HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY
Rusya’nın; Ukrayna’nın doğusunda ayrılıkçıların Donbas bölgesinde ilan ettiği iki cumhuriyetin bağımsızlığını tanıması ve buraya askeri güç göndermesinden sonra Türkiye’de “Rusya konusu” yeniden tartışılmaya başlandı.
Ruslar, bölgelerinde güç kazanmaya başladıktan sonra, Akdeniz’in kapısı olarak gördükleri Osmanlı ile 16. yüzyıldan itibaren pek çok savaşa girdi. İlk olarak II. Selim zamanında 1568-1671 yıllarında yaşanan Astrahan Seferi’nde karşı karşıya gelindi. Bu savaş, Rusların açık bir zaferiyle sonuçlandı.
Taraflar, 1918’e kadar 13 kez karşı karşıya geldiler. Savaşlarda zafere giden taraf, 3’ü hariç hep Rusya oldu. Osmanlı’nın Batılı müttefikleriyle yaptığı (1853-1856) Kırım Savaşı’nı bir kenara bırakırsak Ruslara karşı kazanılan son savaş 1735-1739 Osmanlı-Rus-Avusturya savaşıydı.
Bu savaşlarda Osmanlı çok asker ve toprak kaybetti. Ancak Osmanlı, hiçbirinde eskilerin “93 Harbi” dedikleri 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşındaki kadar açık bir hezimete ve aşağılanmaya uğramadı.
Esasında bu savaşın sonuçları kadar yürütülme süreci de yürek acıtır. 23 Nisan 1877’de II. Abdülhamit, Sadrazam Ethem Paşa’yı huzura çağırır ve şunları söyler:
“Rusya Çarlığı ile barışı korumak için elimizden geleni yaptık. Fakat çabalarımız sonuçsuz kaldı. Vatanın korunması ve devletin kırılmak istenen onurunu korumak amacıyla savaşa mecburuz. Durumu bütün yönleriyle yarın Meclis-i Mebusan’da açıklayınız. Düşman kuvvetli ve hazırlıklı. Elden gelen her tedbirin alınması, Allah ve tarih huzurunda borcumuzdur.” [1]
Rus Çarı II. Aleksandr, Osmanlı devletinin 1827 Edirne Anlaşmasına uymadığını, ülkesinin doğal haklarına saygı göstermediğini, egemenliği altındaki Slavları yok ettiğini, onların can ve mal güvenliklerini yok saydıklarını gerekçe göstererek savaş başlattı.
Ruslar, hem Kafkas cephesinden hem de Balkanlar’dan saldırıya geçti. Başlangıçta iki tarafta da Rusları durduracak savunmalar yapıldı. Doğu cephesinde Gazi Ahmet Muhtar Paşa, Rusları durdurduğu gibi onlara büyük kayıplar da verdirdi.
Ancak, bu sırada Ahmet Muhtar Paşa’nın zaferden sonra İstanbul’a gelip iyileştiği belirtilen eski padişah V. Murat’ı yeniden tahta geçireceği yolunda Yıldız Sarayı’na jurnalde bulunuldu.
Amcası Sultan Abdülaziz’in, tahttan indirilip öldürülmesi, ağabeyi Murat’ın hal edilip hapsedilmesinin korkusunu taşıyan II. Abdülhamid, benzeri bir olayın kendi başına geleceğinden korkuyordu. Bundan dolayı, ülkeyi baskı ve sansürle yönetme yolunu seçmişti.
Yapılan jurnalden sonra Gazi Ahmet Muhtar Paşa, “onurlandırılarak” cepheden merkeze alındı. Ardından da İstanbul’a dönmemek üzere (17 yıl) Mısır’a gönderildi. Bu hamle sonrasında Doğu cephesi çöktü.
Ruslar Kars, Ardahan, Artvin ve Batum’u alarak Erzurum’a kadar geldi. Ancak, sansür sayesinde İstanbul, Rusların Erzurum’a kadar işgal edildiğini yıllar sonra II. Meşrutiyet’le birlikte öğrenebildi.
Benzeri bir durum da Batı cephesinde yaşandı. Rus ordularının Balkanlar’da saldıracağı tek yer Osmanlı hakimiyetinde olan Romanya’daki Siret (Sava) nehriydi. Burada savunma hattı oluşturulup önemli bir direniş sağlandı. Sırbistan ve Karadağ’da isyancılar bastırıldı.
Başta Osmanlı’nın yanında olan Romanya Kralı I. Carol, bir süre sonra Rusların tarafına geçti. Osmanlı bu kez savunma hattını bugün Bulgaristan sınırları içerisinde yer alan Plevne’de kurdu.
Vidin’deki Osmanlı kuvvetlerinin komutanı Osman Nuri Paşa, askerin konuşlandırılması ve savunma hatlarının oluşturulmasında isabetli tercihler yaptı. Bunlar arasında Plevne savunması önemli bir yer tuttu. “Plevne Savunması” diye tek bir savaş bilinse de aslında aynı yerde yapılan üç muharebe söz konusu. Birinci ve ikinci muharebelerde Ruslar 11 bin, Osmanlı 3 bin kayıp verdi. [2]
Bunun üzerine Padişah II. Abdülhamid, Osman Paşa’ya çeşitli hediyeler gönderdi ve gazilik unvanı verdi.
Osman Paşa’nın destanlaşan savunması bu üçüncü muharebedeydi. Rusların kaleyi kuşatacağı ve hareket kabiliyetinin kalmayacağı Yıldız Sarayı’na rapor edilse de II. Abdülhamid kaleden çıkılmaması emrini verdi.
Osman Paşa, 145 gün boyunca kendisinden çok kalabalık Rus ordularına karşı, büyük bir savunma yaptı. Bu sırada Rus ve Rumen birliklerinin ortaklaşa yaptığı 3 taarruzu başarıyla püskürttü.
Ancak, merkezden gönderileceği söylenen gıda ve mühimmat bir türlü ulaştırılamadı. Merkezden yardım alamayan Osman Paşa, sonunda yarma/huruç harekatına kalkıştı. Çok güçlü kuşatma hattını yaramadı ve yaralandı. Sonuçta birlikleriyle teslim olmak zorunda kaldı.
Grandük Nikola kumandasındaki Rus ordularının önünde bir engel kalmamıştı. Böylelikle Balkanların haritası bir daha eskisine dönmemek üzerine değişmeye başladı. Bölgede iki bağımsız iki de özerk devlet kuruldu. Ruslar da bu tarihten itibaren kendini Balkanların hamisi olarak gördü.
RUS ORDUSU AYASTEFANOS/YEŞİLKÖY’DE
Rus orduları 10 ay, 12 gün sonunda İstanbul’un giriş kapısı Yeşilköy’e dayandı. Ruslar, Edirne’yi geçtikten sonra başkent İstanbul’un boşaltılması gündeme geldi. Ancak her şey o kadar hızlı gelişti ki hiçbir adım atılamadı.
Ruslarla önce 31 Ocak 1878’de Edirne’de mütareke imzalandı. Rus güçleri, İstanbul kapılarına dayanıp Yeşilköy/Ayastefanos’a ulaştı. Rus ordularının kumandanı Grandük Nikola, Yeşilköy sahilindeki ünlü Villa Neriman’a yerleşti. Rusların “Büyük Petro” Osmanlı’nınsa “Deli Petro” dedikleri Rus Çarının “sıcak denizlere inme” hayali gerçekleşmek üzereydi.
II. Abdülhamid barış anlaşmasının bir an önce imzalanmasını istiyordu. Görüşmeleri yürütmek üzere, daha önce V. Murad’a yakınlığından dolayı İstanbul’dan uzaklaştırdığı önemli diplomat Sadullah Paşa’yı Berlin’den İstanbul’a çağırdı. Hariciye Nazırı Esad Saffet Paşa’nın yanına ikinci murahhas yaptı.
Sadullah Paşa, Yeşilköy’e kadar gelip burada barış görüşmelerini yürüttü, ancak girişi yasak olduğu için İstanbul’u görmeden tekrar Avrupa’ya döndü. Viyana elçiliği sırasında da intihar etti.
Sadullah Paşa ile uzun yıllar çalışan Dahiliye Nazırı Said Efendi’nin oğlu Mehmet Galip Bey, “Sadullah Paşa Yahud Mezardan Nida” adlı kitapta Sadullah Paşa’nın notlarını 1909’da kitaplaştırdı.
Sadullah Paşa’nın aktardığına göre Padişah, Rusların ani bir harekatla İstanbul’u işgal edeceğinden çekiniyor ve bir an önce barış anlaşmasının imzalanmasını istiyordu. Anlaşma şartlarının çok ağır olmasına rağmen imzalanma yoluna gidilmesinin bir başka sebebi daha vardı.
Bu karara varılmasında, merkeze çekilen Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın gizlice gönderdiği haberin de etkisi vardı:
“Bu hattaki askerin elinde bulunan silahlara mermileri uymaz. Yanlışlıkla başka cepheye gönderilecek mermiler bunlara verilmiş. Hiç birisinin tek bir kurşun atma imkanı bulunmuyor. Aman bir hata yapılıp savaşa devam kararı verilmesin. Sonuç felaket olur.” (3)
Saffet Paşa, bu bilgileri ağlayarak anlatır. Rus Orduları komutanı Grandük Nikola, birkaç gün oyalanmaya çalışıldıktan sonra çok ağır şartlar öngören bu anlaşma 3 Mart 1978’de imzalandı. Rus tarafına Kont Nikolai İgnatiev, general Aleksandr Nelidov ile Türk tarafında ise Sadullah Paşa ve Safvet Mehmet Paşa imza attı.
Ancak, Sadullah Paşa hatıratında Rusların, Ayastefanos’taki Osmanlı heyetinin Yıldız Sarayı ile telgraf yazışmalarının şifrelerini kırdığını ve bütün bilgileri elde ettiklerini anlatıyor. Telgraf hatlarını ele geçiren Ruslar, böylelikle bütün gizli yazışmaların hepsine ulaşıyorlar. (Benzeri bir olay daha sonra Lozan görüşmeleri sırasında yaşanacaktı.)
Ayastefanos Anlaşması ağır hükümler öngörüyordu:
1-Bosna-Hersek iç işlerinde tamamen bağımsız olacak.
2-Romanya, Sırbistan ve Karadağ’ın sınırları genişletilecek ve tam bağımsızlık verilecek.
3-Batı’da büyük bir Bulgaristan Prensliği kurulacak ve bu krallığın sınırları Trakya’dan Arnavutluk’a, Tuna’dan Ege’ye kadar varacak. Bulgaristan asilleri tarafından yeni Bulgar Anayasası hazırlanacak.
4-Osmanlı Devleti savaş tazminatı olarak Rusya’ya 300 milyon ruble (245 milyon Osmanlı altını) ödeyecek. Ardahan, Artvin, Kars, Doğubayazıt, Eleşkirt ve Batum tazminat bedeli olarak Rusya’ya bırakılacak.
5-Teselya, Yunanistan’a teslim edilecek.
6-Boğazlar Savaş ve barış zamanında tüm gemilere açık olacak.
7-Ermenistan ve Girit’te ıslahatlar yapılacak.
ANLAŞMAYA BATILILAR KARŞI ÇIKTI
Ruslar’ın Balkanlar’ın hakimi konumuna gelmesi, Batılı ülkeleri telaşlandırdı. Önce İngiltere harekete geçti. Bu anlaşma şartlarının hafifletilmesi ve nelerin yapılması gerekenleri Osmanlı tarafına iletti.
Bunun üzerine 4 Haziran 1878’de İngiltere ile Kıbrıs Anlaşması imzalandı. Anlaşmaya göre, Kıbrıs’ın yönetimi emanet olarak İngiltere’ye bırakılacak, bunun karşılığında Berlin Konferansı toplanarak Ruslara geri adım attırılacaktı.
1571’de II. Selim döneminde alınan Kıbrıs adası 306 yıl sonra fiilen Osmanlı’nın elinden çıkmış oldu. Berlin Anlaşması adıyla yeni bir anlaşma imzalandı.
RUS ANITI DİKİLMESİ ANLAŞMAYA NASIL GİRDİ?
NOT: Aslında bugün Ayastefanos Rus Anıtını anlatacaktım. Ancak, anıtın hangi şartlar altında dikildiğini anlatmam gerektiğini düşündüm. Yeşilköy’e Ayastefanos Rus Anıtının dikilmesini ve sonra yıkılması konusunu bir sonraki yazıda devam edeceğim.
_________________________
[1] Mir’at-ı Hakikat, cilt I, sayfa 104
[2] Kafkas savaş alanları, Allen and Muratoff, s. 546.
[3] Sadullah Paşa Yahud Mezardan Nida, Mehmed Galib Bey, Dergah Yayınları
[4] Örtülü Tarihimiz, Cemal Kutay, cilt I, sayfa 285
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***