluslararası insan hakları grupları ve diğerleri, hükümet görevlilerinin gözaltındayken bazı kişilere tehdit, kötü muamele ve olası işkence uyguladıklarını bildirdi. İnsan hakları grupları, PKK veya Gülen hareketi ile bağlantılı olduğu iddia edilen kişilerin kötü muameleye, istismara veya olası işkenceye maruz kalma olasılığının daha yüksek olduğunu kaydetti.
İnsan hakları gruplarından gelen raporlar, polisin tutukluları karakol binası dışında taciz ettiğini ve güneydoğudaki bazı polis tesislerinde kötü muamele ve işkence iddialarının daha yaygın olduğunu belirtti. Aralarında Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) de bulunduğu bir sivil toplum kuruluşu konsorsiyumu, Temmuz ayında basına verdiği demeçte, “polis şiddetinin günlük hayatın bir parçası haline geldiğini” ve yetkililerin barışçıl protesto ve gösterilere giderek daha fazla müdahale ettiğini gözlemledi. TİHV yılın ilk 11 ayında 531 kişiden gözaltında veya gözaltında tutuldukları yerlerde işkence ve diğer kötü muamelelere maruz kaldıklarını ifade eden şikayetler aldığını bildirdi. Aynı dönemde Türkiye İnsan Hakları Derneği (İHD), en az 415 kişinin işkence veya diğer kötü muamele biçimleriyle STK’ya başvurduğunu bildirdi. İHD, tutukluların polis tarafından korkutulması ve aşağılanmasının yaygın olduğunu ve mağdurların misilleme korkusu nedeniyle polisin tacizini bildirmekten çekindiklerini bildirdi.
Ocak ayı başlarında polis, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 1 Ocak’ta İstanbul Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör Melih Bulu’yu atamasına yönelik protestoları tazyikli su ve biber gazı kullanarak şiddetle dağıttı. Polis daha sonra evlere baskın düzenledi ve protestolarda 45 öğrenciyi gözaltına aldı. Uluslararası Af Örgütü, öğrencilerin gözaltı sırasında ve gözaltındayken işkence ve kötü muamele iddiasında bulunduklarını bildirdi. Öğrenci raporlarına göre, polis gözaltı sırasında onları itti ve vurdu. En az sekiz öğrenci zorla çıplak arama yapıldığını bildirdi ve lezbiyen, gay, biseksüel, transseksüel, queer ve interseks (LGBTQI+) topluluğundan iki öğrenci, polisin onları copla tecavüzle tehdit ettiğini ve cinsel yönelimleri veya cinsiyetleri konusunda sözlü tacizde bulunduğunu bildirdi. Af Örgütü, en az 15 öğrencinin gözaltına alındıktan sonra bir hastanede yapılan tıbbi muayeneler sırasında kötü muamele gördüğünü bildirdi.
Protestolar, başta İstanbul olmak üzere yıl boyunca devam etti. İnsan Hakları İzleme Örgütü, polisin Ocak ayından bu yana en az 38 şehirde 700’den fazla protestocuyu gözaltına aldığını tahmin ediyor. İnsan hakları grupları, polisin gözaltılar sırasında sıklıkla aşırı güç kullandığını ve protestocuları yaraladığını bildirdi. Örneğin, Şubat ayında İnsan Hakları İzleme Örgütü polisin tutuklamaya direnmeyen protestocuları tekmelediğini bildirdi. Videolar, protestocuların kırık dişler ve yırtılmalar gibi önemli yaralanmalarını gösterdi. Nisan ayında insan hakları grupları, polisin bazı öğrencileri boğazlarından yakalayıp yere fırlattığını bildirdi.
HÜKÜMETİN İŞKENCEYE KARŞI SIFIR TOLERANS POLİTİKASI GÖSTERMELİK
Hükümet, işkenceye karşı “sıfır tolerans” politikası izlediğini ve işkence vakalarında zaman aşımını kaldırdığını iddia etti. İnsan Hakları İzleme Örgütü 2021 Dünya Raporunda, “Son dört yılda polis nezaretinde ve cezaevinde işkence, kötü muamele ve zalimane ve insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele iddialarında görülen artış, Türkiye’nin bu alanda daha önce kaydettiği ilerlemeyi engelledi. Hedef alınanlar arasında siyasi ve adi suçlarla suçlanan kişiler de vardı. Savcılar bu tür iddialar hakkında anlamlı soruşturmalar yürütmedi ve güvenlik güçleri mensupları ile kamu görevlileri için yaygın bir cezasızlık kültürü var.” denildi.
ÇIPLAK ARAMA
STK’lar ve muhalif politikacılar, cezaevi yöneticilerinin, özellikle mahkumun terör suçundan hüküm giydiği durumlarda, hem mahkumlara hem de ziyaretçilere cezalandırıcı bir şekilde çıplak arama yaptığını bildirdi. İHD, 2020’de zorla çıplak arama yapıldığına dair 174 iddiayı belgeledi.
AVUKATLAR DA HEDEF ALINIYOR
Bazı avukatlar, özellikle PKK veya Gülen hareketiyle bağlantılı olmakla suçlanan şüphelilerin davalarını, hükümetin misillemesinden korktukları için almakta tereddüt ettiklerini belirttiler. Terörle suçlanan kişileri savunan birçok avukat, kendileri de cezai suçlamalarla karşı karşıya kaldı. Hükümetin savunma avukatlarına gözdağı vermesi, zaman zaman terörle ilgili olmayan davaları da içeriyordu.
YARGI HÜKÜMETİN MÜDAHALELERİNE AÇIK HALE GELDİ
Yargı, yargıçların gözdağı verilmesi ve yeniden atanması ve yürütme organının müdahale iddiaları da dahil olmak üzere yargı bağımsızlığını sınırlayan çeşitli sorunlarla karşı karşıya kaldı. 2016 darbe girişiminin hemen ardından hükümet, Gülen hareketiyle bağlantılı olmakla suçlayarak yargıçların yaklaşık üçte birini görevden almalarla tasfiye etti. Aradan geçen yıllarda hükümet boş kadroları doldurdu ve yeni personel alımını genişleterek toplam hakim ve savcı sayısını darbe girişimi öncesindeki seviyesinin üzerine çıkardı, ancak yargı tasfiyelerin etkilerini yaşamaya devam etti. Adalet Bakanlığı verileri, ülkedeki savcı ve yargıçların en az yüzde 45’inin üç yıl veya daha az yasal mesleki deneyime sahip olduğunu göstermektedir. KONDA araştırma şirketi tarafından Haziran ayında yapılan bir anket, katılımcıların yüzde 64’ünün adalet sistemine güvenmediğini ortaya koydu. Kürt kökenlilerin ise yüzde 85’i adalet sistemine güvenmediklerini söyledi.
ÜLKE DIŞI ÖLDÜRME, KAÇIRMA, ZORLA GERİ GÖNDERME VE DİĞER ŞİDDET TEHDİTLERİ
Türk istihbarat güçlerinin Gülen hareketinin üyelerini üçüncü ülkelerde kaçırıp yargılanmak üzere Türkiye’ye zorla getirdiğine dair inandırıcı iddialar vardır.
Temmuz ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk istihbarat güçlerinin Gülen hareketiyle ilişkili Sapat eğitim ağının başındaki Orhan İnandı’yı Kırgız Cumhuriyeti’nde yakalayarak Türkiye’ye getirdiğini açıkladı. İnandı, Türkiye ve Kırgız Cumhuriyeti’nin çifte vatandaşıdır. İnandi’nın eşi, Mayıs ayında kocasının kayıp olduğunu bildirdi ve Türk makamları onun gözaltında olduğunu açıklayana kadar kayıp bir kişi olarak kabul edildi. Kırgızistan Dışişleri Bakanlığı, Kırgız makamlarının İnandı’nin iadesi hakkında işbirliği yapmadığını veya bilgisi olmadığını belirterek, Türkiye’yi İnandı’yı iade etmeye çağırdı. İnandı ailesinin avukatı, İnandı’nın işkence gördüğünü ve nerede olduğu bilinmezken kolunun kırıldığını bildirdi.
Mayıs ayında yetkililer, hükümetin 2016 darbe girişiminden sorumlu tuttuğu Fethullah Gülen’in yeğeni Selahaddin Gülen’in, ülkenin istihbarat güçleri tarafından başka bir ülkede yakalandıktan sonra hükümet tarafından gözaltına alındığını açıklamıştı. Gülen, Mayıs ayının başlarında Kenya’da ortadan kayboldu. İnsan Hakları İzleme Örgütü Kenya polisinin Ekim 2020’de Türkiye’den gelen INTERPOL kırmızı bülteni nedeniyle Gülen’i tutukladığını ve hakkında iade davası açtığını bildirdi. INTERPOL’ün kırmızı bülteninin Gülen’e yönelik bir çocuk tacizi suçlamasıyla ilgili olduğu bildirildi. Gülen Türkiye’ye geldiğinde silahlı terör örgütünü yönetmekle suçlandı. İnsan Hakları İzleme Örgütü ayrıca Gülen’in Kenya’da sığınma talebinde bulunduğunu ve bir Kenya mahkemesinin Mart ayında sınır dışı etme işlemlerini durdurma kararı verdiğini bildirdi. Kenyalı yetkililer zorla iade için işbirliği yaptıklarını doğrulamadı.
INTERPOL BÜLTENLERİNİN İSTİSMAR EDİLMESİ
Hükümetin, 2016 darbe girişimi veya PKK ile bağlantılı terörizmle bağlantıları iddia ederek, çok az kanıta dayalı olarak, ülke dışında bulunan belirli kişileri hedef almak için INTERPOL kırmızı bültenlerini kullanmaya çalıştığına dair güvenilir raporlar vardır. Freedom House, 2016 darbe girişiminden bu yana ülkenin, hükümetin Gülen hareketine bağlı olduğunu belirlediği kişiler için INTERPOL’e on binlerce talep yüklediğini bildirdi. Hedef alınan kişiler genellikle darbe girişiminde açıkça tanımlanmış bir role sahip değillerdi, ancak Gülen hareketi ile ilişkiliydiler veya onun lehinde konuşmuşlardı. INTERPOL’e yapılan ihbarlar, kişilerin gözaltına alınmasına veya seyahat etmelerine engel oldu.
Hükümet, diğer ülkelerde geçici oturma izni olan bazı vatandaşların pasaportlarını “Gülenci” oldukları iddiasıyla siyasi gerekçelerle yenilemeyi reddetmeye devam etti; bu kişiler ikamet ettikleri ülkelerin dışına seyahat edemediler.
KAYNAK: KRONOS
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***