YORUM | VEYSEL AYHAN
Temelsiz bina olmaz. 10 katlı bina yapacaksanız bir on kat da aşağı doğru kazıp temel atarsınız. Ki bir depremde en az hasar alsın. Hizmet Hareketi’nin temeli insandır. Vasıflı insan. Alvarlı Efe Hazretleri, sürekli “Allah bizi insan eyleye!…” diye dua edermiş. Hizmet’in ana temeli bu kalitede “insan”. Bu evsaftaki insanlar ise sadece evlerde yetişiyor. Eğer bu kalitede evlerde yetişmiş insanınız varsa Hizmet vardır. Yoksa Hizmet yoktur.
Ev ama nasıl ev?
Beş veya altı kişi kalınan ev… Beş vakit, imkan ölçüsünde beraber eda edilen, en az üçünde cehri veya hafî tesbihat yapılan ve sonra kitap okunan ev. Tüm odaların pırıl pırıl olduğu, mutfağın ışıl ışıl tertemiz olduğu evler. Allah’ın “nur”u kirli ve pasaklı yerlere tecelli etmez. Dağınık ve ufunetli bir mekanda iman insibağı bulunmaz. Allah’ı anmak ve zikretmek çok kıymetli bir armağandır. Bu armağanın sürekli nüzul ettiği imtiyazlı mekanlar bu evlerdir.
Kur’an, ‘büyut’ ile bu tür “evler”e işaret ediyor:
“Bu nûr (Allah’ın nuru), o evlerdedir ki Allah oralarda adının yüceltilmesine ve anılmasına izin vermiştir. O evlerde, sabah akşam O’nu anan, öyle yiğitler vardır ki, ne geçim kaygısı, ne ticaret, ne de alım-satım işleri, onları Allah’ı zikretmekten, namazı bütün şartlarına riayet ederek, vaktinde ve aksatmadan kılmaktan ve zekâtı tastamam ödemekten alıkoyamaz…” (Nur: 36,37)
Böyle temellendirilmemiş evler olsa olsa “bekar evi” olur. Acı gerçek bu. Bu nitelikte evler varsa ve yaşıyorsa Hizmet yaşar. Yoksa Hizmet yoktur. Var görünse bile.
O evleri Hocaefendi şu sözlerle anlatıyor:
“Işık evler, gelmiş-geçmiş mukaddes binaların en velûdu, en doğurganıdır; oralarda ışığa uyanan herkes, hemen karanlıkla hesaplaşmaya geçer. Bu evlerde, her fecir, bir fetih ve zafer rengiyle tüllenir. Onların her köşesinde, evrad-u ezkâr gülbanklar gibi gürler ve bu evlerin kutlu sakinleri her yeni güne, itmi’nan dolu, lezzet dolu masmavi duygularla uyanırlar. Onların dört bir yanıyla nurlara açık dünyalarında, yokun, yokluğun yeri yoktur. Toplanırken talim ve terbiye için toplanırlar; dağılırken de bu kışla ve bu mektepte elde ettikleri temiz duygu, nezih düşünce, güzel ahlak, imanlı fazilet ve Yaradan’la irtibatlarının mükâfatını almak için dağılırlar.”
Evler birer minik hayat üniversitesidir. Allah marifetinin öğrenildiği, idareciliğin, empatinin ve ‘bir başkasına katlanma’nın pratiğinin yapıldığı laboratuvarlar. Evlerin yerini ne okul ne de yurt tutar. İnsan, toptancılıkla yetişmez. Bir fabrikada toptan “korkuluk” üretilir ama toptan “insan” üretilmez.
Bir zamanlar evlerin kalitesi hakkında bir teste cüret etmiştim. Görüştüğüm bazı yeni mezunlara sorular sormuştum.
Mesela şöyle diyaloglar olmuştu:
– Evlerde ne kadar kaldınız? Ne yaptınız?
– 5 yıl. Bunun 3 yılında ‘evin abisi’ bendim.
– Peki risaleleri bitirdin mi?
– Tam bitirmedim ama bitirdim sayılır.
– İçtihad ne demek?
– … çıkaramadım.
– Peki İcraat risalesi hangi kitapta?
– Tam hatırlayamadım ama Lem’alar olabilir.
– İhlas risalesinden aklında kalan bir cümle var mı?
– Evet 15 günde bir okunması gereken değil mi?
– Evet. Bir düstur?
– Anımsayamadım.
Diyaloglar gittikçe kötüleşince şu soruyu sormak zorunda kalıyorum:
– Sözler mi daha kalın, Mektubat mı?
– Hafızam beni yanıltmıyorsa Sözler daha kalın.
Tekil bir örnekten değil benzeri pek çok olan diyalogdan bahsediyorum. Ve siz bu insanları yönetici yapıyorsunuz. Öğretmen yapıyorsunuz.. Sonra İhlas risalesine mutabık bir idare bekliyorsunuz.
Bir de hatıra ekleyeyim.
Ev görmeyeli 20 yıl olmuştu. Hukuk fakültesine başlamış bir yakınımı kaldığı eve bıraktım. Gece 11 civarıydı. Çıkıp bir evi göreyim diye düşündüm. Çıktım. Lüks bir apartman idi. Vakti zamanında 11 öğrenci kaldığımız ev kadar büyüktü. Biz kapaklı, tabutumsu ahşap yataklar kullanırdık. Bunların ise hem koltuk takımları vardı hem de yatakları. Koca evde 4 kişi kalıyorlarmış. ‘Abi’leri nişanlıymış, nadiren uğruyormuş. Diğer iki kişi de hafta sonları kendi ailelerinin yanında kalıyormuş. Ev tam bir ‘bekar evi’ idi. ‘Misafiriniz oluyor mu?’ diye sordum. Hayır, dedi. Literatürlerinde misafir kelimesi yoktu. En az üç saat süpürülse, silinse ancak temizlenecek gibiydi. En korkuncu mutfaktı. Ocağın üstünden en az üç ayrı yemeğin kalıntısı vardı. Çöp poşetleri üst üste birikmişti. Buzdolabı yemek kalıntısı arşivi gibiydi. Kendimce hesapladım. ‘Burayı temizlesem ancak sabah namazına bitiririm.’
“Parça bütünün habercisidir,” derler. Bu dediğim örnekler evlerin ne kadarıydı? Yüzde onu, yirmisi olsa bile felaket bir durumdu. Şimdi böyle binlerce eviniz olsa ne yazar? On binlerce insanınız buralarda ikamet etse ne kıymet ifade eder? Toplasanız bunların yüzlercesi başta ifade ettiğim vasıfta tek bir evin yerini tutar mı? Ama kesret ve ‘Excel’ gözlerimizi boyayınca “ev açma” bir yarışa dönüyor. Ayet tam izah ediyor: “Çoklukla övünmek, sizi ‘tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi.” (Tekasür: 1) Bu tür evlerden “Allah’a saygılı”, “insanı önceleyen” ve “insan kıymeti bilen” bireyler yetişir mi?
ÖNCE EVLER GİTTİ
Bir şehirde on okulumuz, yirmi yurdumuz bulunsa eğer o beldede başta anlattığım ve Hizmet’in temeli olan evler yoksa o şehirde Hizmet yok demektir. Risalelerin öğrettiği en önemli hakikat sebeplere takılmamaktır. Sebepleri aşmayı başarırsak başımıza gelen her şeyin evlerin gidişiyle başladığını fark ederiz. Müesseseler, temelini evlere dayarsa yaşar. Ruhunu evlerde olgunlaştırmamış bireylere bina edilen yapılar temelsiz demektir. “Temel”siz kurum, büyüklüğü ve yüksekliği oranında yıkıma ve haydutların saldırısına açık hale gelir. Temellerini ve yapı taşını vasıflı evlerden yetişmiş insanlarla kurmadığımız hiçbir yapı istikbale yürümez.
“Her muhite nitelikli ev” bir yönetici için ana hedef haline gelene kadar, Hizmet’in; ayette zikredilen teyidi alması mümkün değil. Ama Hizmet’te başarı kriteri kurum, sayı ve ekonomi olursa yöneticilerin yoğunlaştığı hedef nitelik değil maalesef nicelik olur. Yani öncelikle hedef bu değilse ciddi bir tashih gerekiyor.
İşte size güzel bir hedef:
Her muhitte, her milletten çocukların gelebildiği, ders çalıştığı, kitap okuduğu…
Kadın, erkek; esnaf ve yaşlıların haftada bir mutlaka uğradığı…
Ve Allah’ın zikrinin göklerce teyit edildiği cıvıl cıvıl evler…
Tuğlalarla yapılmış kurumlar tabii ki değerlidir ama böyle bir ev kaşıkçı elması kadar kıymetlidir.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***