HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, Abdullah Öcalan üzerindeki tecride değinerek, “Sayın Öcalan’ın topluma söyleyeceği çok fazla sözü ve ifade edeceği çok fazla düşüncesi var. O nedenle bu tecridin bir an önce kaldırılması ve görüşmelerin yapılması gerekiyor” dedi.
HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, patisinin İstanbul İl Örgütü’nde düzenlediği haftalık basın toplantısında kadın gündemine dair değerlendirmelerde bulundu.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 15 Şubat’ta yakalanışının 23’üncü yılına yaklaşırken her geçen gün tecridin biraz daha derinleştirildiğini ifade eden Başaran, “23 yıldır Sayın Öcalan üzerinde dönem dönem avukat, aile ve heyet görüşmesi yapılsa da mutlak tecrit devam ediyor” dedi. Başaran, son birkaç ayda yaşatılan tecridin bu 23 yılı aşan nitelikte olduğunu kaydetti. Başaran, “En son 24 Mart’ta Sayın Öcalan ile ailesinin yaptığı kısa bir telefon görüşmesi gerçekleşti. 24 Mart’tan bu yana Sayın Öcalan ile herhangi bir iletişim kurulamadı. Bunun hukuken değerlendirmesini yaptık, İmralı’ya özel bir infaz rejiminin uygulandığını ve bunun gittikçe cezaevlerinde bir yöntem ve uygulamaya çevrildiğini ifade ettik. Sayın Öcalan üzerindeki tecridi sadece hukuk ve yasalarla tanımak eksiktir. Bu tecridin özellikle son süreçte AKP-MHP ittifakı sürecinde derinleştirilmesi Kürt sorununa yaklaşımın bir göstergesidir” ifadelerini kullandı.
‘TOPLUMA SÖYLEYECEĞİ ÇOK ŞEY VAR’
Tecrit derinleştikçe çatışma ve savaş siyasetinin derinleştirildiğine işaret eden Başaran, toplumun kutuplaştırıldığını, bütün bütçenin savaşa aktarılmasıyla toplumun yoksullaştığını, militarizmin cinsiyetçilikle örgütlendirilmesi ve kadına yönelik şiddetin ve cinayetlerin yaygınlaştırıldığının altını çizdi. 23’üncü yılında bir kez daha sesleniyoruz diyen Başaran sözlerini şöyle sürdürdü: “İmralı’daki tecrit politikasına bir an önce son verilmelidir. İktidar, son süreçte Sayın Öcalan üzerinden birtakım manipülasyonlar gerçekleştirmeye çalışıyor. Tekrar ifade ediyoruz, Sayın Öcalan’ın topluma söyleyeceği çok fazla sözü ve ifade edeceği çok fazla düşüncesi var. O yüzden bu tecridin bir an önce kaldırılması ve görüşmelerin yapılması gerekiyor.”
HASTA TUTUKLULAR
Tecridin cezaevlerinde vücut bulduğunu belirten Başaran, pandemiyle beraber cezaevlerinde zaten var olan zor koşulların daha da zorlaştırıldığını ve tecridin derinleştiğini kaydetti. Mart 2019’dan bu yana hücrelerinde koğuşları haricinde hiç bir tutsakla görüşmelerine izin verilmediğine dikkat çeken Başaran, “Son infaz değişikliğiyle birlikte kitap yasakları ve özellikle muhalif basının infazlarının yakılması uygulamalarıyla karşı karşıya kalınıyor. Şuanda 600’e yakın ağır, toplam bin 600 hasta tutsak tutuluyor. Sadece 2021 yılı içinde 7’si infazı ertelendikten hemen sonra dört duvar arasında yaşamını yitirdi. İktidar ısrarlı bir biçimde hasta tutsaklarla ilgili adım atmama eğilimi içinde” dedi.
KADIN KATLİAMLARI KIRIM BOYUTUNA ULAŞTI
Cezaevlerinde kadınların mücadele ettikleri için rehin tutulduğunu, kadın katliamlarının hız kesmeden devam ettiğini vurgulayan Başaran, sadece 2022 ocak ayı içerisinde 26 kadının erkek şiddetiyle katledildiğini, 28 kadının ise intihar süsü verilerek şüpheli bir biçimde yaşamını yitirdiğini kaydetti. Kadın katliamlarının kırım boyutuna ulaştığına vurgu yapan Başaran, “İktidar bunları önleyeceğine erkekleri teşvik eden, cinsiyetçiliği körükleyen yaklaşımından vazgeçmelidir. Erkeklerin son süreçte kadın cinayetlerini örtbas etme yöntemleri şüpheli ölümler, intihar süsü verilen ölümler. Sadece 2021 içerisinde 217 kadın şüpheli bir biçimde yaşamını yitirmiş. Kadınlar yüksek yerlerden, evlerin balkonlarından, pencerelerinden düşerek ya da itilerek yaşamlarını yitirmiş” ifadelerinde bulundu.
ŞÜPHELİ ÖLÜMLERE İNTİHAR SÜSÜ VERİLİYOR
Konya’da 20 yaşındaki Melike Şahin Kadir Yalagöz’e ait evin 4’üncü katından düşerek hayatını kaybettiğini hatırlatan Başaran, Antep’te 22 yaşındaki Adile Kılınç’ın yine yüksekten düşerek yaşamını yitirdiğini söyledi. Başaran, şüpheli kadın ölümlerine ilişkin şunları söyledi: “İstanbul’da 30 yaşındaki Kübra Ece yine bir binadan düşerek yaşamını yitirdi. O esnada evde 7 kişi gözaltına alındı. Kırıkkale’de 45 yaşındaki iki çocuk annesi Hayriye Ulusu bir aracın bagajında yaşamını yitirmiş bir şekilde bulundu. Bu cinayetler gerçekleşirken tabii ki iktidar bu şüpheli ölümlere intihar süsü veren erkeklerin yanında yer almaktan vazgeçmedi. Çünkü bunlar tesadüf değil, bunlar olağan değil. Şule Çet, Duygu Delen yanlarında erkekler varken ne tesadüftür ki ‘düşerek’ yaşamlarını yitirdi. Şule Çet 2018’de Ankara’daki bir plazanın 28’inci katından düşerek şüpheli bir biçimde yaşamını yitirdi. Sanıklardan Çağatay Aksoy ve Berk Akand tutuklandı. Daha sonra erkekleri aklayan yargı tarafından bu 2 kişi serbest bırakıldı. Ancak Şule’nin katledilmesini şüpheli gören ve bunu bilen kadınlar ses yükseltti, mücadele ettiler ve bu erkekler tutuklanmak zorunda kaldı. Ama kadınların mücadelesi olmasa bu erkekler intihar savunması yapacaktı, erkek yargı da bunu destekleyen bir biçimde erkekleri aklayacaktı.”
KADINLAR MÜCADELE EDİYOR
Yargının kadın mücadelesi söz konusu olduğunda eril kararlar vermekten geri durmadığının altını çizen Başaran, “ ‘İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz’ dedikleri için İranlı 4 mülteci sınır dışı edilmek isteniyor. Sadece İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmedikleri için İranlı mültecilere ‘Bu ülkede yaşayamazsınız’ diyorlar. ‘Kadın mücadelesinin yanında yer alırsanız, bu sınırlar içinde sizi yaşatmayız, İran’da yaşam tehlikeniz olmasına rağmen sizi iade ederiz’ dedi iktidar. İktidara sesleniyoruz; kadın mücadelesini yürütenleri cezaevlerinde hapsediyorsunuz, bunun karşısında kadınlar cezaevinde mücadele ediyor. Kadınları sınır dışı ediyorsunuz ama şunu net olarak bilin ki, sizin erkek zihniyetinizi biz bu sınırların dışına çıkaracağız. Sizin bu erkek zihniyetiniz, karşısında büyük bir kadın gücü bulacak. Şüpheli ölüm diye erkekleri aklamanıza, kadın cinayetlerini meşrulaştırmanıza izin vermeyeceğiz. Yine kazanımlarımızı gasp etmenize izin vermeyeceğiz. Bunu da buradan bir kez daha söylemiş olalım” diye belirtti.
YÜZDE 7’Sİ NAKA ALABİLİYOR
İstanbul Sözleşmesi’nin erkeklerin talebiyle geri çekildiğini aktaran Başaran, nafaka hakkının hedeflenmesine dair “Yoksulluk nafakası talebi olan dosyaların yüzde 82.9’unda kadınlar şiddete uğradığı için evlilik birliğini sona erdirmek ve evlilik birliğinde verdikleri emeğin karşılığı olarak nafaka istiyorlar. Boşanma davalarında kadınların yüzde 45’i herhangi bir gelire sahip değil. Yoksulluk nafakasının tüm dosyalardaki oranlarına baktığımızda yüzde 7’si yani boşanan kadınların sadece ama sadece yüzde 7’si resmiyette nafaka alıyor. Ama bunun fiiliyata çok daha az olduğunu biliyoruz. Bu nafaka ortalaması ne kadar biliyor musunuz? Sadece 287 TL. İktidar ne yapıyor? Magazinsel örnekler üzerinden algı yaratıyor. Sanki kadınlar nafaka almak için boşanıyorlar gibi bir algı yaratıyor. Sanki kadınlar yaşamları boyunca nafaka alıyor ve bundan zenginleşiyorlarmış gibi bir algı oluşturuluyor. Erkekleri mağdur göstererek bu mağduriyet üzerinden de 6’ncı yargı paketiyle nafaka düzenlemesini değiştirmeye çalışıyorlar” dedi.
KRİZİN FATURASINI KADINLAR ÖDÜYOR
Kadın yoksulluğun giderek derinleştiğini Türkiye’nin de büyük bir ekonomik krizin içinde olduğunu kaydeden Başaran, iktidarın yanlış politikaları ve tercihleri sonucunun faturanın halka kesildiğini ifade etti. Halkın her gün doğalgaz, elektrik faturalarının yanı sıra marketten, pazardan, bakkaldan boş döndüğünü dile getiren Başaran, “Bu yoksulluk bütün toplumu etkileyen bir mesele. Ekonomik krizin bütün topluma büyük bir etkisi olduğunu biliyoruz. Yoksulluğun kadınlaştığı bir süreçte ekonomik krizin en büyük faturasını da kadınlar ödüyor. En büyük yoksulluğu kadınlar yaşıyor” ifadelerini kullandı.
MÜCADELEYİ ORTAKLAŞTIRACAĞIZ
8 Mart’ta giderken daha çok kadınla bir araya gelerek, mücadeleyi daha da ortaklaştırmayı hedeflediklerini söyleyen Başaran, erkek egemen zihniyetin karşısında kadın direnişini, mücadelesini ve ittifakını büyütmeye devam edeceklerini söyledi. Başaran, “Bu iktidarı gönderen kadınlar olacak; yarattığı yoksullukla gönderecek bu iktidarı kadınlar. Yarattığı şiddetle beraber gönderecek bu iktidarı kadınlar. Yarattığı nefretle birlikte gönderecek bu iktidarı kadınlar. Bizler yeni yaşamı ve ittifakımızla 8 Mart’ta oluştuğumuz renklerimiz, birlikteliğimiz de, 25 Kasım’da yükselttiğimiz çığlıklarımız, zılgıtlarımız ve sesimizle bu ülkede yeni yaşamı kuracağız. Bu iktidardan beklentimiz yok, ama kadınlardan ve kendimizden beklentimiz var. Bir araya gelelim daha çok örgütlenelim, örgütlendikçe emeğimizi bedenimizi ve haklarımızı savunalım. Bütün kadınları ve halkımızı selamlıyorum” dedi.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***