MHP Genel Bahçeli Devlet Bahçeli, enflasyondan ve hayat pahalılığından rahatsız olduklarını dile getirerek, “Fakat zillete düşüp fiyat artışlarından siyasi propaganda konusu çıkarmaya heves edenleri de iyi niyetli göremeyiz” dedi.
Partisinin grup toplantısında konuşan MHP lideri Bahçeli, bir kez daha bir araya gelen 6 muhalefet liderini ve yaptıkları açıklamayı hedef aldı. Bahçeli, muhalefetin; Furkan Vakfı üyelerine yönelik polis şiddetine de karşı çıkmasına yönelik açıklamasına atıfa bulunarak “Daha önceki toplantılarını 6+1 formatında yapan bu partiler, şimdi Kuytulcuları da alarak sayıyı 6+2’ye çıkarmışlardır” dedi. Bahçeli, “Bunlar hacıyatmaz gibi düşüp düşüp kalkıyorlar. 6 partinin ortak açıklamasında saçma sapan değerlendirmeye karşı biz de diyoruz ki hepinize geçmiş olsun. Yazık size, ayıp size, Türkiye’ye bu kadar mı yabancısınız? Türk milleti bunlara itibar etmeyecek 2023 yılında sandığa gömecektir” ifadesini kullandı.
Bahçeli, kamuoyu anketlerine de tepki gösterirken, “Siyasi faaliyetlerimizi yaygınlaştırıyoruz. MHP’yi itibarsızlaştırmaya, oy oranının iniş halinde olduğunu göstermeye çabalayan kim varsa 2023’te nal toplayacak, bozguna uğrayacak” diye konuştu.
Bahçeli, “Türkiye’nin 3 ana başlık altında acil ve stratejik tedbirler almasının milli bir zaruret olduğunu” dile getirirken, tarım kentleri kurulması ve çiftçinin desteklenmesi gerektiğini söyledi. Türkiye’nin kendi kendisine yetebilen bir ülke olması gerektiğini belirten Bahçeli, enerji konusunda da çeşitli adımlar atılması gerektiğini ve Türk Şeker’in fiyatlarının maliyetlere göre yeniden belirlenmesi gerektiğini söyledi.
Bahçeli’nin açıklamasından satır başları şöyle:
“MHP’nin siyaseti başkaları gibi icazetli, ipotek altında bir siyaset olarak görülemez. Milletimiz ne istiyorsa dileğimiz aynıdır. Cumhuriyetin 100. yılı olan 2023, Türkiye’nin kader ve karar yılı, tarihsel kavşağıdır. Siyasi faaliyetlerimizi yaygınlaştırıyoruz. MHP’yi itibarsızlaştırmaya, oy oranının iniş halinde olduğunu göstermeye çabalayan kim varsa 2023’te nal toplayacak, bozguna uğrayacak.
Algı operasyonları bize sökmez. Kamuoyu araştırma şirketlerinin sipariş ve yalan anketleri, doğru duvarı yıkmaya, milletin iradesine ket vurmaya yetmez. Gerçeği bilip susanlar, gerçeği bilmeden konuşanlar kadar tehlikelidir. Bir gerçek var ki o da MHP’nin kaderi milletin kaderi, varlığı Türklüğün ebedi varlığı ile bir ve aynıdır.
Aziz milletimizin iradesi üzerine kimse ambargo koyamayacak. Bizim kiralık anket şirketlerinden öğreneceğimiz bir şey yok. Biz inkarcı değiliz, dosta güven, düşmana korku varan milliyetçi ülkücü hareketiz.
…
Tüm ilçelerimizi heyetler halinde ziyaret edip, aynı heyecan ve inançla mücadelemizi sürdüreceğiz, 2023 hedeflerimizi CHS’yi, ülkemiz üzerinde oynanan oyunları aktaracağız. Yeni sistem diyeceğiz, güçlü siyaset diyeceğiz, milli destek isteyeceğiz, kutlu emanete sahip çıkacağız.
Türkiye’nin ümitsiz ve çaresiz olmadığını göstereceğiz.
Zilletin çarkı kırılacaksa, zillet kervanının önü kesilecekse, zalimlerin karanlık senaryoları yırtılıp atılacaksa bunun yegane yolu MHP ile Cumhur İttifakı’nın tavizsiz ve emsalsiz yüksek mücadelesidir.
Tüm hazırlıklarımızı yapıyoruz. İşleyen demir pas tutmaz, akan su yosun tutmaz, imanla dolu kalpler, sevdayla yoğurulmuş yürekler çağın gerisinde kalmaz, hadiselerin ardına takılmaz.
Siyasi çalışmalarımızı hayata geçiriyoruz.Geçen hafta sonu MHP’li belediye başkanları ile Antalya’da bir araya gelerek ufuk açıcı iki günlük bir toplantıyı el birliği ile yaptık. Belediye başkanlarımızın duruşları, tutumları, illerine ve ilçelerine şuurla hizmet etmeleri hem sevindirici bir gelişme hem de umut verici demokratik bir fırsat olarak bir kez daha teyit edilmiştir. Bütün belediye başkanlarımıza teşekkür ediyorum.
2023 Haziran’a kadar durmayacağız, sürekli bir adım önce olmanın gayesi ve gayretinde olacağız. Bir günümüzü boş geçirmeyeceğiz, diğeriyle eşit olmasına göz yummayacağız. Fitnecilerin tuzaklarına takılmayacağız.
Terörizmin sancıları, aşırı ideolojilerin sakatlıkları, başarısız devletlerin savrulmaları, kitlesel ve düzensiz göçlerin neden olduğu sorunlar hiçbir coğrafya ile sınırlı değildir.
Bugünkü dünya tablosunda sayıları 85 milyona ulaşan insan, sığınmacı ya da mülteci durumuna düşmüştür. Rusya Ukrayna savaşı nedeniyle Türkiye’ye sığınan Ukraynalı sayısı 65 bini bulmuştur.
Silahların konuştuğu yerde insanlık susmaktadır. Savaş demek kıtlık demektir, yokluk demektir, tehdit demektir. Elbette haklı bir bahanesi olmayan, meşru bir temele dayanmayan bir savaşın kazançlı çıkanı da olmayacaktır.
Neticesi ne olursa olsun her savaşın kaybedeni insani değerlerdir. Rusya-Ukrayna arasındaki çatışmaların küresel enerji ve emtia fiyat artışlarını nasıl tetiklediği, salgının yaraları henüz sarılmamışken hayat pahalılığını nasıl tırmandırdığı ortadadır.
Küresel gıda ihracatının neredeyse yüzde 25’i Rusya’nın tekelindedir. Bu ülke tek başına yılda 44 milyon ton buğday ihraç etmektedir. Rusya-Ukrayna’nın buğday ihracatının durdurduğunu açıklaması felaket habercisidir. Küresel ticaretin sekteye uğraması, ekonomik faaliyetlerdeki daralmalar, çatışan tarafların enerji ve gıda ithalatı yapan ülkeler için beka düzeyinde bir tehdittir.
BM gıda ve tarım örgütünün yaptığı son açıklamalarda temel gıda emtiyalarının iki büyük ihracatçısı olan Rusya ve Ukrayna’nın tarımsal faaliyetlerindeki muhtemel aksaklıkların dünyadaki açlık sorununu kamçılayacağı iddia edilmektedir, yaşanan da budur.
Türkiye’nin 3 ana başlık altında acil ve stratejik tedbirler alması milli bir zaruret olarak karşımızdadır.
Gıda güvenliğinin tam ve eksiksiz sağlanması şarttır. Sayın Cumhurbaşkanımızın hassasiyeti, açıklamaları, Tarım Bakanlığımızın adımları milletimizi rahatlatmaktadır. MHP, tarım sektörünü, Türkiye’nin var oluş mücadelesinin temel taşı olarak değerlendiriyor. Hem doyacağız, hem doyuracağız, hem kendi kendimize yeten bir ülke olacağız. Ekilebilir terim arazilerini genişletmek ve çiftçilerimizi desteklemek zorundayız. Tarım sektörünün yüksel verimlilikle, kaliteli ürün üreten, teknolojik kullanabilen, ülke insanını besleyebilen ve ihracat kapasitesi yüksek, büyümeye katkı sağlayabilen bir yapıya kavuşturulması esastır. Üretici örgütlerinin güçlendirilmesine, tarımsal işletmelerin rekabet işlerinin artırılmasına ve pazarlama ağlarının geliştirilmesine ağırlık verilmelidir. Çiftçilere sağlanacak devlet desteği, ürünün arz ve talebini dikkate alan, üreticinin yoksulluğunu ortadan kaldıran, refah artışı sağlayan, girdi maliyetlerini azaltan, üretim maliyeti ve ürün fiyatı dengesini gözeten bir anlayışla yapılandırılmalı. Yüksek verim ve kalitede, tohum, fide, fidan ve damızlık hayvan geliştirilmesi ve üretimi desteklenmeli ve dış bağımlılığa son verilmelidir. Tarımsal ürünlerin çeşitlendirilmesi, kalitenin yükseltilmesi, istihdam sağlanması, marka olarak pazarlanmasına dayalı temel yapılanma oluşturulmalıdır.
2-Bizim enerji politikamızın temel amacı şudur, enerji dış bağımlılığının azaltılarak güvenli enerji kaynaklarının oluşturulması, yerli enerji kaynaklarının verimli kullanılması, nükleer başta olmak üzere yeni enerji teknolojilerini üretecek etkinliğe ulaşılması, enerji sıkıntı yaratacak risklerin önlenmesiyle, ülkemizin kurulu gücünün enerji talebini karşılayabilecek duruma getirilmesidir. İsrail ile kurulan temaslar, bu ülkenin doğalgazının Avrupa’ya taşınmasıyla ilgili karşılıklı ve geliştirici iş birliği kararlarının açılması, Türkiye’nin enerji konusundaki dezavantajlı pozisyonu telafi edecek hamlelerden biri olarak dikkat çekiyor.
Karadenizde keşfedilen 540 milyar metreküp doğalgaz kaynağı, Doğu Akdeniz’de bulunacak yüksek rezerv miktarı ülkemizin elini ve enerjisini siyasette güçlendirecektir. Türkiye kimseye el açacak, minnet edecek bir ülke değildir.
3-Bazı mal ve hizmetlerin, bir kısım gıda ve diğer ürünlerin fiyatlarında görülen hormonlu artışlara karşı etkili önlemlerin alınması önemlidir. Ayçiçek yağından sonra şeker fiyatlarında yaşanan tırmanışların gerçekçi bir temel olmadığı gibi piyasa şartlarının esasını da yansıtmadığı açıktır. Şekerin kg fiyatının iki haftada 7 liradan 19 liraya çıkması, bunun da siyasileştirilip istismar edilmesi, pis bir kumpasın, bayat bir ekonomik operasyonun dış bağlantıyla servis edilmesinden başka bir şey değildir. Şu an şeker eksiği değil fazlası mevcuttur. Telaşa gerek yoktur. Karaborsadan nemalanan, dini imanı para olan çıkarcılardan mutlaka hesap sorulmalı, yırtık yakalarından tutulmalıdır. Bizim önerimiz Türk Şeker’in fiyatları maliyetlere göre yeniden belirlenmesi, pancar ekim kotasının aşamalı şekilde kaldırılmasıdır.
Mesele ne ayçiçek ne de şekerdeki fiyat artışlarıdır. Dün domates soğan patates patlıcan diyerek ortalığı karıştırmaya çalışanlar bugün farklı ürünlere bel bağlamışlardır. 2023’e kadar bu karanlık kampanya hız kesmeyecek anlaşılan.
Enflasyonun ve bunun sonucu olan hayat pahalılığının geldiği noktadan biz de rahatsızız fakat zillete düşüp fiyat artışlarından siyasi propaganda konusu çıkarmaya heves edenleri de iyi niyetli göremeyiz. Devletimiz ve hükümetimiz tüm meselelere hakimdir. Türkiye’nin altını oymaya, toplumsal barışını bozmaya, huzur ve istikrarını sabote etmeye kalkışan zillet korusunu uyarıyorum. Ateş olsanız cürmüzün kadar yer yakarsınız, kendinizi de ateşe vermiş olursunuz, kışkırttığınız, gölgesinde yattığınız yalan ve dedikodular ters tepecek, alayınızı rezil edecek.
Diğerimiz Putin ve Zelenski’nin görüşmelerini en kısa sürede İstanbul’da yapması… Türkiye hakem ülke olarak kalıcı barışın hadimi olduğunu bir kez daha ispat etmiştir. Biz çatışmaların son bulmasını, ateşkes rejiminin tesisini arzuluyoruz. Geçmişte orak çekiş flamasını sallayan, Rusya yanlısı olarak mangalda kül bırakmayan gedikli Marksist, Leninist ve Sosyalistler bugün bir numaralı Amerikacı kesilmişlerdir.
Rusya’nın karşısında Batı’nın sözcülüğünü yapanlar hastalıklı sömürge kalıntıları olduklarını acıklı şekilde göstermişlerdir.
İstanbul Dolmabahçe rıhtımına demirleyen ABD’nin 6’ıncı filosuna 17 Temmuz 1968’de saldıranlar ve onların izinden yürüyenler, geldiğimiz bu aşamada utanmadan, sıkılmadan, hiçbir mahcubiyet duymadan o filonun tayfası, kurşun askeri haline gelmişlerdir.
Bunların dünü mü doğruydu? Yoksa bugün yaptıkları mı doğrudur?
Bu Komünist tertipçilerin kimin hesabına kiralandığı artık nettir.
Bize göre bu namertlerin dünü de yanlıştı, bugünü de yanlıştır.
Yeri gelir Rusya yanlısı, yeri gelir ABD taraftarı olurlar, ancak Türkiye’yi ve Türk milletini hayatta ağızlarına alamazlar, almaya da efendileri izin vermez.
Batının ve batılın içimize yuvalanmış misyonerleri küresel emperyalizmin gönüllü tetikçisi, küresel cinayet ve ihanet planlarının da görevli takipçileridir.
Türkiye nerede duruyorsa, bunlar karşısında yer alır.
Türkiye ne yapıyorsa, bunlar kara çalmak için hazır kıta bekler.
Biden devşirmelerinin, emperyalizm kuklalarının, Sosyalist maskeli taşeron şarlatanların ülkemize yönelik kurulmuş tuzak, yönlendirilmiş beşinci kol faaliyeti olduğunu artık hiç kimse yok sayamaz, olmaz öyle şey diyemez.
İşte CHP bunların topal siyaset ayağıdır.
Zilletin diğer ortakları bunların motivasyon ve moral aşısıdır.
Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcutken, başka yerlerde, başka başkentlerde, zulüm projelerinin kanlı sayfalarında ikbal ve kudret arayanlar iki dünyalarını da kaybetmiş sefillerdir.
Zillet ittifakının Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşta, ABD’nin başını çektiği batı bloğuna aleni yandaşlık ve kandaşlık yapması siyasi bir tercihten daha çok sırf göze girmek, ruhsat almak, taltif beklemek üzerine şekillenmiş küstah ve köhne bir sapmadır.
Bunlara gelin Türkiye’nin hak ve çıkarlarını anlatın, savunun derseniz, önce çıkarlarına, öncelikle neyi kazanıp neyi kaybedeceklerine bakarlar, ona göre siyasi konumlarını belirlerler.
Sorarım sizlere, vatan ve millete yan bakanlara, surat asanlara, el kaldıranlara sessiz ve seyirci kalmak, onlarla işbirliği kurmak şerefli ve onurlu bir davranış mıdır?
Asla unutmayınız ki, şerefimiz kadar insanız, onurumuz kadar da ülkemize ve milletimize hizmetle yükümlüyüz.
Biz, hiç kimsenin milletine ve milliyetine bakmadan, derisinin rengine ve anasının diline odaklanmadan, ilkelerimiz ne diyorsa, inancımız neyi buyuruyorsa, Türkiye’nin tarihi ve egemenlik hakları ne gerektiriyorsa düşünce ve siyasetimizi ona göre belirliyor, ona uygun hareket ediyoruz.
Hatırlarsanız Biden başkan olmadan önce, Türkiye’deki muhalefet bloğuna destek verilmesinden, iktidarı da değiştirip Cumhurbaşkanı’nı devirmekten bahsetmişti.
Bu düşmanlık saçan ağzın demokrasiyi telaffuz etmesine, otokrat rejimlerden şikayet etmesine kim inanacak, kimler aldanacak?
Aynı ton ve içerikteki bir konuşmayı Polonya’nın başkenti Varşova’da yapmadı mı? Bu defa da Putin’i hedef tahtasına koymadı mı?
Biden, Rusya’nın Ukrayna saldırısının demokrasiyi boğazladığını iddia etmekle kalmadı, Rusya’da bir rejim değişikliği olması gerektiğine vurgu yaparak, kendi dışişleri bakanı tekzip etse de Putin’in iktidardan bile uzaklaştırılmasını söyledi.
Bizim için Putin’in iktidarda kalıp kalmaması evvelemirde Rus halkının bileceği bir konudur ve Rusya’nın kendi iç meselesidir.
Ancak Biden hem hukuktan, hem demokrasiden, hem özgürlükten söz açıp da, ülkelerin rejim ve siyasi yönetimlerinin değişmesini ne hakla, hangi yetkiyle isteyebilmektedir?
Dün Türkiye’yi hedef alan Biden’ın bugünkü hedef ülkesi Rusya’dır.
Bu şaibeli zihniyet, Ukrayna’da masum çocukların ve insanların ölümüne karşı çıkarken, Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Bosna’da, Yemen’de milyonlarca kadın, yaşlı, yetişkin ve çocuğun ölmesine geçmişte niye itiraz edemedi, neden sesini yükseltemedi?
Geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden ABD’nin eski dışişleri bakanının, üstelik bir kadın politikacının, Irak işgalinin bu ülkedeki 500 bin çocuğun ölümüne değdiğini itiraf etmesi nasıl bir vicdansızlık, nasıl bir vandallık, nasıl bir günahkarlıktır?
Okyanusun karşı kıyısından bakılınca, Türk ve Müslüman çocuklarının ölümü sıradan bir vaka olarak mı görülüyor? Bu körpe yavrular önemsiz, üzerinde durulması gereksiz bir ayrıntı halinde mi değerlendiriliyor?
Haksızlığa tepki vermezsek, ilk önce haysiyetimizi, sonra da hürriyetimizi kaybetmemiz mutlaktır.
Biz hiçbir ülkenin kategorik olarak yanında veya karşısında değiliz, olamayız, olmamalıyız.
Geçen hafta toplanan NATO Olağanüstü Liderler Zirvesi’nin sonuç bildirgesi, açıklanan görüş ve politikalar sadra şifa oldu mu?
Gelecek için güvence verdi mi?
Yapılan yorumlara baktığımızda gözümüze çarpan ilk iddia, bu zirvenin ittifakın yakın tarihinde benzeri görülmemiş bir kararlılık ve dayanışma gösterisine sahne olduğudur.
Aslında sonuç bildirgesinde beyhude vaatlerden başka dişe dokunur hiçbir şey yoktur.
Rusya’yı mümkün olan en sert ifadelerle kınadığını açıklayan NATO, Ukrayna’ya yardımın süreceğini; Macaristan, Slovakya, Romanya ve Bulgaristan’a ilave muharip birliklerin yerleştirileceğini dünya kamuoyuna duyurmuştur.
NATO zirve bildirisinde saldırganlıkla suçlanan Rusya tam üç kez ayrı ayrı kınanmıştır.
Bu ülke, önce “Ukrayna’yı işgali nedeniyle mümkün olan en kuvvetli şekilde”, daha sonra “kadınlar, çocuklar ve korunmasız durumda olan insanlar da dahil olmak üzere sivilleri hedef alan yıkıcı saldırılardan” dolayı, son olarak da “nükleer santralları tehlikeye düşürecek şekilde sivil altyapıya dönük saldırılar” nedeniyle ayrı ayrı kınanmıştır.
Bugüne kadar kınama mesajlarından başka ne yapılmıştır?
Rusya-Ukrayna savaşının devamını isteyen güç merkezleri bellidir, hepsi bilinmektedir.
ABD bu savaştan rahatsız değildir, bilakis uzamasından ve şiddet dozunun arttırılmasından yanadır.
Zira stratejik çıkarlarına ve küresel hedeflerine uygun olan budur.
Kıyılarımıza kadar yüzen serseri mayınların kimlerin tezgahı olduğu, İğne Ada’ya kadar nasıl geldiği, Türkiye’nin başına nasıl bir çorap örülmek istendiği işin özünde muamma değildir.
Geçmişin tecrübeleri göz önüne alınarak çok dikkatli, temkinli ve uyanık olmak hayati derecede mühimdir.
Yine bu savaş çerçevesinde, zayıflayan NATO ve Transatlantik bağlar yeniden güç toplamıştır.
Kanlı savaş NATO’ya yeni bir ruh katmış, kurumsal işleyişini güçlendirmiş, öldüğü söylenen beyin yeniden çalışmaya başlamıştır.
Yani ABD’nin başını çektiği NATO Rusya ile Ukrayna arasındaki şiddet ve dehşet rekabetinden kazançlı çıkmıştır.
Zaman zaman NATO’nun genel tutumuyla ters düşen Almanya hükümeti ise Rusya ile enerji ticaretinin tamamen durdurulmasının mümkün olmadığını ileri sürerek uygulanan yaptırımları kırmıştır.
Sevsek de sevmesek de, beğensek de beğenmesek de, Türkiye NATO üyesi bir ülkedir.
Aynı zamanda ve ne yazık ki, bizzat ittifak ortaklarının yaptırımına muhatap kalan da bir NATO ülkesidir.
Buna rağmen takip edilen politikalar milletimizin arzu ve beklentilerine uygun olup, Türkiye hiçbir ittifakın, hiçbir ülkenin kule nöbetçisi, sınır devriyesi, cephe ülkesi, gözü kapalı silahşoru değildir, olmayacaktır.
Biz ne Rusya’dan ne de Ukrayna’dan taviz veremeyiz.
Birisini diğerine tercih edemeyiz.
Başkent Ankara’nın tarihi vizyonuyla hareket eder, barışın, huzurun, kalıcı çözümün müdafaasını ahlak ve akıl dolu bir siyasetle, egemenlik haklarımıza halel gelmeden yaparız, bunun da hayırlı sonuçlarını Allah’ın izniyle alırız.
Zillet ittifakı partileri gündemin gerisinde kalmanın zannediyorum telaşına kapılmış olacaklardır ki, yeni bir toplantıyla günü kurtarmanın peşine düşmüşlerdir.
İkinci 28 Şubat bildirisinin toz bulutu içinde zillet ittifakı Türk polisine işkenceci diyen devasız ve edepsiz zihniyetin ev sahipliğinde, ama bu defa Atatürk posterinin duvara asıldığı bir odada, yine yuvarlak masa etrafında bir araya gelmişledir.
Daha önceki toplantılarını 6+1 formatında yapan bu partiler, şimdi Kuytulcuları da alarak sayıyı 6+2’ye çıkarmışlardır.
Masa altına saklanan sabıkalı ve suçlu sayısı böylelikle ikiye ulaşmıştır.
Bu ittifakın adı zillet olduğu kadar aynı zamanda Kuytul ittifakı olarak hafızalara kazınmıştır.
Gönül ister ki, dürüst olsunlar, mert olsunlar, HDP ile Kuytul’u da yanlarına alarak yuvarlak masanın çapını genişletsinler.
Ne var ki yapamazlar, yapmaya yürekleri yetmez.
Altı siyasi partinin ortak imzasıyla yayımlanan bildiride yine hiçbir şey yoktur.
Kılıçdaroğlu, “altımız da birbirimize benziyoruz”, derken, Allah var ya doğru bir noktaya temas etmiştir.
Bizim de dediğimiz aynısıdır.
Ancak yedekte bekleyen, masa altında sıkışıp kalan siyasi bölücülerle münafık soytarı Kuytulu da ihmal etmemesi tavsiye ve temennimizdir.
Zillet ittifakı partilerinin ortak açıklaması evlere şenlik, trajikomiktir.
Altına imza attıkları metnin bir akıl tutulmasına, vahim bir çarpıklığa ve baştan ayağa tutarsızlığa çanak tuttuğu hakikaten belgelenmiştir.
Dünya, Türkiye’nin dış politikadaki stratejik ve mukayeseli yükselişini konuşuyorken, bu zillet ittifakı anlaşılan gelişmeleri tribünden izlemekten, gerçekleri itiraf ve ifadeden aciz ve mahrum kalmıştır.
Rusya ile Ukrayna arasındaki krizin, akılcı, tutarlı ve ülkemizin orta ve uzun vadeli stratejik menfaatlerini dikkate alan bir dış politikanın önemini bir kere daha gösterdiğini iddia etmişler ve yüz kızartıcı bir yanlışın faili olmuşlardır.
Bunlar hacıyatmaz gibi, düşüp düşüp kalkıyorlar.
Ne dediklerini kendileri de bilmiyorlar.
Derslerine çalışmıyorlar, densizliklerine aldırmıyorlar.
Altı partinin ortak açıklamasında yer bulan bu saçma sapan değerlendirmeye karşı biz de diyoruz ki, hepinize geçmiş olsun, bu yakalandığınız illet hastalık gözünüzü perdelediği gibi, vicdanınızı da pençelemiştir.
Yazık size, ayıp size, Türkiye’ye bu kadar mı yabancısınız?
Bu zilletin kendine hayrı yoktur, ülkemize hayrı nasıl dokunacaktır?
Bunların cüretleri cehaletlerinin eseridir.
Kemal Kılıçdaroğlu, sözde darbe davalarının sanıklarını tekrar yargılamaktan bahseden selamsız Babacan’ın yüzüne nasıl bakabilmiştir?
Buna karşılık cevabı ne olmuştur?
Sayın Kılıçdaroğlu, “burunlarından fitil fitil getireceğiz” haykırışını, bu selamsızın gözünün içine baka baka söyle de sözünün arkasında mısın değil misin öğrenelim.
Haydi yap da görelim. Yüreğin varsa konuş da gerçek düşünceni bilelim.
Birbirlerinin kuyusunu kazan bu ittifakın Türkiye’nin geleceğinde bırakınız söz sahibi olmasını, bunun konuşulması dahi akla ve mantığa bühtandır.
Türk milleti bunlara müsaade etmeyecek, 2023 yılının Haziran ayında sandığa gömecektir.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***