HABER ANALİZ | CUMALİ ÖNAL
Birinci ayını doldurmak üzere olan Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişiminin ne yöne evrileceği konusunda hala kimse net bir tahminde bulunamıyor. Yapılan tahminlerin büyük kısmı da spekülasyondan ibaret.
En sık dile getirilen dört senaryo var:
Birincisi: Rus otokrat Vladimir Putin, Ukrayna’nın başkenti Kiev’i ele geçirerek Moskova yanlısı bir hükümet oluşturacak ve akabinde çekilecek.
İkincisi: Putin, tıpkı 2014’teki Kırım işgali gibi, Rus nüfusun ağırlıkta olduğu kentleri ele geçirecek ve saldırılarını durduracak.
Üçüncüsü: İşgal, Avrupa ve ABD’nin de dahil olacağı bir 3. Dünya Savaşı’na dönüşecek.
Dördüncüsü: ABD Başkanı Joe Biden’ın savaş suçlusu olarak adlandırdığı Putin bu savaşı kaybederek koltuğundan olacak. Hatta akabinde uluslararası mahkemelerde yargılanacak.
Savaşın seyri nasıl gelişirse gelişsin, Rusya’nın bir daha eski Rusya olmayacağı kesin. Ya işgal ettiği yerleri elinde tutarak, ileriki yıllarda başka maceralara atılacak ya da daha önce işgal ettiği yerleri de kaybederek veya istemeyeceği bir barış anlaşmasını imzalayarak eski SSCB ülkeleri üzerindeki nüfuzunu kaybetmekle kalmayacak, Suriye’den Afrika’ya pek çok ülkedeki varlığını da sonlandırmak zorunda kalacak.
Dünya tarihine sebebi tam olarak anlaşılamamış bir savaş olarak geçecek olan Rusya’nın Ukrayna işgalinde şu ana kadar on milyondan fazla insanın yerlerinde olduğu, bunların dört milyona yakınının ise Avrupa’ya kaçtığı tahmin ediliyor.
Tüm Avrupa ülkelerinin seferberlik haliyle Ukrayna’ya yardım etmeye çalıştığı bu savaş bazı gerçeklerin de net olarak ortaya çıkmasını sağladı. Bu gerçeklerden bazıları Türkiye’ye özel.
Birincisi, Batı’nın bölünmüşlüğü ve kendi aralarındaki ciddi çıkar çatışmaları. Savaşın başladığı ilk günlerde gözler Almanya’ya çevrildi. Çünkü Almanya, Rusya’nın Gürcistan’ın akabinde Kırım’ın işgal edilmesine Avrupa’nın seyirci kalmasında önemli bir faktör olmuştu.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline benzer bir senaryo da iki yıl önce yaşanmış, koronavirüs krizinin zirve yaptığı günlerde Avrupa ülkeleri on yıllardır açık olan sınır kapılarını birbirinin yüzüne kapatmış, komşularına gıda yardımında bulunmamış, aşı kapma yarışına dahi girmişti.
Her ne kadar Rusya’ya yaptırımlar konusunda ciddi adımlar atılmış olsa da bu yaptırımların daha da genişletilmesi konusunda hala ciddi fikir ayrılıkları bulunuyor. Ukrayna’nın NATO ve Avrupa Birliği’ne üyeliği, Ukrayna’ya silah yardımlarının türü gibi konular da Batılı ülkeler arasındaki en önemli görüş ayrılıkları.
Savaşın daha da uzaması, Batılı ülkeler arasındaki görüş ayrılıklarını daha da artıracaktır.
İkincisi, aynı dinden, ırktan ve hatta mezhepten ülkeler arasındaki savaş ve çatışmaların artık sadece Araplara özgü olmaması. Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi, Körfez ülkelerinin Katar’ı işgal girişimi, Cezayir ve Fas arasında on yıllardır devam eden Batı Sahra sorunu Araplar arasındaki çatışmaların başlıcaları olarak adlandırılıyor.
Rusya ve Ukrayna da tıpkı Cezayir ve Fas veya Irak ile Kuveyt gibi. (Arap, Müslüman, Sünni) Aynı ırktan, aynı dinden ve hatta aynı mezhepten. Yani Slav, Hıristiyan ve Ortodoks. Türk kamuoyunda Hıristiyan dünyanın Müslümanlara karşı birlik olduğu, kendi aralarında da ittifak halinde oldukları yönünde genel bir kanaat var. Çıkarlar ve yöneticilerin ihtirasları herhangi ahlaki, dini, ırki, hukuki bir sınır tanımıyor.
Üçüncüsü, hiçbir konuda başka bir ülkeye bağımlı olmamak gerektiği net bir şekilde ortaya çıktı. Rusya’nın özellikle doğalgaz, petrol ve belli tarımsal ürünlerde Avrupa ve dünyanın belli başlı ülkelerini kendisine bağımlı hale getirmiş olması belki de Putin’in elindeki en büyük kozdu.
Şüphesiz Putin de, tıpkı Erdoğan’ın mültecileri kullanarak Avrupa üzerinde baskı kurması gibi, elindeki bu kozların Avrupa’nın muhtemel bir Ukrayna işgaline sessiz kalmasını sağlayacağını hesapladı. Ancak bu hesapta ciddi bir hata yaptığı görülüyor.
Dördüncüsü, Avrupalıların iyi mülteci/göçmen, kötü mülteci/göçmen ayırımı yaptığını tüm dünya gördü. 2015 yılında bir milyondan fazla Suriyeli Avrupa yollarına düştüğünde Macaristan’dan Hırvatistan’a, Polonya’dan Avusturya’ya tüm Avrupa ülkelerinin nasıl alarm durumuna geçtiklerini, sınırlarda mültecilere nasıl sert muamelelerde bulunduklarını tüm dünya gördü. Ukrayna savaşı sırasında dahi Ukraynalılarla birlikte Avrupa’ya geçmeye çalışan Afrikalıların, Müslümanların ya da diğer milletlerin maruz kaldığı ayrımcılığa şahit olduk. Suriyeliler ya da diğer milletlerden mülteciler, kamplara alınırken, Ukraynalılar ise ailelerin yanlarına yerleştiriliyor veya kalacakları evler ayarlanıyor, onlar için özel yardım kampanyaları düzenleniyor.
Beşincisi, Batılıların sistemlerinin çok mükemmel işlediği, her türlü krize anında karşılık verebildikleri efsanesi yıkıldı. Rusya aylardır Ukrayna ile ilgili tansiyonu adım adım yükseltmiş, son iki ay içinde ise başta ABD Başkanı Biden olmak üzere pek çok isim bu işgalin elinin kulağında olduğunu belirtmişti.
Ancak işgal başlayana kadar dahi Avrupa ülkelerinin herhangi bir hazırlığının olmadığını, savaşla birlikte büyük bir telaşa kapıldıklarını gördük.
Altıncısı, Avrupa’nın diktatörlükleri ayakta tutan en önemli ayaklar olan oligarklar ya da devletten beslenen işadamlarının asıl himayedarları olduğuna şahit olduk. Savaşla birlikte Avrupa hükümetleri sanki bu oligarklar yeni zengin olmuşlar gibi harekete geçerek mallarına el koydular. Bunun aslında hiçbir hukuki alt yapısı yok. Suçlu bu oligarklar ya da rejimler ise en büyük suç ortakları da Avrupa ülkeleri.
Yedincisi, Rusya’nın nasıl kağıttan bir kaplan olduğu ortaya çıktı. Teknolojisi tamamen savaş araçlarına dayalı olan Rusya’nın aslında bu teknolojisinin de asıl besleme kaynağının Batı olduğunu gördük. Savaşın bir süre daha devam etmesi durumunda kimi uzmanlara göre Rusya savaş uçaklarını ve tanklarını dahi hareket ettiremeyecek duruma gelebilir.
Bu durum Türkiye için de geçerli. Suriye, Libya, Dağlık Karabağ’dan sonra Ukrayna’da da savaşın seyrini değiştiren dronların kritik parçaları hala Batılı ülkelerden ithal ediliyor.
Pakistan’la yapılan 1,5 milyar dolarlık Atak helikopteri projesi, ABD’nin ambargosuna takılınca iptal edilmişti.
Batı Rusya ile yürütülen bu yeni tür savaşla belki de Çin’e asıl süper güçle çatışmaya hazırlık yapıyor. Özellikle de ABD için Rusya tecrübesi Çin’i nasıl kontrol altına alabileceğinin tatbikatı mahiyetinde.
Batı’nın bu savaşı Rusya’ya karşı kaybetmek gibi bir lüksü yok. Bunun için de önümüzdeki günlerde veya aylarda çok daha farklı senaryolarla karşı karşıya kalabiliriz.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***