Rusya Ukrayna’yı işgal edecek mi? Son haftaların popüler tartışma konusu bu. Bu soruya tarihten güncele kimi notlar düşerek bir yanıt bulmaya çalışalım.
Ukrayna, Sovyet Cumhuriyetlerinin en imtiyazlısıydı. Tıpkı diğer Sovyet Cumhuriyetleri gibi, Ukrayna’nın da ulusal kültürü, ulusal dili Sovyet sistemince korunmakta ve geliştirilmekteydi; Ukrayna SSC’in kendi bayrağı, anayasası, bakanlar kurulu, başkenti, komünist partisi vardı (Rusya SFSC’nin müstakil bir komünist partisi yoktu). Ama özellikle (Belarus SSC ile birlikte) Nazi işgalinin en ağır yükünü çektiği ve muazzam bir yıkıma uğradığı İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Ukrayna SSC, Sovyet sistemi içinde daha ayrıcalıklı bir yer edindi.
Ukrayna’nın artık kendi Kızıl Ordusu da vardı. Dahası, Stalin tarafından Ukrayna SSC’nin BM’ye üye kabul edilmesi de önerilmişti (İngiltere ve ABD bunu kabul etmediler). Keza 1945’te Belarus ve Ukrayna SSC’nin toprakları da genişledi (Polonya’nın gasp ettiği kimi bölgeleri geri almış oldular). Örneğin bugün Ukrayna aşırı sağ muhalefetinin kaleleri olan Lviv ve Ternipol 1945’te Ukrayna’ya dâhil edildi. Bu da yetmedi, SSCB Devlet Komitesi, 1960’te Kırım Yarımadasını “sosyalıst cumhuriyetler arasındaki kardeşlik” çerçevesinde Rusya SFSC’den alarak Ukrayna SSC’ye “verdi.”
Sosyalist inşanın ilerletilmesi, coğrafi yakınlık gibi resmi gerekçelerin yanı sıra, bu hediyenin temel sebeplerinden birisi Hruşçov’un köylü/kolhoz yanlısı politikalarıydı (Ukrayna Sovyet tarımının merkeziydi). Nihayet, SSCB’nin (halkların 1991 referandumunda sergilediği iradeye aykırı bir biçimde) dağıtılmasına yönelik o yasadışı kararı alan üç Sovyet cumhuriyetinden biri Ukrayna SSC idi (diğerleri Belarus SSC ve Rusya SFSC).
Yeltsin liderliğindeki Rus kapitalist kliği SSCB’yi dağıtırken, eski Sovyet cumhuriyetleri sınırları yeni devletlerin sınırı olarak kabul edildi. Böyle olunca oldukça yoğun bir Rus nüfus da Ukrayna vatandaşı oluverdi. Özellikle ülkenin doğu bölgelerinde (Harkov, Donetsk, Luhansk, Mariupol, Kırım Yarımadası, ayrıca liman kenti Odessa) Rus nüfus çoğunluktaydı. Ukrayna devleti ve Rusya Federasyonu bu durumu 2010’lara kadar bir biçimde dengede götürmeyi başardılar. Ukrayna devleti, Avrupa-ABD bloğunun eski Doğu Bloku ülkelerinde izledikleri NATO’laştırma siyasetine bağlı olarak, Ukrayna’da da kesif bir Rus düşmanlığı işlenmeye başladı. Bu siyaseti güden neo-Nazi partileri özellikle Almanya tarafından desteklendi. Sovyetler Birliği dönemine dair bir felaket anlatısı yeni resmi tarih görüşü olarak benimsendi. Örneğin tarımda kolektifleştirme (kolhozların kuruluşu) döneminde SSCB genelinde yaşanan kıtlıkların Ukrayna’da cereyan eden bölümü, “Holodomor” adı altında Ukrayna milletine yönelik bir “soykırım” olarak ilan edildi! Sovyet geçmişine ve mirasına yönelik her türlü anıt/sembol aşırı sağ ve neo-Nazi grupların saldırısına uğradı. 1941-1944 arasındaki Nazi işgali dönemi yüceltildi. Bu dönemde Nazilerle işbirliği yapan Bandera “ulusal kahraman” ilan edildi.
Diğer yandan, Doğu Ukrayna’da ise Rus nüfus Sovyet geçmişine özlem duymakta, Rusya-Ukrayna birlikteliğini talep etmekteydi. Bu amaçla, bu bölgelerde yaşayan insanlar genellikle Ukrayna Komünist Partisi’ne oy veriyordu. Bu partinin kimi seçimlerde yüzde 22’ye kadar varan oy oranları aslında Ukrayna’daki ulusal bölünmeyi yansıtıyordu.
2013 yılında Ukrayna Devlet Başkanı Vuktor Yanukoviç’in Rusya’ya meyletmesi ve Avrupa Birliği ile anlaşmaları bozması neticesinde Kiev’in ana meydanında gösteriler başlardı. “Meydan” protestolarını başlatanlar Avrupa Birlikçi liberal gençlerdi. Ama bu eylemler hızla neo-Nazi milis gruplarının kontrolüne girdi. Neticede Yanokoviç, göstericilerle anlaşmak istediği halde, silahlı neo-Nazi gruplarınca devrildi. 2014 yılında gerçekleşen bu darbe ile iktidar, “Ruslara, Yahudilere ve Komünistlere Ölüm!” sloganları atan neo-Nazi milis gruplarını denetimine geçti. Rusça resmi diller arasından çıkarıldı. Darbeci yönetimin ilk işlerinden birisi Ukrayna Komünist Partisi’ni yasaklamak, komünizmi de suç ilan etmek oldu.
Ancak bu kez Ukrayna’da kendilerini ezilen ulus konumunda bulan Rus nüfus arasında büyük bir huzursuzluk baş gösterdi. Doğu Ukrayna’da “Anti-Meydan” gösterileri başladı. Bu gösteriler de ayaklanmaya dönüştü. Odessa ve Mariupol’da halk hareketleri katliamlarla bastırılırken Donetsk ve Luhansk kentlerinde yönetim, Ukraynalı Rusların oluşturduğu milislerin eline geçti.
Neredeyse eşzamanlı olarak, Rus ordusu planlı bir harekatla Kırım Yarımadası’nı ele geçirdi. Burada yapılan referandum ile ‘Kırım Cumhuriyeti’, Rusya Federasyonu’na katıldı. Tatarlar dışında neredeyse tüm nüfusu Rus olan ve Rusya’nın Slvastopol deniz üssünü barındıran bu yarımadada kontrol zaten hiçbir zaman tam anlamıyla Ukrayna ordusuna geçmemişti.
Donetsk ve Luhansk eyaletlerindeki (Donbas havzasındaki) gelişmeler, Kırım’dakilerin aksine, önceden hazırlanmamıştı. Ne var ki Rusya bu gelişmelerden kendi yararına faydalanmasını bildi. Hızla bu bölgelere gayri-resmi askeri güçler sevk ederek, ayrıca isyancı bölgelerin dış dünyayla temasına olanak sağlayarak Donetsk-Luhansk’ta ilan edilen “halk cumhuriyetlerinin” yaşamasını sağladı. On binlerce kişi bu iç savaşta can verdi. Nihayet Minsk Anlaşmaları bu kanlı çatışmaya son verdi. Bu anlaşmalara göre; çatışmaları Ukrayna devletine yaşanan bu çatışmayı “siyasi yoldan çözme” görevini yüklüyordu. Ancak Ukrayna devleti bu anlaşmaları uygulamadı.
Siyasi çözüme yanaşmadı. Özellikle Biden’in ABD Başkanı seçilmesiyle açılan politik konjoktürü değerlendirerek, Donbas bölgesine askeri bir operasyon planladı. Böylece meseleyi askeri yoldan çözmeye niyet etti. Ancak bu aynı zamanda 2014 darbesiyle kurulan rejimin kalıcılaşması, Rus nüfusun Ukrayna’da ezilen ulus konumuna düşmesi ve Ukrayna’nın tamamen Batı’yla entegrasyonu anlamına geleceği için Rusya bu seçeneği kabul etmedi. Ukrayna sınırına asker yığarak Ukrayna’yı caydırdı.
Bu kez Ukrayna yönetimi, aynı planı NATO üyeliğine başvurarak gerçekleştirmeye çalıştı. Ukrayna eğer NATO üyesi olabilirse, Donbas’ı ve hatta Kırım’ı NATO’nun sorunu haline getirebilecekti. Bu kez Rusya, yine sınıra asker yığarak ABD’ye Ukrayna’yı NATO’ya almayacaklarına dair bir taahhüt vermeyi dayattı. Ayrıca Duma, Donetsk ve Luhansk “Halk Cumhuriyetlerini” resmen tanımaya yönelik bir tasarıyı gündemine aldı.
Eski Sovyet coğrafyasında, Moldova’daki “Transdinyester Sosyalist Cumhuriyeti”, Gürcistan’daki Abhazya ve Güney Osetya gibi bu türden bir çok bölge mevcuttur. Rusya’nın bu bölgelerin “bağımsızlığı” tanıması, bu bölgelerin fiilen Rusya himayesi altına alınması demektir. Daha şimdiden Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerinin bastırdığı pasaportları tanıyarak, dahası burada yaşayan 700 bin kişiye vatandaşlık vererek Rusya bu süreci başlattı.
Bütün bunların ardından, baştaki soruya dönersek; Rusya’nın hâlihazırda Ukrayna’ya savaş ilan etmesi çok mümkün gözükmemektedir (bu olasılık tümden yok sayılamasa da).
Kanımızca, bu olasılık, (i) Ukrayna’nın Minsk Anlaşması’nı ihlal ederek Donetsk-Luhansk “Halk Cumhuriyetlerine” askeri operasyon başlatması veya (ii) Ukrayna’nın NATO’ya üye yapılması durumlarında söz konusu olabilir. Rusya, Ukrayna’yı tümden yitireceğini sezerse, en azından Doğu Ukrayna’yı denetim altına almak için işgale girişebilir. Bu durumda Harkov’dan Mariupol’e, oradan Odessa’ya uzanan kuşağın Rusya tarafından işgali mümkündür. ABD bu durumda ağır ekonomik yaptırımlarla Rusya’ya bedel ödetecektir. Ancak bu ekonomik yaptırımların olası bir Rus işgalini durdurması çok mümkün görünmemektedir.
Aksi durumda, Rusya, Ukrayna’yı dönüştürmek için sabırla bekleyecektir. Donbas’taki “halk cumhuriyetleri” ve Horkov, Mariupol ve Odessa’daki Rus nüfus ise Moskova bakımından bu dönüşümün temel dayanakları olarak görülecektir. Rusya’nın Ukrayna’daki esas hedefi, 2014 öncesindeki “dengeli” yönetime geri dönülmesidir. Ukrayna’nın bir kısmını işgal etmektense, tümünde kendisine hasım olmayan bir rejimin oluşturulmasını hedefleyecektir.
Kırım ise artık Rusya açısından kapanmış bir defterdir. Rusya, Kırım’ı 2014’teki referandumdan bu yana Ukrayna toprağı olarak görmemekte, diğer yandan halen Donbas’ı Ukrayna toprağı olarak tanımaktadır. Kırım’ı kalıcı olarak ilhak etmiş olması, Rusya’nın herhangi bir Ukrayna iktidarı ile barışçıl ilişkiler kurmasını kısa vadede çok güçleştirmekte, neredeyse olanaksız kılmaktadır.
Son birkaç söz de Erdoğan/AKP iktidarının bu çatışmada “arabuluculuk” çabaları üzerine sarf etmek gerekir. Seçimle işbaşına gelmiş Yanukoviç’in darbe ile devrilmesine herhangi bir eleştiri getirmeyen, aksine darbeci yeni rejimi destekleyen, onu SİHA’larla silahlandıran, “Rusya Kırım’a çöktü” türünden açıklamalarla tarafını açıkça belli eden bir yönetimin bu meselede arabulucu olabilmesi mümkün değildir. Arabulucu olmak isteyen herhangi bir gücün öncelikle uluslararası geçerliliği bulunan ama Ukrayna tarafından uygulanmayan Minsk Anlaşmalarını esas alması gerekmektedir.
Minsk Anlaşmaları temelinde bir politik çözüm Ukrayna sorununun gerçek anlamda ve kalıcı çözümüne hizmet eder. Ukrayna’nın Rus nüfusuna güvenceler sağlayarak, onların kendilerini tehdit altında hissetmesini önler. Ukrayna devletinden Neo-Nazi çetelelerin ayıklanmasını sağlayarak Avrupa’nın göbeğinde Nazizm’in yeniden güçlenmesini frenler. Böylece Ukrayna’yı yeniden bütünleştirerek güçlü bir ulus haline gelmesini sağlayabilir.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***