Son dönemde Türkiye’nin de arasına katıldığı birçok ülkede basiretsiz idarecilerin elinde zaten sınırlı olan kaynaklar adil dağıtılamadığı için geniş kesimler fakirlikle boğuşmak zorunda kalıyor.
Bazıları devleti yönetme fırsatlarını kendi çıkarları için kullanıp, yasadışı yollarla büyük servetler kazanıyor ve yaptığı bu hukuk dışı işlerine türlü kılıflar uydurup, çevresindeki gariban taraftarlarını faydalı hizmetler yaptığı yalanıyla kandırıyor.
Ülkenin her yerinden halkın çaresizlik içinde kıvrandığını gösteren sesler yükselirken bunların işitilmesini engellemek için her yol deneniyor. Sade vatandaşlar “Elhamdülillah hepsi hırsız” sözleriyle dindar yöneticilerin hak ve hukuk çiğnendiği yerde, ahlaki değer sorunu olanların daha fazla problem yaşatacağını düşünerek hırsız yöneticilerin kendi kaderleri olduğuna ve buna katlanmak zorunda olduklarına vurgu yapıyor.
Özellikle son yıllarda varlıkları dini kullanan yeni seçkinler sınıfı tarafından hoyratça talan edilen halk ayakta kalma mücadelesi veriyor, her an elindeki tüm imkânları kaybedip açıkta kalma korkusu yaşamaya başlıyor.
Dar gelirlilere el uzatması gereken zenginlerin büyük ahlaki erozyon yaşadığı böyle dönemlerde, ülke kaynaklarını kendi keslerine aktaranlar;
-Elde ettikleri imkânları toplum yararına kullanacakları yerde,
-Yurt dışına çıkarıp kendilerini koruma altına almaya yönelince çaresizlik içindeki fakir halk sıkıntılarıyla baş başa kalıyor.
Darlık yaşayan bu türden toplumlarda istikbal endişesi giderek yükseliyor ve ruh köklerinden gelen yardımlaşma hissi ya azalıyor ya da ortadan kayboluyor.
Siyasal eğilimlerle kazandığı konumuna güvenip kendilerini ayrıcalıklı sınıf olarak gören, vatandaşa teba nazarıyla bakan yöneticiler, ülkenin imkân ve fırsatlarını dilediği şekilde pay etme hakkına sahip olduğunu zannediyor. İçinden çıktıkları topluma, hatta kendilerini oraya taşıyan partililere bile, artıklarla yetinmek zorunda olan güdülecek zavallılar olarak bakıyor.
Devletin sunduğu tüm istihdam alanlarının yönetimdekiler tarafından pay edildiği, işe alımlarda torpil ve kayırmayıcılığın öne çıktığı zaman dilimlerinde, geçmiş birikimleriyle bir şekilde kendi yaşamlarını sürdürecek imkâna sahip olanlar bile, çocuklarına iş bulamamanın sancısıyla kıvranıyor. Ramazan ayını idrak ettiğimiz şu günlerde, haksız yollarla ülke kaynaklarını kendi üzerlerine geçirmeye çalışan bir zümre yüzünden tüm adil paylaşım düzeni bozuluyor ve halkın büyük bölümü imkânsızlıklar içinde bocalıyor.
Ülkeyi yönetenler bu ayın ruhu sayılan kalplerin yumuşamasıyla ortaya çıkan merhamet ve mağdurun elinden tutma duygusunu bastırmak için de türlü zorbalıklara imza attılar.
-“Acırsanız acınacak hale gelirsiniz” telkinleriyle toplum içinde iyice azalmış dayanışma duygusu yok edildi,
-Kaynaklarını dar gelirlilere imkân hazırlamak için kullanmış zenginler yaptıkları hayır ve hasenatla suçlandı,
-Birikimlerini gençleri yetiştirmek için harcamaktan kaçınmamış eğitimciler fedakârıyla cezalandırıldı,
-Fakir ülke vatandaşlarına yardım için kurulmuş hayır kurumları kapatılıp yardım edenler tutuklandı.
Topluma faydalı olma gibi yüksek duygulara sahip insanlar bu özelliklerinden dolayı ülkede yaşama şansı bulamayınca birçoğu medeni dünyaya hicret etti, kimisi de hayır ve hasenattan uzak durmak zorunda bırakıldı.
Toplumun her türlü maddi manevi değerlerini istismar ederek belli konumlara geldikten sonra ülke kaynaklarını pervasızca kendi çevreleriyle paylaşanlar ise hala din-iman pazarlayıp insanları aldatmaya devam ediyor.
Büyük iddia ve vaatlerle yönetime geldikten sonra karakter zaafı su yüzüne çıkan;
-Şikâyet ettiği her konun katmerlisini topluma yaşatan,
-Kul hakkını koruma iddiasıyla gelip, halkın varlıklarını kendi aralarında paylaşmaktan çekinmeyen,
-Adalet mağdur olarak iktidara geldikleri halde, idare gücünü adaleti yok etmede kullanan,
-Geçici süreliğine giydiği yönetim gömleğini malı gibi görüp, ülke geleceğini dilediği gibi kesip biçmeye kalkan,
-Cehaleti ortada olduğu halde her şeyi bildiği vehmine kapılıp, kimseden yararlanma gereği duymayan,
-Kendini idare edecek kapasitede olmadığı halde dünyaya nizam vermeye çalışırken ülkeyi batağa saplayanlar yüzünden toplum her geçen gün karanlığa gömülüyor.
Yaşanan olumsuz tablolardan dolayı temel dinamiklerimizden olan tüm ahlaki değerler erozyona uğruyor;
-Hak hukuk iddiasıyla ortaya çıkanlar, muhaliflerine her türlü hukuksuzluğu yapmaktan kaçınmıyor,
-Kupon araziler tepedekiler tarafından paylaşılıp, halkın malları yağmalanıyor,
-Haksızlıklara her itiraz edenler devletin asker ve polisi kullanılarak susturuluyor,
-Muhalefetten gelen en faydalı eleştirilere bile kulak tıkanıp, uyarılar görmezden geliniyor,
-Yaşadığı sıkıntıları seslendirenler, nankörlükle suçlanıp engelleniyor,
-Olumsuzlukları saklamak için tüm haber kaynaklarına el konuluyor, sosyal medyaya yasak getiriliyor.
Hala istikametini koruyanlara gelince, gök kapılarının ardına kadar açıldığı söylenen şu ayda, her gün işittiğimiz bir kötü haberle iç dünyamızda fırtınalar kopuyor olsa bile, ona tam imandan gelen itminan hissiyle,
-Mağlubiyet psikolojisine girmeden,
-Başkalarının yaptığı kötülüklere takılmadan, doğru bildikleri yolda ilerleme, üzerlerine düşen sorumluluğu yapmanın çarelerini aramak düşüyor.
Sıkıntı ne kadar büyük olursa olsun, ümit-heyecan korunmalı, duaların kabule en yakın olduğu zamanda yalvarış ve yakarışlarla Allah’a sığınıp onun yardımı talep edilmeli, halen mağdur ve mazlum durumdaki insanların, hak-hürriyetlerinin yeniden iadesi için her fırsatta;
“-Ey hata, kusur ve günahları bağışlayan!
-Bela ve musibetleri kaldıran!
-Her şikâyeti duyan, bütün istek ve dilekler kendisine ulaşan!
-İkram ve hediyeleri çok geniş olan, her varlığın rızkını ulaştıran!
-Esarette olanları hürriyetine kavuşturan! Allah’ım!
Masum olmalarına rağmen hürriyeti gasp edilen bütün müminleri bir an evvel hürriyetlerine kavuştur!
-Onlara insanların tasavvur edemeyecekleri ölçüde şanına yakışır büyüklükte lütuflarda bulun!
-Kaybettikleri tüm imkân ve konumlarını onlara yeniden iade et!” dualarıyla yüce yaratıcıdan bütün kusur hataları gidermesini, sıkıntılardan kurtarmasını dilemeli, mazlumları zalimlerin elinden kurtarması için yalvarmalı ki, üzüntü ve hasretle bitmesi beklenen karanlık günler daha kısa sürede sona ersin.
Hatta, Efendimizin (SAV) kendisini yok etmek için gelenlere miğferi kırılmış yanağı yarılmış halde yaptığı duada; “Allah’ım kavmimi yaptıkları kötülüklerden dolayı cezalandırma, çünkü onlar seni bilmiyorlar” dediği gibi, kalbimiz titreyerek İslam dünyasına musallat olmuş zalimlerin doğruyu görüp hatalarından vazgeçmesi ve ahiretlerini kurtarması için duayı da unutmamalı ki varsa içlerindeki biraz insanlık kırıntısı dışarı çıkabilsin.
Bir yandan dua ve yakarışlarımızla yüce yaratıcının imdadımıza yetişmesi için gayret ederken bir yandan da mağdur ve mazlumların elinden tutmak için gücümüz nispetinde destek yolları aramalıyız.
Yaklaşık 7 yıldan beri yaşanan cebri hicretten dolayı bir kısım insanlar daha önce yurtdışına gittikleri için “Ensar” rolünü üstlenirken bir kısmına da muhacirlik düştü. Hicretlerin sağlıklı bir şekilde sonuçlanması için şu ramazan ayının bereketinden faydalanarak her iki gruptan da beklenen şeyler var.
-Gittikleri yerlerde köklü kurumlara sahip olanlar yeni başlayanlara bir şekilde kucak açmalı,
-Onların uyumlarını kolaylaştırmak için yapılan maddi ve manevi destekler artırılmalı, üzerimize bir vecibe olan varlıklarımızdan bir bölümünü ihtiyaç sahiplerine ulaştırma işini yanlışa müsait bireysel tercihlerde sarf etmek yerine, ortak havuzda değerlendirmeliyiz ki birçok yerden yükselen feryatlara planlı bir katkı sunulsun imkânlar acıları giderecek şekilde herkese ulaştırılsın.
Büyük sıkıntıda olanların ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için yardım yaparken Bediüzzaman’ın Kuran’ın infakla ilgili ayetlerinin izahında vurguladığı bazı hususlar rehberimiz olmalı:
-Allah’ın bize lütuf ettiklerini dağıttığımız için vermekle eksilmeyeceğini aksine artacağını düşünmeli,
-Cimrilikten uzak bir tavır içinde bizim en çok hoşlandığımız şeylerle mağdurları sevindirmeli,
-Ailenin üzerinde kavga edeceği mal biriktirme yerine, yardımlarla ahiret azığına dönüştürme tercih edilmeli,
-İmkânlarımız sınırlı olsa bile istikbal endişesi yaşamadan gücümüze göre başkalarıyla paylaşma yolları aranmalı,
-Hayırda israf olmadığı şuuruyla hareket edip, ihtiyaçları giderme konusunda adeta yarışa girmeli, verilen şeylerle üstünlük taslamaktan, hasenatla insanları ezmemekten de uzak durmalı.
-Kazandıklarımızı sahiplenme gibi iddialı bir tutum içine girmekten kendimizi korumalı,
-Allah’ın verdiklerini dağıtmakla görevli bir memur olduğumuzu düşünmeli,
-Her birerlerimiz fakirleşme korkusu yaşamadan imkânlarımızı olabildiğince başkaları için harcamalı ve bu ayın bereketinden tüm çevremizi faydalandırmalıyız.
*Fethullah Gülen’in, Ramazan ile ilgili konuşmalarından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser / Aktif Haber
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***