YORUM | AHMET KURUCAN
Bir sokak röportajı izledim. Rastgele halka mikrofon tutan kişinin sorduğu soru şu: “Bugün seçim olsa kime oy verirsiniz?” Kimisi parti ismi söyleyerek “şu partiye bu partiye” diye kanaatini izhar ediyor kimisi de bizim ve bizim gibi ülkelerde partiler kurumsal kimlik kazanmadığı için direkt liderlerin ismini söyleyerek soruyu cevaplandırıyor. Bu cevaplar arasında “AKP’ye katiyen oy vermem, Erdoğan’a bir daha oy vermem, Erdoğan’ın karşısındaki en güçlü adaya veririm.” şeklindeki cevaplar değil de şu cevap benim çok dikkatimi çekti: “Kim dinsiz ise ona oy vereceğim?”
Şaşırdım mı? Hayır, şaşırmadım. “AKP Müslüman ise ben Müslüman değilim.” cümlesini ilk defa Hilmi Yavuz’dan duyduğum an konunun bu noktalara kadar evrileceğini tahmin etmiş ve birçok yazımda da bunu dile getirmiştim. Ama sarsıldın mı diye soracak olursanız, evet sarsıldım. Çünkü bu cevabı veren kişi daha sonra kendisinin önceki yıllarda Cuma namazlarına gittiğini ama son on yıldır Cuma namazına dahi gitmediğini anlattı. Muhabirin “Neden?” sorusuna verdiği cevap ise şuydu: “Camileri siyaset meydanı haline getirdiler. Merkezden gelen hutbelerle iktidarın borazanlığını yapıyorlar.”
Din ile haftada bir Cuma namazı kılma seviyesinde bile olsa irtibatı olan kişinin kime, hangi partiye oy vereceksiniz sorusuna “Dinsiz kim ise ona vereceğim.” diyerek düşüncesini ifade etmesi oldukça ilginç. Demek ki o zat Türkiye’nin son 20 yılına hakim olan din ve siyaset birlikteliğinden bîzâr olmuş olacak ki dini siyasete hiçbir şekilde alet etmeyecek bir arayış içinde. Haksız mı Allah aşkına?
Şimdi bu cevap benim çoktan beri kısa bir yazı ile dahi olsa yazmak ve tarihe mal etmek istediğim düşüncemi yazma fırsatı verdi. Düşüncem şu: Acaba dinin istismarı mı yoksa istiskali mi dine daha çok zarar veriyor? İstismar tam da bugün AKP rejiminin yaptığı şey. Çok tekrar ettiğim klişe sözle, “Hz. Ebu Bekir gibi konuşup Ebu Cehil gibi davranması”. Ellerinde Kur’an, dillerinde Hz. Peygamber siyaset meydanlarını geçtik, cami mihraplarında dahi hırsızlıklarını, yolsuzluklarını, yalancılıklarını, beceriksizliklerini, cinayetlerini, kaçakçılıklarını örtme girişimleri. Şehit cenazelerinde bile istismardan dur olmamaları. Daha uzatmama gerek yok sanırım.
İstiskale gelince; kendisinin inanmaması bir yana kültürel anlamda dahi olsa Türkiye halkının dinine ve dini değerlerine inanmayan, saygı duymayan, benim gibi inanmadık, düşünmedik, yaşamadıktan sonra bu topraklarda hayat hakkın sınırlı diyen zihniyet. Bin yıl sürecek deyip 28 Şubat mimarlarının yaptıklarını hatırlayın. Maziye doğru kökeni uzadıkça çok farklı örneklerin verilebileceği bir zemin bu.
Önce şunu net olarak ortaya koyalım; dini istismar edenin de dini istiskal edip hafife alanın da dinin doğru anlaşılması gibi bir derdi yok. “Dini istiskal eden insanların yok biliyoruz da istismar edenlerin de mi yok?” diye sorabilir hatta beni sorgulayabilirsiniz. Cevabım alabildiğine net; hayır yok. Olsaydı inandığı değerleri kendi hayatlarında temsil ederlerdi. Milletin alın teri ile kaçak saraylar yapmaz lüks ve şatafat içinde yaşamazlardı. Olsaydı hırsızlık, yolsuzluk yapmazlardı. Beşeri hislerine ve menfaat düşüncelerine esir olup yapanlar çıkarsa aralarından “Kızım Fatima bile olsa” diyen Nebinin beyanına göre hareket ederlerdi. Olsaydı Kur’an ile “bakara-makara” diye dalga geçen insanları büyükelçi yapmazlardı. Olsaydı “Rahmetimizi gazabımızı geçmiştir” diyen liderlerine bir kelime ile bile olsa itiraz ederlerdi. Olsaydı halka hizmet için oturdukları koltuklardan kalkmamak için yıllardır yaptıklarını yapmazlardı. Olsaydı…Devam edebilirim ama meramının net bir şekilde anlaşıldığı zannıyla burada kesiyorum.
Gelelim hangisinin dine daha çok zarar verdiği sorusuna: Bana göre dini istismar dini istiskalden daha fazla dine zarar veriyor. Çünkü istiskal söz konusu olduğunda dine inanan kişiler kendi aralarında safları sıklaştırıyor, inandıkları değerleri korumak için mücadeleye başlıyor ama istismar söz konusu olduğunda aynı tepkiyi göstermiyor. Göstermeme bir yana onların yaptıklarını hile-i şeriyye izahlarıyla, te’vil, tefsir ve terviyelerle meşrulaştırmaya çalışıyor. Ve bu konuda o kadar pervazsızlaşıyor ve o kadar arsızlaşıyorlar ki: “İktidara zarar verecekse doğruları söylemek caiz değildir.” diyebiliyorlar. Tabii halkın gözü önünde olan bu hadiseler, onların gözlerinin içine baka baka yapılan yanlışlar ve yanlışta ısrarlar insanları dinden imandan soğutuyor. Dine ve dindara karşı mesafe almak ile başlayan bu süreç nihayetinde dini inancı bütün bütün terk etmeye kadar uzanıyor.
Onun için diyorum ki “Kim dinsiz ise ona oy vereceğim.” cümlesini bu eksende bir feryat olarak ve bir protesto olarak okumak lazım. Ama feryadın ve protestonun dini bütün bütün terk noktasına gitmeyeceğine hiç kimse garanti edemez. Veysel Ayhan’ın “Kafir ama adil kral mı Müslüman ama zalim bir sultan mı” yazısını isterseniz bu gözle bir daha okuyun.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***