Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Batı’yı uzun süredir Ukrayna konusunda Moskova’nın güvenlik garantilerini ciddiye almamakla suçluyor. Bu konuda ilerleme sağlayamayan Putin, Ukrayna’yı işgal etmeyi tercih etti. Moskova ile Kiev arasında potansiyel bir barış anlaşması için müzakerelerin devam ettiği bugünlerde, bu kez Ukrayna’nın ‘güvenlik garantileri’ gündemde.
NATO üyeliğinden vazgeçme yönünde işaretler veren Ukraynalı yetkililer, gelecekte ülkeyi tehditlerden korumak için güvence istiyor.
Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky’nin kıdemli danışmanlarından Mihaylo Podolyak, müzakerelerin, Ukrayna’nın Türkiye ile büyük nükleer güçlerin de dahil olduğu “bazı ülkelerden güvenlik garantisi” almasını içerdiğini de söyledi.
Rusya ise Kiev’den ‘tarafsızlık’ ilan etmesi, silahsızlanması ve herhangi bir yabancı askeri üsse ev sahipliği yapmamasını istiyor. Rusya’nın ilhak ettiği Kırım ile bağımsızlıklarını ilan eden toprakların durumuyla ilgili iki ülke arasında müzakereler sürüyor.
‘Tarafsızlık’ konusu Avrupa’ya yabancı bir durum değil. Yaşlı kıtada Finlandiya, İsveç ve Avusturya gibi ülkeler tarafsız konumunu sürdürüyor. Örneğin NATO’da yer almayan Avusturya yasaları, ülke topraklarında yabancı ülke askerlerinin geçişine ya da üs kurmasına izin vermiyor.
Avrupa’da yakın geçmişte hem Rusya hem de Ukrayna’yı hayal kırıklığına uğratan güvenlik garantilerinin içerdiği anlaşmalar oldu.
Güvenlik uzmanı Walter Kemp’e göre 1990’larda Rusya, Doğu Avrupa ülkelerinden askerlerini çekmesi karşılığında NATO’nun ‘doğuya doğru genişlememesi’ yönünde en azından Batı ile bir sözlü anlaşma içerisindeydi. Ancak Rusya’nın bu beklentisi gerçekleşmedi.
Ukrayna’nın bugün NATO güvencesi istemesinin altında yatan nedenlerden biri de Budapeşte Memorandumu ile yaşadığı ‘hayal kırıklığı’.
Ukrayna, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi anlaşmasına katılmasının ardından Aralık 1994’te Budapeşte’de bir muhtıra imzaladığında ABD, Rusya Federasyonu ve Birleşik Krallık’tan güvenlik garantisi aldığını düşünüyordu.
Bu ülkeler Ukrayna’nın bağımsızlığına, egemenliğine ve mevcut sınırlarına saygı gösterme sözü vermişti.
Budapeşte Memorandumu’nun netice itibariyle ‘suya düştüğünü’ belirten Rusya uzmanı Kerim Has, “NATO üyesi olmayan Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne yönelik tek başına bir garantörlük her halükarda devasa bir nükleer güç olan Rusya’yla savaşı engellemeye yetmiyor.” diyor.
Türkiye’nin ‘garantör’ olması ne demek?
Kiev, BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi olan ABD, İngiltere, Fransa, Çin ve Rusya’nın Almanya ve Türkiye ile birlikte garantör ülkeler olmasını istiyor.
Kiev ile Moskova arasında devam eden müzakerelere yakın bir kaynak, Financial Times gazetesine yaptığı açıklamada, Ukrayna’nın NATO’nun kurucu anlaşmasının 5. maddesine benzer bir toplu güvenlik garantisi istediğini söyledi. NATO’nun kurucu anlaşmasının 5. maddesi, ittifakın üyelerinden herhangi birine yapılan saldırıyı tüm üyelere yapılmış sayıyor.
Bu olası durumun, söz konusu 7 ülkeyi gelecekte saldırıya uğrayan ülke topraklarını savunmaya zorlayabileceği belirtiliyor ancak Aydın Üniversitesi Uluslararası İlişkiler uzmanı Prof. Dr. Tarık Oğuzlu’ya göre geçmiş örneklerde de görüldüğü üzere ‘ garantörlük’ konusu daha çok kağıt üzerinde kalıyor.
Budapeşte Memorandumu’nu hatırlatan Prof. Dr. Tarık Oğuzlu şunları söylüyor:
“1994 yılında Ukrayna ellerindeki nükleer silahlardan vazgeçmeyi kabul etti ama bunun karşılığında Budapeşte. Memorandumu imzalanıyor. Bunun karşılığında Rusya, İngiltere ve Amerika Ukrayna’nın egemenliğini tanıyor. Bir şekilde garantörü de olmayı kabul ediyorlar ama bunlar kağıt üzerinde olan sözler gerçekte uygulaması olmuyor.”
Hukuki anlamda bir garantörlük anlaşmasının imzalanabileceğini ve BM’ye de tasdik ettirilebileceğini söyleyen Prof. Oğuzlu, ancak bunun uygulanabilirliğinin o günkü siyasi konjonktüre bağlı olduğunu vurguluyor.
Avrupalı bir diplomat Ukrayna’nın istediği güvenlik garantilerinin garantör ülkeler için ‘ciddi yükümlülükler’ getirdiğini belirterek “Bu anlaşmaya imza atan ülkeler, saldırgan ülkeye karşı savaşa girmeyi de kabul ediyor. Caydırıcı özelliği olan NATO’nun 5. maddesi gibi. Zaten Rusya bu yüzden Baltık ülkelerine karışmıyor.” görüşünü dile getiriyor.
euronews Türkçe’ye konuşan Prof. Dr. Oğuzlu, “Bu, Ukrayna’yı NATO’ya almak gibi bir şey” diyor. NATO’nun 5. maddesini hatırlatan Oğuzlu, farklı ülkeleri garantörlük anlaşması kapsamına almanın “Ukrayna’yı arka kapıdan NATO’ya üye yapmak” anlamına geleceği görüşünde:
“İleride Putin ya da başka bir Rus lideri saldırıda bulunsa bu sefer Türkiye ne diyecek? ‘Hayır sen söz verdin, yapamazsın, ben garantörüyüm’ deyip Ukrayna’nın yanında savaşa mı girilecek? Yani fiiliyatla uygulanabilme kapasitesi çok zor. Riskleri de barındırıyor ancak mevcut tıkanmışlıktan kurtulma adına bir ara çözümse, olabilir.”
Analistler garantörlük anlaşmasının Türkiye’nin dış imajına olumlu katkısı konusunda hem fikir. Ukrayna’nın geleceğinin kararlaştırılması çerçevesinde kurulacak olan diplomasi masasında Türkiye’nin de bulunmasının ‘iyi bir şey’ olduğunu belirten Oğuzlu, bunun Türkiye’nin uluslararası profilini yükselteceğini, Türkiye’nin barışa katkı veren ülke imajını güçlendireceğini kaydediyor.
Kerim Has, bir garantörlük anlaşmasının Türkiye’nin uluslararası imajına olumlu katıkıda bulunacağına katılıyor ancak anlaşmanın içeriğine bağlı olarak bazı potansiyel risklere dikkat çekiyor:
“Eğer Kiev, tarafsız ülke olmayı kabul edecekse, Kırım’ı Rusya toprağı olarak görecekse, saldırı silahları bulundurmayacaksa o zaman Türkiye de bir anlamda ‘Yeni Ukrayna’yı tanımış olacak ve Ukrayna’yla ilgili kendi emellerinden ve tezlerinden vazgeçmiş olacak: yani Kiev Kırım’ı Rusya toprağı olarak tanıyacaksa Türkiye’nin aksini iddia etmesi söz konusu olamayacak. Veya Kiev NATO üyeliği hedefinden vazgeçerse Türkiye de Ukrayna’nın NATO üyeliğini desteklemekten vazgeçmek zorunda kalacak. Veya Kiev saldırı silahları bulundurmamayı kabul ederse o halde SİHA’lar başta olmak üzere Türkiye de Ukrayna’yla askeri-savunma sanayii alanındaki işbirliğini gözden geçirmek zorunda kalacak demektir bu. Özetle Türkiye’nin Ukrayna-Rusya anlaşmasında olası bir ‘garantörlük’ rolünde işin ‘astarının yüzünden pahalıya gelip gelmeyeceği’ ancak anlaşmanın içeriği ortaya çıkınca anlaşılacak.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***