George Kennan Amerika Birleşik Devletleri’nin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne yönelik “Containment” (Çevreleme-kuşatma) politikasının mimarıydı. 1946 yılında Moskova’dan gönderdiği “Uzun Telgraf”ta ve müteakip 1946’da kaleme aldığı makalede, Sovyet rejiminin doğası gereği yayılmacı olduğunu ve etkisinin ABD için hayati stratejik öneme sahip alanlarda durdurulması gerektiğini savundu.
Truman yönetiminin yeni Sovyet politikasını bu metinler üzerinden kurdu. Kennan, Soğuk Savaş programlarının ve kurumlarının, özellikle Marshall Planı’nın geliştirilmesinde önemli bir rol oynadı.
Ancak Kennan, bir süre sonra oluşmasına yardımcı olduğu dış politikaları eleştirmeye başladı. 1948’in sonlarında, Sovyet hükümetiyle olumlu diyalogun başlayabileceğini savunmaya başladı. Önerileri Truman yönetimi tarafından dikkate alınmadı ve Kennan’ın etkisi, özellikle Dean Acheson’ın 1949’da Dışişleri Bakanı olarak atanmasından sonra iyice marjinalleştirildi.
Kısa bir süre sonra da, ABD Soğuk Savaş stratejisi daha iddialı ve militarist bir nitelik kazandı. 2005 yılında 105 yaşında hayatını kaybeden Kennan, NATO’nun Rusya sınırlarına kadar genişlemesine de karşıydı.
New York Times yazarı Thomas Friedman, Amerikan Senatosu’nun 2 Mayıs 1998’de, NATO’nun genişlemesini onaylamasının ardından Amerika’nın Soğuk Savaş konseptinin mimarı George Kennan ile görüşüp düşüncesini sormuş.
Friedman, Kennan’la ilgili gözlemini “1926’da Dışişleri Bakanlığı’na katılan ve 1952’de ABD’nin Moskova büyükelçisi olarak görev yapan Kennan, tartışmasız Amerika’nın Rusya konusunda en büyük uzmanıydı. O sırada 94 yaşında ve sesi zayıf olmasına rağmen, NATO’nun genişlemesi konusundaki fikrini sorduğumda aklı keskindi” sözleriyle dile getirdikten sonra NATO’nun genişlemesi konusundaki sözlerini şöyle aktarıyor:
“Bence bu yeni bir soğuk savaşın başlangıcı. Rusların kademeli olarak oldukça olumsuz tepki vereceğini ve politikalarını etkileyeceğini düşünüyorum. Bence bu trajik bir hata. Bunun için hiçbir sebep yoktu. Kimse kimseyi tehdit etmiyordu. Bu genişleme, bu ülkenin kurucu babalarını mezarlarında ters çevirecektir.
Her ne kadar ciddi bir şekilde bunu yapmak için ne kaynağımız ne de niyetimiz olmasa da, bir dizi ülkeyi korumak için imza attık. NATO genişlemesi, dış ilişkilerle gerçek bir ilgisi olmayan bir Senato tarafından yapılan tasasız bir eylemdi. Beni rahatsız eden, tüm Senato tartışmasının ne kadar yüzeysel ve yanlış bilgilendirilmiş olduğu. Batı Avrupa’ya saldırmak için can atan bir ülke olarak Rusya’ya yapılan göndermeler beni özellikle rahatsız etti.
İnsanlar anlamıyor mu? Soğuk Savaş’taki farklılıklarımız Sovyet Komünist rejimiyleydi. Ve şimdi, o Sovyet rejimini ortadan kaldırmak için tarihin en büyük kansız devrimini gerçekleştiren insanlara sırtımızı dönüyoruz. Ve Rusya’nın demokrasisi, Rusya’ya karşı savunmak için imzaladığımız bu ülkelerden herhangi biri kadar, hatta daha da ileri düzeydedir. Tabii ki Rusya’dan kötü bir tepki gelecek ve ardından NATO genişleticileri size her zaman Rusların böyle olduğunu söylediğimizi söyleyecekler ama bu tamamen yanlış.”
Evet, Amerikan dış politikası uzun görüşlülükten uzak ve duygusal olabiliyor. Bu tavrın sonuçlarını yakın zamanda Afganistan, Irak ve Suriye’de gördük. İslam dünyasına demokrasi götürme iddiasıyla bölgeye giren Amerika, ardında bir enkaz, bitmek bilmeyen iç savaşlar ve radikal İslama uygun bir zemin yaratarak bölgeden çıktı.
Amerika’nın geçmişteki hataları elbette Putin’in bugün Ukrayna’ya yönelik tutum ve üslubunu onayladığımız anlamına gelmez. Ancak bugün Rusya’nın kendisini köşeye sıkışmış bir kedi gibi hissetmesinin nedenlerini daha net görmemize yardımcı olabilir.
Avrupa Soğuk Savaş’a yeniden dönüş yaptıysa, burada tüm suçu Rusya ve Putin’e yüklemek doğru değil. Savunamayacağı ülkeleri NATO’ya alan, NATO’yu hala Rusya’ya yakınlık hisseden ülkelere açan Amerikan yönetiminin de payı büyük.
Amerikan yönetimi şimdi Ukrayna’yı saldırgan bir Rusya karşısında yapayalnız bıraktı. Enerji fiyatlarının coştuğu bir dönemde Putin yaptırımlara çok kulak asmayacak, Batı İttifakı’nın tek vücut olmadığı bilgisiyle hareket etmeye devam edecektir.
Türkiye’nin buradan çıkarması gereken ders, tarihsel gerçeklere bakmadan güne uygun yönetilen dış politikanın uzun vadede yıkıcı sonuçlar yaratabileceğidir. Ege ve Akdeniz’de yaşananlar, Suriye ve Irak’ta barışçıl çözüm ve bir arada yaşama kültürü geliştirilmesiyle bölgede de tekrarlanabilecektir.
Günübirlik dış politika yapanlar gelecek kuşaklara bedel ödetir, hem de çok ağır bir bedel…
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***