Bakım verenlerin, çocuğun talepleri karşısında sığındıkları bir limandır çocukluk. Çocuk açısındansa büyük olmaya duyulan özlemin dozu, ebeveynlerle çatışmaların şiddetinin artmasıyla doğru orantılı bir şekilde ergenlikten yetişkinliğe geçene kadar artarak devam eder. Günün birinde çocuk da büyür, yetişkinlik kulübüne mensup olduğunun kabul edilmesiyle artık özgürdür! Canı ne isterse onu yapacaktır…
İlginç bir film izledim… Antoneta Alamat Kusijanović’in yazıp yönettiği, 2021 Hırvatistan-Brezilya ortak yapımı Murina, bir genç kızın yetişkinliğe kulaç atarken baba otoritesini ardında bırakışını anlatıyor.
Julija (Gracija Filipović), denizin hırçın dalgası diyebileceğimiz kadar isyankâr bir genç kız olarak, annesinden (Danica Curcic’in oynadığı Nela) daha cesur ve babasından (Leon Lucev’in oynadığı Ante) çok daha mantıklı bir karakter. Zorba, despot bir babanın rutinleşen baskısı ve şiddetinden kurtulmak için annesinin yaptığı gibi susmak ve alttan almak yerine, cevap verir, karşı durur, harekete geçer! Yer yer, Julija’nın gözüpekliği seyirciyi irkiltecek kadar yoğun bir cesaret gösterisine dönüşür.
Julija’nın bir görev gibi her gün babasıyla birlikte dalıp zıpkınla müren balığı avlamasıyla açılıyor film. Filmin sualtı görüntüleri hayranlık verici. Yorumlarda ışığın yetersizliğinden bahsedilmiş ama bana kalırsa ışık da renk de filmin dokusuna ve gerilimine hizmet ediyor.
Ante’nin, eski dostları Javier’i (Cliff Curtis) arsa satışı için adaya davetiyle başlar film. Javier’in gelmesiyle, Julija, babasının Ante olduğu gerçeğinden rahatsızlık duymaya başlar. Javier nazik, düşünceli bir adam olarak Julija’nın olmasını istediği baba profiline sahiptir. Julija da zaten, gençliklerinde arkadaş olan annesi ile Javier’in birbirleriyle yakınlaşması için çabalayıp durur.
Javier’in gelişi sadece Julija’yı değil, annesi Nela’yı da duygusal gelgitlere sürükler. Ante gibi, narsist ve otoriter bir adamın karısı ve kızının üzerindeki gücünü yitirdiğini fark etmesi de uzun sürmez elbette.
Müren balığı, oltaya geldiğinde kurtulmak için kendini ısırırmış. Film bize bu bilgiyi verdiğinde, afişteki Julija’nın su altında aldığı yarayı gösteren görsel de anlam kazanıyor.
Hvar adasındaki birkaç günü anlatan Murina, bir genç kızın zorbalıkla mücadelesinde ihtiyacı olan cesaretin başkasıyla ona gelmeyeceğini, cesaretin içeriden bir itki, naturasında mevcut bir güç olduğunu gösteriyor.
Yunan mitolojisindeki denizler tanrısı Poseidon, filmde ergenlikten yetişkinliğe geçişteki bir genç kız olarak karşımıza çıkıyor. Julija’nın da babasıyla daldığı derinlerde kullandığı zıpkını var. Julija, her ne kadar babasıyla sık sık dalıp müren avlasa da aslında avlanmayı sevmemektedir.
Rutinleşmiş aile içi baskı ve şiddetten kurtulmaya çabalayan Julija ev içindeki mücadelesinde hep denize/derinlere kaçar. Attığı her kulaç onu evden uzaklaştırırken bedensel gücü psikolojik gücünü de besler.
Javier’le birlikte 40 metre derine dalar Julija. Nela da onlara katılır, daldıklarındaysa cesareti kırılır ve yüzeye çıkar. Javier’le Julija dalmayı tamamladıklarında, dalış teknesinde herkes Julija’nın cesaretini kutlarken Julija, uzakta oturup kızının başarısına küskün bakışlar atan annesi Nela’nın yanına gider. Nela, korkmuştur ve Julija gibi cesaretli olamayışına öfkelidir. Bu çok dokunaklı bir sahne. Julija annesine şefkatle cesaret vermeye çalışırken, bir anlamda anne-kız rollerini değişmişlerken, konuşmanın devamında roller bir kere daha değişir, iki eşit kadın olurlar. Julija, Nela’nın kendisini kıskandığını söylediğinde Nela’nın bamteline basmıştır.
Julija, zorba bir babayla mücadelede annesinden beklediği desteği görmez. Özgürlük ona verilmez, Poseidon’un üç uçlu mızrağı Julija’da zıpkın olur. Bir noktada zıpkınını da denizin derinliklerinde bırakır. Artık sadece kendisi vardır. Ödipal savaşını vermiş, özgürlüğünü kazanmıştır. Engin denizde kulaç attıkça kendisine yakınlaşır.
Çocukluktan ergenliğe, ergenlikten yetişkinliğe geçiş köprüsünün üstünde ergenin bedeninden başlamak üzere ilginç şeyler olur. Toplamda en fazla beş altı sene süren bir evrenin neden o kadar sancılı olduğunun cevabınıysa psikoloji kadar sanat da pekâlâ verebilir. Murina’da olduğu gibi…
Ergenlik köprüsünün üstünden geçen kahramanımızın yolculuğu, kimliğini oluşturabilmesi için gereken “babayı öldürme” metaforunu da barındırır. Köprünün sonuna geldiğinde, son adımı sağlamca basar yere. Ardına dönüp baktığında, kısa ama zorlu yolculuktan bir yetişkin olarak zaferle çıkmış, özgürlüğün kendisi olmuştur artık.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***