YORUM | BEKİR BOZDAĞ
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ birkaç gün önce Yargıda Birlik Derneği tarafından düzenlenen iftar programında konuştu: 12 Ekim 2014 yılında yapılan Hakimler ve Savcılar (Yüksek) Kurulu seçimlerini Yargıda Birlik Derneği adaylarının kazanmalarına referansla, “Biz size borçluyuz” dedi.
Gerçekten de iktidar bugünkü bağımsızlığın ve tarafsızlığın esamesinin bile okunmadığı tam bağımlı yargı düzeninin kurulmasında YBD üyelerine çok şey borçlu. Bu yönüyle “Biz size borçluyuz” ifadesi bir itiraf aslında.
“12 Ekim hukukun üstünlüğü, demokrasimizin mevcudiyeti ve geleceği bakımından tarihi bir dönüm noktasıdır” diyor Bozdağ konuşmasında.
Evet, 12 Ekim 2014 bir dönüm noktasıdır. Ama Bozdağ’ın dediği gibi değil. O tarihe kadar hukukun üstünlüğü ve demokrasi açısından alınan mesafelerin, ilerlemelerin gerilemeye başladığı bir dönüm noktasıdır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yaklaşık yüz yıllık tarihinin çoğu döneminde yargı eleştirilerin odağında yer aldı. Bazı dönemlerde oldukça kötü sınav verdi. Hiçbir zaman diliminde ideal bir noktada olmadı. Bununla birlikte, böylesine bir dip noktaya inişine tanıklık edilmedi.
Crossborder Jurists 2014-2021 yılları arasında Türkiye’nin Dünya (WJP) Hukukun Üstünlüğü Endeksi’ndeki yerini karşılaştırmalı bir şekilde raporlaştırdı. Ülkelerin hukukun üstünlüğü alanındaki yıllık performanslarına göre puan verilen endekse göre Türkiye, Bozdağ’ın “dönüm noktası” olarak ilan ettiği 2014 yılında, 99 ülke arasında 59. sırada. Sonraki yıllarda bu sıranın yanına dahi yaklaşamadı Türkiye. 2021 yılında, 139 ülke arasında 117. sıraya kadar geriledi.
Endeks açık istatistiki veri olması yönüyle önemli. Dahası, Türkiye’ye dair tüm uluslararası raporlar, makaleler, sunumlar, BM’nin ilgili komiteleri ve AİHM farklı ifadelerle aynı çöküşe vurgu yapıyor.
İşte bu çöküşün başlangıcındaki dönüm noktasıdır 12 Ekim. YBD üyeleri ve destekçileri ise, iktidar tarafından yargıyı tam bağımlı hale getirerek çökertmek amacıyla sahneye konulan oyundaki rollerini çok iyi oynayan kötü karakterlerdir.
Bundan dolayıdır ki, Avrupa Yargıçlar Birliği (EAJ), Demokrasi ve Özgürlükler için Avrupalı Yargıçlar Birliği (MEDEL) ve Avrupa Yargı Kurulları Ağı (ENCJ) gibi saygın yargı örgütleri, on bin civarında üyesi olmasına rağmen Yargıda Birlik Derneği’ni bir yargı örgütü olarak görmüyor bile. Avrupalı yargıçlar YBD’yi yargıyı iktidara bağlayan bir aparat olarak değerlendiriyorlar.
YBD üyeleri “devşirme yargıçlar”dır. Bazıları vaatlerle, bazıları tehditlerle sağdan-soldan toplanmıştır. Platformun oluşumunda dünya görüşü değil, iktidarın görüşü temel ölçü olduğundan her dünya görüşünden bir “devşirme”yi YBD çatısı altında görmek mümkündür. Örneğin, iktidar 2014 yılında HSK seçimi için bir organizasyon kurma girişimini başlattığında daha önce soruşturma geçirmiş, ceza almış, “sicili bozuk” hakim-savcılar iktidarın çağrısına ilk koşanlar arasında yer almıştır. O dönem adliyelerde görev yapanlar bilirler. “Sicili bozuk” tüm hakim-savcılar iktidarın adaylarını fanatikçe desteklediler, YBD’nin üyesi oldular. Seçim kazanıldığında da tüm sicilleri temizlendi, terfi ettirildiler.
Bundan dolayıdır ki, yargıda yolsuzluk ve rüşvet söylentileri ayyuka çıkmış durumda. YBD üyesi hakim-savcılar önderliğinde, yargı etiği ayaklar altında. Gün geçmiyor ki, “böyle hakim-savcı mı olur” sorusunu sorduracak bir haberle karşılaşmayalım.
Daha önceki bir yazımda “Devşirmelerin hakimiyetindeki yargıda yolsuzlukların sadece “FETÖ Borsası” olarak adlandırılan borsayla sınırlı olmadığı, birçok yargı mensubunun geliriyle orantılı olmayan bir yaşam sürdüğü ve zenginleştiği sır değil” demiştim. Sır değil, ama operasyon da yapılmıyor, ta ki birbirlerinin ayaklarına dolanıncaya, yani bir çıkar çatışması yaşanıncaya ya da bir “iş kazası” ile durum bir şekilde kontrolden çıkıncaya kadar.
Bu şekilde ortaya dökülen son olay, YBD’nin gözde üyelerinden, HSK’nın seçkin hakimlerinden, Selahattin Demirtaş’ın yargılandığı Kobani Davası da dahil birçok siyasi davaya bakan, ağabeyi Yargıtay üyesi olan, Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nin eski Başkanı Bahtiyar Çolak’ın çıkar amaçlı suç örgütü kurduğu iddiası. Örgüt, “derin devletin ticari istihbarat ayağı” olarak adlandırılıyor. Adı da, Atadedeler Örgütü.
Tutuklama istemiyle sevk edildiği mahkemede Hakim Bahtiyar Çolak’a ev hapsi verildi. Örgütün üyelerinden olduğu iddia edilen Savcı H.K. ise tutuklandı. Başka kaç hakim-savcının daha bu örgütün üyesi olduğunu henüz bilmiyoruz. Ayrıca, HDP milletvekillerinin duruşma tutanaklarına geçirttikleri Devlet Bahçeli ve Süleyman Soylu’nun bu örgütle ilişkilerinin olup olmadığı da şimdilik bilinmiyor. “İrtibat” ve “iltisak” ölçütleri bakalım bu örgüt soruşturmasında da kullanılacak mı?
Bahtiyar Çolak olayı, münferit bir olay değildir. Bu olay, mızrağın çuvala sığmayan ucu, aysbergin görünen yüzüdür. Törpülemek faydasız. Yüzeye taşan bu parçanın altında kokuşmuş, etrafına zehir saçan devasa bir dağ bulunmaktadır. İşte o dağın temelidir Yargıda Birlik Derneği.
Bekir Bozdağ konuşmasında sadece “Biz size borçluyuz” demekle yetinmiyor, “Bu millet size borçlu” diyor. Hadi Bozdağ’ın kendisini borçlu hissetmesini anladık. Zira, yargıyı iktidarın emir eri haline getiren YBD üyelerine iktidar elbette çok şey borçlu. Ama millet niye borçlu? Bu milletin çilesi bitecek gibi değil. Geçmediği köprüden, binmediği uçaktan, yatmadığı hastaneden dolayı borçlu olan “bu millet”, bir de elde edemediği adaletten dolayı yargıyı iktidarın tetikçisi haline getirenlere borçlanmış. Borçlunun haberi yok tabii. İktidar açığa imza attırmış gibi, senedin üzerini paşa gönlüne göre doldurup geçiyor. Sonra da pişkin pişkin millete sesleniyor: “Bak borçlusunuz ha!”
Konuşmasında 15 Temmuz gecesine dair bir şahitlikte de bulunuyor Bozdağ. Diyor ki, “Adliye olan her yerde arkadaşlarımız o gece sabaha kadar nöbet tuttular ve tavır koydular… Darbenin seyrinin nasıl olacağını herkes hele bir bakıp takip edelim derken televizyonlarda açıklamalar yapıldı tarihi tasarruflar HSK’mız tarafından yapıldı.”
O gece nöbet tutanlar arasında, ihraç edilen 5 bin hakim-savcı da vardı. Bozdağ’ın “arkadaşlarımız” derken onları kastetmediği açık. Peki kimler o gece sabaha kadar nöbet tutan bu “arkadaşlar”? Nöbet tutmaya kendileri mi karar verdiler, yoksa 15 Temmuz öncesi özel görevlendirmeler mi yapılmıştı? Örneğin 16 Temmuz’da gece saat 01:00’de, darbeci askerlerin kim olduğu belirlenmeden önce 2745 hakim ve savcıyı açığa alanlar, gözaltı kararı verenler bu nöbetçiler miydi?
200 yargı mensubunu fişleyerek HSK’ya bildirdiği ortaya çıkan Hakim Bahtiyar Çolak da muhtemelen Bozdağ’ın “nöbetçi arkadaşları” arasındaydı. Düşünün, rüşvet ve dolandırıcılık amacıyla örgüt kurduğu iddia edilen bir hakim, 200 hakim-savcıyı fişleyerek ihraç ettiriyor, tutuklanmalarını sağlıyor, hatta bunların yargılamalarına katılarak ağır cezalar veriyor. Üstelik ne bu 200 hakim-savcı arasında ne de ihraç edilen toplam 5 bin hakim savcı arasında bir tane dahi rüşvet, dolandırıcılık vs. suçlardan dolayı soruşturma geçiren, ihraç edilen yok. Yok ama, fişleme başına ödül alan YBP üyelerinin hukuk bilinçleri ve vicdanları da yok.
İşte Bozdağ’ın YBP’li bu hakim-savcı arkadaşlarına borçluymuş bu millet. Tam bir etkin pişkinlik örneği. Hukuk geri geldiğinde etkin pişmanlığa dönüşmesi dileğiyle!
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***