YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Osmanlı Devleti, 16. yüzyılda Ruslarla mücadeleye başlamış ve 17. yüzyıl sonlarından itibaren yaşanan savaşlar Bolşevik İhtilali ile sona ermişti.
Rusların Karadeniz’e egemen olma ve Balkanlara doğru genişleme siyasetinin ilk hedeflerinden birisi olan Kırım’da başlayan mücadeleler ise önce Kırım Hanlığı’nın bağımsız olması, sonra da bölgenin Rus işgaline uğramasıyla sonuçlandı.
ALTIN ORDA’DAN KIRIM HANLIĞINA
Türkiye Selçukluları Alaeddin Keykubad döneminde Kırım’ın Suğdak limanını ele geçirmişler ve böylece Anadolu ile Kırım arasında bağlantı kurulmuştu. Moğol istilasının bir sonucu olarak bölge Batu Han tarafından hakimiyet altına alındı ve Cengiz’in ölümü sonrasında Kırım, Altın Orda Devleti’nin egemenliği altına girdi.
Cengiz Han’ın büyük oğlu Cuci’nin soyundan gelen hanedanın yönettiği Altın Orda egemenliği sırasında Kırım’da İslamiyet hızla yayıldı. Timur’un seferleri sonrasında Altın Orda Devleti’nin parçalanmasıyla Rusya’nın yükselişi başlarken Kırım büyük bir karışıklık içinde kaldı.
Bu dönemde ortaya çıkan Kırım Hanlığı’nın gerçek kurucusu olarak Hacı Giray kabul edilmektedir. Hanlığın en zayıf yönü ise kabile reislerinin yani mirzaların devletin sahibi olmalarıydı. Bu nedenle iç savaş ve taht kavgaları bitmek bilmiyordu.
Cenevizlilerin de karıştığı taht kavgaları sırasında Osmanlı Devleti’nden yardım istenmesi üzerine Fatih Sultan Mehmet bunu fırsata çevirdi. Gedik Ahmet Paşa komutasındaki donanma, Kefe ve Cenevizlilerin elindeki bütün sahilleri ele geçirdi.
Kırım Hanı Mengli Giray da Osmanlı’ya bağlılığı kabul etti. Osmanlılar Cengiz soyundan bir hanedanı kendilerine bağlamayı büyük bir onur olarak görmüşler ve bununla her zaman övünmüşlerdir.
Osmanlı Devleti Kefe’yi doğrudan Osmanlı yönetimine bağlarken Kırım Hanlığı’nı özerk bir şekilde himayesine aldı. Osmanlı himayesi, Kırım’da hanların otorite kurmasını ve Moskova Knezliği’nin genişleme siyasetine karşı mücadele edilmesini sağladı. Hanlık, özellikle XVI. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren de Rus yayılmasının önünde önemli bir güç oluşturdu.
OSMANLI HİMAYESİ
Osmanlı Devleti’nin Ruslara karşı en önemli adımları, Kırım Hanlığı’nın da yardımıyla Don-Volga Kanalı’nı açma teşebbüsü ve Astrahan seferi olduysa da bu girişimler sonuçsuz kaldı. Osmanlılar uzun süren Avusturya ve İran savaşlarında da Kırım kuvvetlerinden destek aldılar.
Osmanlı Devleti ve Kırım için en kötü yıllar, Rusların Kutsal İttifaka katılmalarıyla başladı. Osmanlı orduları Avusturya, Venedik, Lehistan ve Malta’nın da iştirak ettiği bu savaşlarda büyük mağlubiyetler yaşadı.
Azak kalesini ele geçiren Ruslar, 1700’de yapılan İstanbul Antlaşması ile buraya hukuken de sahip oldular. Bu durum hem Kırım Hanlığı hem de Osmanlılar için büyük bir tehlike oluşturuyordu. Nitekim dönemin Kırım Hanı Devlet Giray, Osmanlı Devleti’ni yeni bir sefere ikna etti ve Prut seferi gerçekleşti.
Bu seferde Sadrazam Baltacı Mehmet Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, Prut nehri kıyısında Rus ordusunu tamamen yok etme gibi tarihi bir fırsatı; sadrazamın öngörüsüzlüğü ve Rusların verdikleri “altı araba dolusu ağır rüşvetler” nedeniyle değerlendiremedi.
Halbuki bu sırada Rus Çarı I. Petro, “her ne talep edilirse vermeye hazır” durumdaydı hatta esir edilip İstanbul’a gönderilmeyi beklemekteydi. “Ağaç kabuklarını soyup yiyen” Rus kuvvetleri, Kırım Hanı’nın muhalefetine rağmen top ve tüfekleri bile alınmadan serbest kaldı. Baltacı ise İstanbul’a döndükten sonra hakkındaki iddialar nedeniyle malları müsadere edilerek sürgüne gönderildi.
Tarihi bir fırsat değerlendirilememiş, Osmanlı Devleti’nin tek kazancı Azak kalesinin geri alınması olmuş ve Ruslar büyük bir diplomatik zafer elde etmişlerdi.
KIRIM’IN İŞGALİ
Prut sonrasında Ruslar, 1736’da Kırım’ı ilk defa işgal ederek Bahçesaray’ı yaktılar. Kırım için asıl felaket, 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı’nda gerçekleşti. Ruslar 1771’de Kırım’ı işgal ettiler ve Kırım Hanı III. Selim Giray zorlukla İstanbul’a kaçabildi.
İşgal şartlarında Kırım’da ihtilaflar iyice gün yüzüne çıktı ve mirzalar, Osmanlı yönetiminin tayin ettiği han yerine kendi adaylarını seçip Moskova’nın desteğini aldılar. Savaş sonunda imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması ile de Kırım bağımsız oldu.
Antlaşmaya göre Rusya; Karadeniz ve Akdeniz’de serbest ticaret yapma, diğer devletlere verilen kapitülasyonlardan yararlanma, Rus hükümdarının “Rusyalıların hükümdarı olarak tanınması”, İstanbul’da elçi bulundurma ve gerekli yerlerde konsolosluk açabilme, Beyoğlu’nda ana yol üzerinde Rus itikadına göre bir Ortodoks kilisesi inşası ve Osmanlı Devleti’nin tazminat ödemesi gibi çok ağır maddeleri kabul ettirmişti.
Dönemin Rus Çariçesi II. Katerina’nın “şimdiye kadar böyle bir antlaşma yapılmamıştır” diyerek memnuniyetini ifade ettiği antlaşmanın en ağır maddesi ise Kırım’ın Osmanlılardan ayrılarak bağımsız olmasaydı. Hanlar, Kırım Tatarları tarafından seçilecek ve her iki devlet de yönetime karışmayacaklardı. Buna karşılık Kırım halkı dini yönden Osmanlı halifesine bağlı olacak ve hutbelerde ismi okunacaktı.
DURDURULAMAYAN RUSYA
Kırım her ne kadar bağımsız olsa da Azak Denizi’nin iki kenarında Yenikale ve Kerç ile Dinyeper ağzında Kılburun kalesi, Rusya’ya bırakılmıştı. Böylece Kırım’ın bağımsızlığı kâğıt üzerinde kalmakta ve Rus işgaline açık hale gelmekteydi.
Osmanlıların da Özi’ye sahip olmaları ve hilafet maddesi, onların da burayı yeniden kendilerine bağlamak istediklerini gösteriyordu. Bu durum Kırım’da büyük bir mücadelenin başlamasına neden oldu.
Bağımsızlık sonrasında Müslüman halkın çoğunluğu ve ulema, Osmanlı tarafında yer alırken beylerin bir kısmı Rusya yanlısı idiler. Bu durum kısa bir süre sonra taht kavgaları sonucunda Rus yanlısı Şahin Giray’ın han seçilmesiyle sonuçlandı.
Şahin Giray, Batı medeniyetini almak ve devleti Rusya örneğine göre örgütleyerek “Kırım’ın Petro’su” olmak istiyordu. Bu amaçla reformlara başlayınca halkın tepkisiyle karşılaştı. Müslüman halkın Rusları hedef alması ve İstanbul’un da taht kavgalarına karışması üzerine Rusya, Şahin Giray lehine devreye girdi.
Ortaya çıkan kaostan dolayı Müslüman halk Kırım’ı terk ederek göç etmeye, Rusya da onların yerine Hıristiyan nüfus yerleştirmeye başladı. İki devlet arasındaki savaş ihtimali bir süre için de olsa Osmanlıların Şahin Giray’ın hanlığını tanıdığı, Aynalıkavak Tenkihnamesi ile ortadan kalktı (1779).
Antlaşma sonrasında Kuban Türkleri, Şahin Giray’a karşı ayaklanınca bu sefer Rus generali Potemkin, Kırım’ı doğrudan işgal ederek çoluk çocuk demeden Müslüman ahaliden 30.000 kişiyi katletti ve Kırım, Rusya’nın bir vilayeti haline getirildi (1783).
Osmanlıların halkı Müslüman olan bir coğrafyayı Rusların hakimiyetine bırakması kabullenilecek bir durum değildi. Kırım’ın kaybıyla İstanbul da doğrudan Rus tehdidi altına giriyordu. Bu nedenle Rusya ile yeni savaşa girişen Osmanlılar, yine ağır bir yenilgi aldılar ve 1792’de yapılan Yaş Antlaşması ile Kırım’ın Rusya’ya ait olduğunu tasdik ettiler.
Rusya bu yolla Osmanlı Devleti’ni ortadan kaldırma yolunda en önemli adımlardan birini atıyordu. Dönemin hükümdarı Çariçe II. Katerina’nın bu ideali, kendisinden sonraki çarlar tarafından da devam ettirildi.
Bir türlü durdurulamayan Ruslar, 1828-1829 Savaşı’nda batıda Edirne’ye kadar geldikleri gibi doğuda da Erzurum dahil olmak üzere doğu vilayetlerini işgal ettiler. 1877-1878 Savaşı’nda da doğuda aynı yerleri işgal eden Ruslar, batıda ise Ayastefanos’a yani bugünkü adıyla Yeşilköy’e kadar geldiler.
Rusların Kırım’ı işgali sonrasında bölge halkı kültürel ve ekonomik baskılar nedeniyle büyük kitleler halinde yurtlarını terk etti. Benzer manzaralar Rus yayılması nedeniyle Kafkaslardan Balkanlara kadar geniş bir alanda Müslüman halkın göç etmesine ve Anadolu’nun bugünkü demografik yapısının oluşmasına zemin hazırladı.
Kırım’ın diğer talihsizliği ise Tatar halkın, SSCB döneminde yaşadığı sürgünler oldu. Gerek Çarlık gerekse Sovyet dönemi Rus politikaları sonucunda 1989 nüfus sayımında Kırım’daki Müslüman halk, toplam nüfusun %2’sine düştü.
Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’nda da Rusları durduramayacak ve Rus ordusu, Erzincan’ın batısına kadar bütün Doğu Anadolu’yu işgal edecektir. Bu toprakların kurtuluşu ise ancak 1917’de Rusya’da yaşanan Bolşevik İhtilali ile gerçekleşecektir.
***
Kaynaklar: K. Beydilli, “Küçük Kaynarca Antlaşması”, C. 26, “Prut Seferi”, C. 34, H. İnalcık, H. Kırımlı, “Kırım”, C. 25, DİA; A. Refik, Baltacı ve Büyük Petro, İstanbul, Akıl Fikir, 2012; A. N. Kurat, Rusya Tarihi, Ankara, TTK, 1987; A. Saydam, “Rusya’nın Kırım ve Kafkasya’nın İşgalinde Uyguladığı Demografik Yöntemler”, Türk Dünyası Semineri, İstanbul, 1996.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***