2020 yılında kaleme aldığım bazı yazılarda baroların yönetimlerinde nasıl bir eşitsizlik olduğunu sayılarla anlatmıştım. O dönemde ülkedeki avukatların yüzde 44,7’si, yani neredeyse yarısı kadın olmasına rağmen 80 baro başkanının yalnızca 6’sı , yani yüzde 7,5’i kadındı. Baroların yönetim kurulu (YK) üyelerinin de yalnızca yüzde 30 kadarı kadınlardan oluşuyordu.
2020 yılının Ekim ayında gerçekleşmesi gereken baro seçimleri öncesinde bu eşitsizlik meselesi biraz olsun gündem olmuştu ve hak savunucuları olarak seçimler sonucunda bu tabloda bir değişiklik olmasını ummuştuk. Söz konu seçimler pandemi ‘gerekçesi’yle bir süre ertelendi. Seçimleri düzenlemenin kendisinin bile bir mücadele konusuna döndüğü ülkede sonunda 2021 yılında farklı tarihlerde baro seçimleri gerçekleşti. Ve bu seçimlerin sonucunda baroların yönetimlerinde kadınların temsili açısından küçük da olsa iyi gelişmeler yaşandı. Gelişmeler gerçekten önemli olmasına rağmen küçüktü çünkü tablo hala cinsiyet eşitliğini sağlamaktan bir hayli uzak.
Şöyle ki; Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB) websitesindeki bilgilere göre Aralık 2021 tarihi itibariyle ülkedeki avukat sayısı 160.651. Avukatların 73.687’si kadın, 85.262’si ise erkek. Bu da demek oluyor ki Türkiye’deki tüm avukatların yüzde 45,8’i, yani yarıya yakını kadın.
TBB’nin websitesindeki farklı bilgileri ve çeşitli baroların websitelerindeki bilgileri derleyince şöyle bir tablo hazırladım. Bu tabloya göre şu anda ülkedeki 83 baro başkanından 8’i, yani yalnızca yüzde 10’a yakını kadın. Baroların YK üyelerinin toplam sayısı 767. Bu üyelerden ise yalnızca 262’si kadın. Bu da demek oluyor ki baroların yönetim kurullarında yer alan avukatların yalnızca yüzde 34’ü kadın. Yani yönetimlerdeki kadınların oranı, toplam avukatlar içindeki kadınların oranının epey altında kalıyor.
Tabloya baktığınızda eşit/sizliğin bölgeden bölgeye değişiklik gösterdiğini görebilirsiniz. 8 kadın baro başkanından 5’i Karadeniz Bölgesi’nden. Artvin, Ordu, Samsun, Sinop ve Trabzon barolarının başkanları kadın. Üstelik bu baroların bazılarının yönetim kurulları da kadın temsiliyeti açısından oldukça iyi durumda. Artvin Barosu’nun YK üyelerinin yüzde 62’si, Ordu Barosu’nunkinin yüzde 40’ı, Samsun Barosu’nunkinin yüzde 40’ı, Sinop Barosu’nunkinin yüzde 62,5’i, Trabzon Barosu’nunkinin ise yüzde 40’ı kadınlardan oluşuyor.
Diğer 3 kadın baro başkanı ise Marmara Bölgesi’nden. Yalova, Sakarya ve Bilecik barolarının başkanları kadın. Bu baroların ikisinin YK’larında da kadın temsiliyeti ülke ortalamasının üzerinde. Yalova Barosu’nun YK üyelerinin yüzde 60’ı, Bilecik Barosu’nun yüzde 87,5’i, Sakarya Barosu’nun ise ilginç bir şekilde yalnızca yüzde 20’si erkek.
Böyle bir tablonun ortaya çıkmasında hangi sosyal, siyasal, ekonomik faktörler etkili oldu bilmiyorum ama kadınların genel olarak ekonomik hayata katılmalarının ülke ortalamasına göre yüksek olduğu iller olabilirler. Ayrıca bu illerin çoğundaki barolara kayıtlı avukatların yüzde 45’inden fazlası kadın avukatlardan oluşuyor.
Ancak kadın-erkek avukat oranının ortaya böyle bir tablo çıkmasında mutlak olarak belirleyici olduğunu söylemek zor. Zira kadın-erkek avukat oranının eşite yakın olduğu bazı barolarda yönetimde temsiliyette eşitlik sağlanmayabiliyor. Amasya Barosu’na örneğin kayıtlı avukatların yüzde 48’i kadın ama baronun başkanı erkek ve YK üyelerinin yalnızca yüzde 20’si kadın. Keza Hatay Barosu’na kayıtlı avukatların yüzde 40’ı kadınken, YK üyelerinin yalnızca yüzde 20’si kadınlardan oluşuyor.
Sağcı ve muhafazakar siyasi partilerin ve hareketlerin güçlü olduğu illerde kadınların temsil oranının düşük olduğu da iddia edilebilir belki ancak Kürtlerin nüfusunun yoğun olduğu illerdeki tablo bu argümanı bozar nitelikte. Eş başkanlık sistemi ve kadın kotası uygulayan bir siyasi hareketin hegemonik güç olduğu bölgede baro başkanlarının tamamı erkek. Yönetim kurullarında kadınların temsili ise baroya kayıtlı kadın avukat sayısına göre oldukça düşük. Bazen bölgedeki arkadaşlar içerliyorlar. Üzerimize çok geliyorsun diyorlar latife ederek. Açıkçası ortada böyle bir tablo varken en çok bölge barolarındaki duruma dikkat çekmekten daha doğal ne olabilir ki? Daha önce bir yazımda Diyarbakır Barosu’nu örnek vermiştim. 1927 yılında kurulan Diyarbakır Barosu’nda bugüne kadar düzenlenen seçimlerde yalnızca 2 kadın başkanlığa aday olmuş. Maalesef bu kadın adaylar seçilmemişler ve baronun 94 yıllık, yani neredeyse bir asırlık tarihi boyunca başkanlarının tamamı erkek olmuş. YK üyelerinin de çoğu hep erkek olmuş. Bu size de ‘garip’ gelmiyor mu?
TBB’de de tablo eşit temsiliyet açısından iç açıcı değil. TBB’nin başkanı erkek. TBB’nin 10 kişilik yönetim kurulunda yalnızca 2 kadın var. TBB’nin 348 delegesinden yalnızca 55’i kadın.
Şu ahval içinde geleceğe bakacak olursak eğer;
Eğer bir değişiklik olmazsa bu yıl Ekim ayında çok sayıda baroda yine seçimler düzenlenecek. Yönetim kurullarına da başkanlığa da daha fazla sayıda kadının hem aday olması hem de seçilmesi için bir şeyler yapmak gerektiği ortada. Bu eşitsizlik tablosunu olabildiğince çok paylaşmak, durum hakkında farkındalık yaratmak için çeşitli görsel ve işitsel materyaller üretip bunların geniş bir kesime ulaşmasını sağlamak, kadınları aday olmaya teşvik etmek, aday olanları desteklemek, seçim listelerinde yer alan isimlerin yarısının kadın avukatlardan oluşmasını talep etmek tablonun değişmesine katkıda bulunabilir. Kadınların temsili konusunda çalışan bazı derneklerin genel/yerel seçimler sırasında yaptıkları gibi bütün baroların kadın hakları merkezleri de baro seçimlerinden önce birleşerek ortak bir kampanya yürütebilirler. Ayrıca her baronun kadın hakları merkezi kendi şartlarını, dinamiklerini dikkate alarak farklı, kendi barosuna özgü kampanyalar da yürütebilir.
Ve tüm bunlar yapılırken karşılaşılabilecek ‘erkeklik’ hallerini tabiri caizse püskürtmenin de başlı başına bir iş olacağını hatırlamak gerekir. Kadınların eşit temsilini önemsediğini, eşitlikten yana olduğunu söyleyen çok sayıda erkek, bir kadın adayın kendisine rakip olma ihtimali olduğunu düşündüğünde çok daha negatif bir tavır gösterebilir. Böyle bir kişi, kadınların derdi eşit temsiliyeti sağlamak olduğu halde, telaşa kapılıp bizzat kendisine karşı bir çalışma yürütüldüğünü düşünebilir. Hatta eğer kadın adayla ya da kadının çevresi ile arkadaş ise, işi ihanete uğrama mağduriyetine kadar götürebilir. Birçok insan da kampanya yürüten kadınları alkışlamak yerine, kadınlara “yoksa sen mi adaysın”, “yoksa bir kadın adayın mı var, ona mı zemin hazırlıyorsun” diyebilir. Sanki eşit temsiliyet bir insan hakları meselesi değil de yalnızca şahsi ikbal meselesiymiş gibi. Sanki aday olmak da aday olanı desteklemek de bir suçmuş gibi. Bu davranışların bir çeşit psikolojik baskı ve yıldırma olduğunu bilmezlermiş gibi.
Evet tablo vahim. Eşitlik mücadelesine gelebilecek tepkiler de şaşırtıcı olmayacak. Ama bu ülkenin bana kalırsa en güçlü mücadele ve muhalefet hareketi olan kadın hareketinin bir parçası olan, eşitlik mücadelesi veren kadın avukatlar da çok güçlüler. Bir kere her şeyden önce haklılar. Haklı olmak yolun yarısını geçmek değil midir? Kalan yarısını geçmek için örgütlenmeye değmez mi? Değer bence.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***