YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN
Gündemde İstanbul’da süren Ukrayna-Rusya barış görüşmeleri, önü alınamayan enflasyon ve zamlar, Erdoğan’ın bu yaz yapmayı planladığı baskın seçim gibi önemli konular var fakat ben yine aynı konuya geri döneceğim: Saray Yargısı!
Çünkü en temel iki sorundan birisi yargı bağımsızlığı (öbürü de basın özgürlüğü) ve bu sorunlar çözülmeden ülkede hiçbir şeyin düzelme şansı yok.
En basitinden eşit ve adil bir seçimden bahsetmek mümkün değil.
Şimdi bu konuya geri dönmemin nedeni ise biraz fıkra gibi.
Türkiye Adalet Akademisi bin beş yüz (rakamla 1,500) hakim savcıya bir yıl sürecek gerekçeli karar yazma eğitimi verecek. Yanlış okumadınız, Adalet Akademisi hakim ve savcılara gerekçeli karar yazma eğitimi verecek.
Bu durum onlarca ameliyata girmiş ve sayısız hastası ameliyat masasında kalmış cerrahlara neşter kullanmayı öğretmek gibi bir şey.
Ancak Türk yargısının içinde düştüğü durumu daha iyi anlatan bir gelişme olamazdı.
Düşünün…
Mevcut 22 bin hakim savcının yüzde 60 küsuru 5 yıl ve altı tecrübeye sahip. Bunların da büyük bir kısmı avukatlıktan geçme. Dahası AKP teşkilatlarında çalışan ve temel itibariyle ‘siyasetçi’ olan bu isimler hakim savcı yapıldı.
Yetmedi, avukatlıkta geçen süreleri de kıdemden sayıldı.
Böylece henüz gerekçeli karar yazmayı bile bilmeyen ama Saray’ın düzenlemeleri ile birinci sınıfa ayrılan hakim savcılarımız var. Ne olmuş demeyin, bu durum çok ince düşünülmüş bir stratejinin yansıması.
Mesela şu anda TBMM’de AKP ve MHP’nin yaklaşık üzerinde iki yıl çalıştığı yeni seçim yasası görüşmeleri var. Orada yer alan en kritik düzenlemelerden birisi şüphesiz seçim kurulu başkanlıkları.
Eskiden bu kurullara en tecrübeli hakim seçiliyordu.
AKP ve MHP el birliği ile buna son verdi. Artık ‘birinci sınıf hakimler’ arasından kura ile seçilecek. Böylece seçim manipülasyonları için hiçbir şey şansa bırakılmamış oldu.
Yani Saray rejimi hiçbir şeyi şansa bırakmıyor.
Kaldı ki 15 Temmuz askeri darbe girişimi iddiasının altını boşaltan en önemli verilerden birisi de yargıya yönelik kumpaslar.
İddiaya göre 15 Temmuz bir askeri darbe girişimi ama gelin görün ki daha darbecilerin kim olduğu bile belli değilken yaklaşık 5 bin hakim savcı için tutuklama kararı çıktı.
O gün, o karmaşada bu kadar ismi nasıl tespit ettiniz, nasıl yakalama kararı aldınız ve bunları ne ara kimle yazdınız, kimse sormadığı için rejim bu yalanı ısrarla ve tekraren söylüyor.
Yargı camiasındaki fişlemeler ve ihraç edilecekler listesi AKP’li (bugünün TBMM Başkanı) Mustafa Şentop başkanlığındaki heyetlerce hazırlanmıştı.
O akşam açığa alınan ve büyük bir kısmı tutuklanan tecrübeli hakim savcıların yerine AKP teşkilatlarından avukatlar ve parti referansıyla gelen kişiler jet hızıyla hakim savcı yapıldı.
Hakimlik savcılık gibi çok kritik bir göreve gelen bu isimlerin mesleki tecrübeleri olmadığı gibi çoğunluğu itibariyle ‘AKTROL’lükten sabıkaları bile vardı.
Nitekim bugünlerde kamuoyunda gündeme gelen Atadedeler Örgütü soruşturma dosyasına bakarsanız son dönemde mesleğe alınan bazı isimlerin hangi tür yolsuzluk-çete suçlarına bulaştıklarını görebilirsiniz.
Saray rejimi 15 Temmuz’u bahane ederek son 5 yılda 16 bine yakın hakim savcı işe aldı. Erdoğan’a biat etmeyen isimlerin tamamı atıldığı için geriye ‘gözlerimi kaparım vazifemi yaparım’ diyen bir kitle kalmıştı zaten.
AKP ve az da olsa MHP teşkilatlarından alınan isimlerle 22 bin kişilik bir Saray yargısı oluşturuldu.
Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca’nın da dediği, aslında şikayet ettiği gibi bu kadroların yüzde 60 küsuru 5 yıl ve altı tecrübeye sahip.
Bu ifade aslında AKP’nin yargı bürokrasisinde nasıl örgütlendiğinin, herhangi bir liyakate bakılmadığının itirafı aslında.
Düşünün bugünün yargısı Perinçek’in tabiriyle ‘siyasetin köpeği’ ve her şeyiyle Saray’a bağlı.
Bu kadroların Saray’dan talimat almadan karar vermeyeceklerini söylemeye bile gerek yok. Zaten mahkemeler tiyatrodan ibaret.
Nasıl ki iddianameleri savcılar yazmıyor, kararları da hakimler vermiyor. Hepsi Saray-MİT üzerinden hazır geliyor.
Buna rağmen yani doğru dürüst bir yargılama olmamasına rağmen duruşma salonları trajikomik olaylara sahne oluyor.
Hakimleri ‘düzelten’ mübaşirler artık rutine bindi.
Durum böyle olunca da Adalet Akademisi oturup kürsü hakimlerine, soruşturma ve duruşma savcılarına eğitim vermek durumunda kalıyor.
Yalnız Adalet Akademisinin gerekçeli karar yazma eğitiminden önce hakim ve savcılara Türkçe okuma yazma eğitimi de vermesi gerekiyor. Çünkü mevcut hakim savcıların çoğu bırakın hukuku, gerekçeli karar yazmayı, okuma yazma dahi bilmiyor.
Mesela, Dink Cinayeti gibi kritik bir davanın savcısı olan Gökalp Kökçü’nün apaçık okuma yazma sorunu var.
Dink Cinayeti ile ilgili kitap yazdığım için bana müebbet hapis cezası talep ediyor ama hem adımı hem kitabın adını iddianameye yanlış yazıyor.
O kadarla da kalmıyorlar, 14. Ağır Ceza Mahkemesi Adalet Bakanlığı üzerinden benim için ABD’ye iade talebinde bulunuyor. Ancak gelin görün ki isim ve kitap adı yine yanlış.
Böyle bir dosyayı önüne alan ABD makamları olsanız ne yapardınız? Onlar da onu yapıyor zaten.
Rejimin hakim ve savcılarına gerekçeli karar yazma eğitimi verilmesi güzel bir şey.
Fakat yetmez.
Okuma yazma ve temel insan hakları eğitimi de verilmeli.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***