Kapatılan Taraf gazetesinde manşet yapılan “Gülen’i Bitirme Kararı 2004’te MGK’da Alındı” başlıklı haber sebebiyle yargılanan gazeteci Mehmet Baransu, 4 ayrı suçlamayla toplamda 17 yıl 1 ay hapse çarptırıldı. 2 Mart 2015 tarihinde cezaevine giren Baransu o tarihten beri cezaevinde tutsak ediliyor.
7 yıldır Silivri Cezaevi’nde tutsak olan gazeteci Mehmet Baransu, yargılanırken başına gelen hukuk skandalları yazdı.
Genelkurmay Başkanlığı’nın reddetmediği ve gerçekliği mahkeme bilirkişi raporuyla sabit olan belgeyi yayınlamakla suçlanan Baransu, Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce Balyoz davasında yargılanan 236 sanığın beraat kararını hatırlattı. Balyoz sanıklarının TCK’nın 312. maddesinde belirtilen eylemleri gerçekleştirmeye teşebbüs ettikleri veya bu suçları işlemek için maddi olgularla desteklenecek şekilde ittifak yaptıkları yönünde bir kanaat ve sonuca varılamadığı gerekçesiyle beraat verildiğini vurguladı.
HİDAYET KARACA’DAN SONRA TÜRKİYE’NİN EN UZUN SÜRELİ TUTUKLU İKİNCİ GAZETECİSİ BARANSU OLDU
14 Aralık 2014’te gözaltına alındıktan sonra tutuklanan Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca’dan sonra Türkiye’nin en uzun süreli tutuklu ikinci gazetecisi olan Mehmet Baransu, Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 14 Haziran 2021’de oy birliğiyle aldığı kararında Çetin Doğan, İhsan Balabanlı, Behzat Balta, Mehmet Kaya Varol, Metin Yavuz Yalçın, Erdal Akyazan ve Emin Küçükkılıç’a verilen beraat kararının bozulmasına hükmettiğine dikkat çekti.
7 YILDA 30 HAKİM DEĞİŞTİ, HUKUKSUZ TUTUKLAMANIN ÜSTÜNÜ ÖRTMEK İÇİN DAVA DOSYASI BARANSU VE AVUKATINDAN GİZLENDİ
Kendisini hukuksuz şekilde esir alan mahkemenin aynı zamanda Şahin Alpay hakkında tahliye kararı veren Anayasa Mahkemesi’nin kararını uygulamayan mahkeme olduğuna da işaret eden Baransu, aynı mahkemenin kendisini hukuksuz şekilde tutukladığının ortaya çıkmaması için bazı belgeleri kendisinden ve avukatlarından 7 yıldır sakladığını yargılandığı dosyadan bazı belgeler yok edildiğini 7 yılda 30 hakimin değiştiğini belirtti.
BARANSU’NUN SUÇLANDIĞI MADDELER, KANUNDA YOK
”Baransu’nun suçlandığı maddeler, kanunda yok. Ancak, savcısı, hâkimi var zannedip, Baransu’yu suçluyor ve 6 yıl 10 aydır hücrede tutuyor.
Baransu’ya “senin cezan yarı oranında artırılacak” diyen hâkim, kanunda böyle bir madde olmadığını görünce mahkemeden çekip gitti. Bu, hâkimin ilk vukuatı da değildi. Daha önce tanıkları dinlemiş, üç ay sonra tanıkları dinlediği unutmuş ve “tanıklar henüz dinlenmedi” gerekçesiyle Baransu’nun tutukluluğuna devam kararı vermişti. Baransu bunu kamuoyuna açıklayınca “sehven hata yapmışım” demişti. Bu hatasının üzerine mahcup olan hakim, 6 yıldır mahkemeden saklanan bir belgeyi getirtme kararı almıştı.
Saklanan belge şuydu: Savcı, Hüseyin Ersöz ve ODA TV’deki yalan haber üzerine Baransu’yu tutukladığını, askeri savcılık tarihinin farklı olduğunu anlayınca…
Dosyadan bazı belgeleri yok etmişti. Savcı Gökalp Kökçü’nün yok ettiği belgelerden biri de Sulh Ceza Hakimliği’nden alınan Baransu’nun ev arama kararının son sayfalarıydı.
Bu belgede, Baransu’nun yalan haber nedeniyle suçlandığı, tutuklandığını açık açık yazıyordu. Hakim, bu belgenin getirilmesine karar verdi. İki celse bu belge mahkemeye getirilmedi.
Oysa yok edilen belge, iki kat aşağıda, 1. Sulh Ceza Hakimliği’nin bilgisayarında vardı. Baransu’nun suçsuzluğu ortaya çıkacak diye belge 6 ay iki kat aşağıdan getirilmedi.
BARANSU ÖRGÜTÜN MEDYA AYAĞI YALANI NASIL KURGULANDI?
“Baransu, örgütün medya ayağı” yalanı nasıl kurgulanmış? Üçüncü celse bakın ne oldu? Hakim ve üyeler bir anda değiştirildi. Yerlerine “özel bir heyet” getirildi. Bu heyet “Baransu ve Osman Kavala dosyasına” bakacaktı.
Bu heyetin ilk işi, hakimin getirilsin dediği belge ile diğer tüm talepleri reddetmek oldu. Reddedilen bir karar da Baransu’nun evinde çıktığı söylenen Gülen kasetiydi. Baransu’nun evinde Gülene ait bir kaset bulunduğu iddia edilmiş, kaset içinde Gülen’e ait konuşma olduğu söylenmiş ve konuşmanın çözüm metni dosyaya konmuştu.
İddiaya göre Gülen kasette, “medyada örgütlenelim” diyormuş ve Baransu da örgütün medya ayağıymış. İddianameye bunu yazdılar.
GÜLEN OLMAYAN KONUŞMASI VARMIŞ GİBİ POLİSLERCE UYDURULDU
Sonra ortaya çıktı ki kasette Gülen’in böyle bir konuşması yok. Polisler resmen konuşma uydurup, çözüm diye dosyaya koymuşlar.
Asıl skandal ise bundan sonra ortaya çıktı. Baransu ve avukatlarına tam 6 yıl bu kasetin imajı verilmedi. 12 sayfalık çözüm metninin gerçek olup olmadığını kontrol edemiyorlardı.
6 yıl sonra, başka bir heyet dosyaya atanınca, Baransu dosyayı bilmeyen bu heyetten, kasetin imajının kendisine verilmesini istedi. Boşluklarına geldi ve kabul ettiler. Baransu cezaevinde, kaset ile polislerin tuttuğu çözüm tutanağını karşılaştırınca şok oldu. Kasetin A yüzünün ilk sayfasında olduğu söylenen bir sayfa kasette yoktu.
Kasetin B yüzünde olduğu söylenen ve çözümü yapılan kaydın tamamı, 7 sayfası kasette yoktu. Polisler ve Savcı Gökalp Kökçü, Baransu’yu suçlamak için evindeki bir kasete, üzerine polisin istihbarat arşivinde olan bir kaseti yüklemeye çalışmışlar ancak
Yüklediklerini zannedip, ellerinde çözümü bulunan metni dosyaya koymuşlar. Oysa ellerindeki kaset 120 dakikalıkmış. Baransu’ya suçlama yaptıkları kaset 90 dakika. Dolayısıyla kaseti de yükleyememişler. Kaset içine kayıt yaptıklarını zannedip, çözümünü dosyaya koymuşlar. 12 sayfalık çözüm metninin 8 sayfası kasette yok.
Baransu bu skandalı ortaya koyunca, bu kasetin mahkemede dinlenilmesine karar verildi. Yeni heyet bunu reddetti. Bilirkişi raporu alınmasına karar verildi, yeni heyet bundan da vazgeçti.
Bu sahteciliği yapan polislerin tanık olarak çağrılması talebini, yeni, özel heyet reddetti. Baransu’nun suçsuzluğu, Savcı Gökalp Kökçü, İrfan Fidan ve polislerin bu dosyadaki hukuksuzlukları ortaya çıkacak diye yeni heyet oluşturuldu ve tüm talepler reddedildi.
Hakim, Baransu ve avukatlarının savunma yapmasına bile izin vermeden dosyayı mütalaa için savcıya verdi. Bakın savcı nasıl bir skandala imza attı?
İddianame savcısı gibi duruşma savcısı da TMK 5. madde kapsamında ceza istedi. Dosyayı okumadığını o da kayıtlara geçirdi böylece. Dosyayı okusa şunu görecekti:
Baransu, 32. celsede hakimlere, TMK’da böyle bir madde olmadığını söylemiş ve hakimler de bu sayede öğrenmişlerdi. Dosyayı okusa, savcı bu tartışmayı görecekti.
Baransu bir sonraki celse, bu savcıya, kanunu hatırlatmak için mahkemeye gitti. Savcı mazeret bildirip, duruşmaya gelmemişti. Yerine nöbetçi savcı atanmıştı.
SAVCI DONDU KALDI
Nöbetçi savcı da önündeki kanun kitabına bakmadan TMK kapsamında ceza istedi. Baransu ve avukatları savcıya, kanunda suçlandıkları maddeleri göstermesini istediler. Savcı dondu kaldı. Ağzından tek bir kelime çıkmıyordu. Kanunları bilmeden o kürsüye oturtulduğu ortaya çıktı. Bu hukuksuzluklar kayıtlara geçti.
ÜÇ YALAN HABER NEDENİYLE TUTUKLUYUM
Oda TV’de 2010 yılında çıkan Hüseyin Ersöz’ün sözleri ve Barış Pehlivan’ın yaptırdığı üç yalan haber nedeniyle tutuklu olduğunu belirten Baransu, cezaevinden Ahval’in sorularına şöyle cevap vermişti:
‘‘Taraf’ta 20 Ocak 2010 tarihinde Balyoz haberi yayımlandı. Haber öncesi kaynağım bana dört CD vermişti, haber yaptık. Sonra savcı soruşturma açtı. 20 Ocak 2010 tarihinde de bana bu kişi bavulla belgeleri verdi. Savcılık soruşturma açtığı için, bana verilen tüm belgeleri dokunmadan, orijinal halleriyle savcıya teslim ettim.
Haberden bir ay sonra da 26 Şubat 2010 tarihinde askeri savcıya ifade verdim. Askeri savcı bana, Taraf’ta yayımladığımız belgelerin çıktılarını ne yaptığımızı sordu. Ben de haberde kullandığımız, yayımladığımız belgelerin çıktılarını, sorumluluk doğurmaması için imha ederiz dedim.
Savcı da bunu ifadeye şöyle yazdı. “İçinde gizli belgeler olduğu için bunları savcılığa teslim ettikten sonra imha etmiştik.” İki noktaya dikkat çekmek istiyorum. “Askeri savcılık ifademin tarihi ve savcılığa teslim ettikten sonra imha etmiştik cümleme.” Tutuklanmamla ilgili kumpasın nasıl kurulduğunu görünce yok artık diyeceksiniz.
Bu savcılıktaki ifademden 10 ay sonra Balyoz davası öncesinde haber yapıyorlar. Tutuklanmama da neden olan ilk haber, 27 Aralık 2010 tarihinde Gazeteport ve Oda Tv’de çıktı. Askeri savcılıktaki ifademden haber yapmışlar.
Haberin başlığı şu: “Baransu çok gizli belgeleri savcılığa vermeyip gizlemiş. Yok etmiş. Bunu da ifadesinde söylemiş.“ Haberin altına da askeri savcılıktaki ifademi koymuşlar. İfade tarihini de 26 Şubat 2010 olarak yazmışlar. İfademde böyle bir şey yok. İfademin girişinde “tüm orijinal belgeleri savcılığa teslim ettiği“ yazıyor.
Bu haber çıkınca ben aynı gün haberi tekzip etmiştim. Medyaradar internet sitesinde halen tekzip metnim duruyor. Tekzip metnini birebir söylemek istiyorum. Bana nasıl kumpas kurulduğunu görmeniz için.
“Bazı belgelerin fotokopi ve çıktılarını haberde kullanmak üzere aldık. Daha sonra bunları imha ettik. İmha edilen her şey bizim tarafımızdan haber yazımı aşamasında kullanılan belge kopyalarıdır. Bu belgelerin orijinallerinin tamamı savcılığa teslim edilmiştir. Hiçbir orijinal belge imha edilmemiştir. Askeri savcıya verdiğim ifade de bu yöndedir.”
Ben bu haberi tekzip edince, o dönem ifademde böyle cümleler olmadığını gören siteler benden özür dilediler. İfademde savcıdan belge gizlediğim, imha ettiğim diye bir olay yok. Haberde kullandığımız belgelerin çıktısının kastedildiğini söylüyorum.
Ben haberi tekzip edince Hüseyin Ersöz Oda Tv’de 31 Aralık 2010 tarihinde bir haber yaptırıyor. Tutuklanmama neden olan ve delil sayılan haber bu. Ersöz şöyle diyor: “İşte belgeleriyle Mehmet Baransu’nun Yalanı”. Sonra olaylarla ilgili kronolojik sırayı veriyor. Baransu 20 Ocak 2010’da Balyoz haberini yaptı. Sonra 26 Ocak 2010 tarihinde askeri savcıya ifade verdi.
TARİHLERİ BİLEREK YANLIŞ YAZDILAR
Haberde diyor ki:
“Askeri savcılık ifadesinden bir gün sonra polisler Taraf gazetesinde gittiler, 27 Ocak 2010’da. Yasemin Çongar’la görüştüler. Çongar onlara ‘elimizde orijinal belge yok’ dedi.
Ancak üç gün sonra 29 Ocak 2010’da Baransu bavulla orijinal belgeleri savcılığa teslim etti. Baransu, 26 Ocak 2010’da askeri savcıya ‘belgeleri imha ettim’ dediyse, üç gün sonra bavulla hangi belgeleri teslim etti?”
Beni tutuklatan savcıya bu iki haberi 2014 yılında delil olarak veriyor Balyoz sanıkları. Savcı da bu haberi alıyor. Askeri savcılık ifademin altındaki tarihe bakmadan “Baransu, üç gün önce belgeleri imha etmiş. Orijinal belgeleri imha etmiş. TCK 326/1 Devletin gizli belgesini imha etmekten” evimle ilgili arama kararı alıyor.
SAVCI TARİHE BAKMADAN HÜSEYİN ERSÖZ VE BARIŞ PEHLİVAN’IN YALANINA İNANDI
“Baransu kumpastan yargılanıyor” diye ortalığa niçin bilgi sızdırıyorlar? Şimdi anladınız mı? Savcı bu haberi delil gösterip, evimle ilgili arama kararı aldırıyor. Arama kararında bunları yazmış. Askeri savcılık tarihe bakmamış. Hüseyin Ersöz ve Barış Pehlivan’ın yalanına inanmış.
Polisler evime geliyorlar. “Orijinal, gizli belgeleri imha etmekten” evimi arıyorlar. Savcı sonra tutuklanmam için mahkemeye yazı yazıyor. Yine aynı gerekçe. “26 Ocak’ta askeri savcıya ifade verdi… İfadesinde gizli belgeleri imha ettim dedi… Ancak üç gün sonra bavulu teslim etti… Üç gün önce imha ettiyse, bavulla neyi verdi?”
Polisler ifademi alıyorlar. İfademde bu haberi bana söyleyip, bu çelişkiyi açıkla diyorlar. Ben de onlara, “İfadem 26 Ocak 2010’da değil 26 Şubat 2010’da. Haberiniz de deliliniz de yalan yanlış” diyorum. İfadenin altındaki tarihe bakıyorlar ve şok: 26 Şubat.
Hüseyin Ersöz’ün iddiaları yalan. Kronoloji yalan. Dolayısıyla iddia da yalan. Polisler ne yaptı dersiniz?
POLİSLER DELİLLERİN YALAN OLDUĞUNU SÖYLEDİ
Dava açılınca şunu gördük: 26 Ocak 2010 sorusunu 26 Şubat 2010 olarak değiştirmişler. Biz sorguya ara verdiklerinde kuşkulanıp içeri girmiştik. Ama bir sonraki sorudaki tarihi değiştirememişler. 26 Ocak olarak kalmış.
Polisler savcıya haber veriyorlar. Delilin yalan olduğunu söylüyorlar.
Savcı ne yapıyor dersiniz? Daha önceki belgelerdeki 26.01.2010 diye yazdığı yerleri, elle “1”i “2” yapıyor. Evrakları değiştiriyor, tahrif ediyor.
Dava açılınca şunu gördük. Savcı ev arama kararında yazdıkları ortaya çıkmasın diye evrakları yok etmiş. Mahkemeden, bu kararın getirilmesini, benim skandal bir iddiayla tutuklandığımın ortaya çıkmasını istedik. Tam 25 hakim reddetti, savcının dosyaya koymadığı belgenin getirilmesini.
Bir hakim kabul etti. Belgenin getirilmesini bekledik. İki celse getirilmedi. Sonra hakimi değiştirdiler, skandal ortaya çıkmasın diye. Belgenin getirilmesi kararından vazgeçtiler. Tutuklanma hikayem böyle ilginçtir.
ZİNDAŞTİ’Yİ SERBEST BIRAKAN HAKİM CEVDET ÖZCAN TUTUKLADI
Evet, o tutukladı. Hakim bana tutuklanma sevk yazısını okudu. Savcı, Hüseyin Ersöz’ün delil diye sunduğu haberi gerekçe göstermiş, ifade tarihi “26 Ocak” yazmış. Hakime, yaptıkları hatayı, tarihleri karıştırdıkları için orijinal belgeleri savcıya vermemişim gibi iftira attıklarını söyledim.
Hakime “tutuklayacaksın” emri verilmiş. Orijinal belgeleri imha ettin savcıya vermedin diye evim aranıp tutuklanmam isteniyor. Belgeler böyle hazırlanmış. Benim polis sorgumla savcılık tarihinin farklı olduğu, dolayısıyla tutuklanma gerekçemin ortadan kalktığını görünce hakim beni “kopya belgeleri” imha etmekten tutukladı. Orijinal belge diyemiyor, kopya dedi!
Haberlerin yalan ve iddiaların asılsız olduğunu anlayınca “kopya meselesi ve gizli belgeden ne kastediliyor”, bunun peşine düştük.
“Egemen Harekat Planı” diye bir plan varmış. Bu plan Yunanistan’la savaş planıymış. Ben de bu planı imha etmişim. Gizli dedikleri bu. Oysa benim ifademde “gizli” denilen belgeler darbe belgeleri. Biz bu planı görmedik, dolayısıyla çıktı da almadık.
Genelkurmaydan bir yazı geldi, “Bu planı 2008 yılında imha ettik” dediler. Bana kaynağım bavulu 2010 yılında verdi. “İki sene önce imha edilen, olmayan bir planı nasıl çalmış ve imha etmiş olabilirim?” diye sorduk. Cevap veremiyorlar.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***