Ekonomik kriz ve işverenlerin açıkladığı zam oranları ile birlikte dayatılan düşük ücretlere karşı işçilerin mücadelesi art arda kazanımlar ve eylemliliklerle devam ediyor. Alin Ozinian ve Ali Duran Topuz’un işçilerin mücadelesini değerlendirdiği bu programda tüketici ile emekçinin birleşebilecek olmasının sadece ekonomideki kötüye gidiş ile alakalı değil birçok olayın bir araya gelmesi ile bağlantılı olduğu belirtildi.
AKP İŞÇİ MÜCADELESİNİ TASFİYEYE YÖNELİK PROGRAMLARI UYGULUYOR
Kritik rejim değişikliklerinin olduğu her dönemde önemli işçi eylemliliklerin görüldüğünü belirten Ali Duran Topuz, bunlardan en ünlü olanının 1970’te olan 15-16 Haziran eylemleri olduğunu belirtti.
“Dönemin iki büyük partisinin anlaşmasıyla sendikal hakları ve işçilerin örgütlenme imkanlarını ellerinden alan yasal düzenlemelere karşı çok hızlı biçimde gelişen ve dönemin siyasi yapısını sarsan nitelikteydi. Karanlık yıllar niteliğinde olan 1995’e kadarda işçiler gerek kendi hakları ile ilgili gerekse demokrasi açısından önemli olan konu ve başlıklar da çok önemli mücadele içindeydiler. AKP’nin önemli özelliklerinden bir tanesi işçi mücadelesini tasfiyeye yönelik 12 Eylül’de başlatılan plan ve programlara kararlı bir biçimde uymasıdır. Stratejik olarak işçilerle beraber hareket etme ihtimali olan grupların teması konusunda çok sert bir tepki gösterdi. Bunlardan birincisi mücadele başarısı gösteren sendikaların engellenmesi ve etkisizleştirilmesi, ikincisi sendikasızlaştırma, üçüncüsü ise sahte ve yoz sendikalar üretilmesidir.” dedi.
EKONOMİK KRİZ İŞÇİ HAREKETİNİ ETKİLER Mİ?
2 ay içinde elektrik ve doğalgaza yüzde 125’lik bir zam yapıldığını hatırlatan Alin Ozinian, “Ekonomik kriz büyüyor satın alma gücü küçülüyor. İşçi hareketinin bu boyutta genişlemesi, Türkiye’deki işsizlik rakamlarına bakacak olursak işçilerin işlerini kaybetmeyi göze alarak girdikli mücadele hem çok riskli hem çok kıymetli.” dedi. Ozinian’ın ,”Ekonomik kriz işçi hareketini etkiler mi?” sorusu üzerine Topuz, ekonomik krizin sorunların boyutunu daha görünür hale getirme gibi bir etkiye sahip olduğunun altını çizerken, “Devalüasyon ve peşinden gelen kamu zamları ile çalışıyor durumda olanların çalışmaya rağmen geçinmelerinin imkansız olduğunu gördük. Bu hareketliliğin altındaki önemli sebeplerden bir tanesi bu. Diğeri ise bu eylemlerin en beklenmedik ve hızlıca örgütlenip özellikle ekonominin dijital dönüşümü ile beraber oluşan sektörlerde olduğuna dikkat çekmek lazım. Bu alandaki mücadelenin önemli bir özelliği de şu; bu alandaki işçiler klasik işçi örgütlenmeleri çerçevesinde işyeri tabanlı sendika örgütlenmesi yapabilecek durumda değiller.” dedi.
Bunun sebebinin, bu sektörlere mevzuattaki açıkların kullanılmasıyla mücadele imkânını neredeyse ortadan kaldıran bir çalışma modeli dayatmasına sahip olduğunu söyleyen Topuz, kuryelerin durumunu dikkate alınacak olursa, bir girişimci gibi hukuki planda bir görüntüye büründüklerini belirtti ve ekledi:
“Son 5-6 yıl içerisinde işçi mücadelesinin ayakta durduğu yer ve alanlarda adını duyduğumuz bazı sendikalar ve bazı işçi sözcülerinin itirazının birleşmesine tanık oluyoruz. Ekonominin kötü gidişatından emekçilerin dışındaki kesimlerin rahatsızlığı ile emekçilerin itirazının birleşmesi ile karşı karşıyayız. Sadece ekonomideki kötüye gidiş ile alakalı değil birçok olayın bir araya gelmesi ile bağlantılı. Bu tür mücadelelerin büyüyerek gelişmeye devam edeceğini göreceğiz.”
SENDİKAL MÜCADELE İLE SİYASİ MÜCADELE BİRLEŞİR Mİ?
Ozinian’ın sendikal mücadelenin siyasi mücadele ile birleşir mi? Sorusunu yanıtlayan Topuz, “Klasik sendikalar ile yeni iş modellerinin birleşmesinin kısa sürede ve hızlı olma ihtimali pek yok. Ama aynı zamanda baskıcı uygulamalara rağmen bu dönüşüme de uygun bir şekilde mücadele yükseltebilmek için, mücadele içinde olan bazı sendikacılar ve işçi grupları gördük. Muhalefet yapıları bu alanlarda klasik sendika ilişkileri artık olmadığı için onlara nasıl eklemleneceğini nasıl bir mücadele ortaklığı yapabileceğini bilemiyordu. Fakat 15 gün içerisinde olan olaylarda sosyal medyanın etkisi çok büyük oldu.
Partiler alıştıkları hukuk ve siyaset eksenli ve demeç tabanlı açıklama formatından çıkarak hareketliliğin bulunduğu yerlerde ve alanlarda onlarla birlikte olarak çalışmayı öğrenmek zorundalar. Zaten sol sosyalist partiler bunu yapmaya büyük bir özen gösteriyor. Önceden işçiler siyasetten bir şeyler talep ederdi ya da siyaset işçilerden bir şey talep ederdi sendikalar blok niteliğindeydi. Şimdi işler farklı herkes ortaya önce emek ve mücadele ortaklığına dair samimiyetini ve ciddiyetini koymak zorunda. Bu hareketin kendisi şu anda siyasete de bir davet çıkarıyor.” dedi.
İKTİDARI RAHATSIZ ETMEK İÇİN İŞÇİ MÜCADELESİNE ORTAK OLABİLİRLER
Sağ kesimin “işçi mücadelesini” sahiplenebileceği olasılığı sorusu üzerine, partilerin nasıl bir rol oynayacağına değinen Topuz, “Sektörün üretici ile tüketicisinin iç içe olduğu yerlerde hükümetin kamuoyu nezdindeki görünümleri de son derece önemli. Hükümetten kuvvetli bir destek alma hayalleri olsaydı onlarda işçilerin kafasının kırılarak bu işin çözülmesi isteyebilirlerdi. İktidarın buna yanaşması zor ve kolay değil. Kendi ideolojik siyasi bakışları çerçevesinde sağ muhalefet partileri için uzak durmalarını kendilerine telkin edebilecekleri bir görüntü söz konusu değil. Zaten İYİ Partinin birçok yetkilisi kendi sağ jargonları dışındaki bir takım üsluplarla bu mücadelelerle ortaklaşma dayanışma formatı içerisine yanaşıyorlar. Hatta bütün ömrü patron temsilcisi ve onların bakanı olarak geçen Ali Babacan’ın tarzı ve üslubu yine bu şekilde. Gönüllerinden geçen değil ama iktidarı rahatsız edecekleri oranda da sağ partilerin bu mücadelenin sonuçlarından kendi lehlerine bir takım sonuçlar elde etmek üzere işin içine dahil olacağını rahatlıkla öngörebiliriz. Hatta sol sosyalist kesimlerde daha sert önlem ve üslup ile ortada görürsek hiç şaşırmamamız gerekir. İktidar açısından da şu anda en ürkütücü olanı genel tüketici tepkisi ile emekçi tepkisinin örgütlenme ortağı olmasa bile eş zamanlı bir olumsuzluk itiraz duygularını belirtecek hareketliliğe dönüşmesi iktidar açısından kabus gibi olabilir. Klasik işçi hareketlerini bastırmak mekânsal sebeplerden ötürü kolaydı ama yeni sektörler mekân olarak kolay denetlenebilir yerlerde değiller.” dedi.
GEZİ’DE KULLANDIKLARI YÖNTEMİ ŞİMDİ KULLANACAKLAR
Topuz, Türkiye’deki seçmen huzursuzluğunun daha büyük sonuçlar doğuracağını belirtti. “İktidar için Gezi’deki gibi birkaç itiraz kümesinin birleşmesi çok rahatsız edici olur. Gezi’yi kriminalize ettiklerinde kullandıkları yol ve yöntemlerin aynısını şimdi kullanmaya hazırlanacaklardır. İktidarın, bütün hayatları birbiriyle çatışma ve mücadele ile geçmiş örgütlerin ortak hareket ettiğine dair bir algı oluşturmaya yönelik ideolojik bir mücadelesi var. Doğrudan güvenlik güçlerini seferber edemezse paramiliter yapıların işin içine sokulması gündeme gelebilir. Devlet repertuarında bulunan imkanların tamamını kendi çıkarına uygun gördüğü zamanlamalar içerisini kullanmaya kalkacaktır. İktidarın yaptıklarından rahatsız olan sağ siyasal kesimler bütün bu numaralara karşı daha etkili ve güncel hayatta sonuç alabilecek bir mücadeleyi oluşturmak ve ona yönelik siyaseten yapılması gerekenleri yapmaya çalışmak onların borcu olmalı. Dolayısıyla sosyal demokratlar dahil olmak üzere sağ partiler ve yapılar ciddi bir sorumluluk altında bulunuyorlar.”
İŞÇİ HAREKETİNDE PANDEMİNİN ETKİSİ NEDİR?
Pandemi dönemindeki ekonomik krizi ve derinleşen yoksuluğu hatırlatan Ozinian’ın son bir yılın bu hareketin motivasyonu olabileceğini vurgusuna cevaben, Topuz iktidarın tüm bunları bir şekilde rahat göze aldığını ifade etti.
Topuz, “En son mücadele içerisinde faal gördüğümüz ve beklenmedik etkileşimler yaratan işçi gruplarının pandemi dönemini ayakta tutan sektörlerin çalışanları olduğunu görüyoruz. Pandemi döneminde bu sektörler katlanarak büyüdüler payları çok arttı ama işçiye verdikleri azaldı. Aynı zamanda pandemi döneminde iktidarın pandeminin ekonomide yol açtığı sıkıntıların sonucu olan kaçınılmaz yoksullaşmaya karşı bir tedbir almadığını da bize gösterdi. Hem Pandemi hem de TL’nin değer kaybı yoksulluğun derinleşmesi için bir tür sebep. İktidarın pandemi ve devalüasyon döneminde yoksulları rahatlatacak tek bir pozitif tedbiri olmadı.
Şu anda işçilerin itiraz ettiği sektörlerin sahipleri bütün o dönemlerde haksız hukuksuz kazançların elde ederken iktidar tarafından teşvik edildiler. Öyle olmasaydı bu yoksullaşmaya rağmen işçilerin o hale düşürülmesine müsaade edilmezdi. Pandeminin etkisi büyük ama daha da büyük olan her durumda iktidarın tercihleridir. Hükümetin başından itibaren işçi lehine hiçbir tercihi olmadı. Kendisine emekçi sınıfı içerisinde görmeyen ama aslında proletarya da modern karşılığı olan doktor mühendis vs. gibi saygın meslek grupları da çok kötü bir durumda. Buralardan da sesler gelirse şaşırmamak gerekir.” dedi.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***