Hani klasik bir laf vardır Türkiye siyasetinde, “Bu CHP’den bir şey olmaz” diye, çok da katılmıyorum, hele Kılıçdaroğlu’nun son iki senedir olağanüstü gayretleri sonrası ama bazen öyle işler de yapıyorlar ki, bu sözde bir hikmet de var galiba diye de düşünmeden edemiyor insan.
Malum, 20 Aralık 2021 gecesi AKP şapkadan bir tavşan çıkardı, “Kur korumalı TL mevduatı” diye hukuk dışı bir şey uyduruldu, faizlerin ucu serbest bırakıldı, normal ekonomilerde faizleri finansal sistem öderken (yansımalar konusu başka bir konu) şimdi faizleri mali sistem, vergi mükellefleri ödeyecek (burada yansıma çok daha az).
Finansal piyasalardan risk faktörü çıkarılıyor, risksiz finansal piyasa diye bir saçmalık uyduruldu, yeni altın modelinde de risk sıfırlanıyor, risksiz finansal piyasa modelini (???) dünya iktisat teorisine hediye ediyoruz.
Ancak, bu kur koruma modelinde ortada çok daha vahim bir konu daha var.
Bu düzenleme Anayasanın 73. Maddesine açıktan aykırı.
Anayasanın 73. Maddesinde vergilerin kamu giderlerini karşılamak üzere ödendiği yazar; burada da kamu giderini kamu hizmeti olarak anlamak mecburiyeti var.
Mevduat sahiplerine ödenecek faizlerin kamu hizmeti olamayacağı açık iken, şapkadan tavşan olarak çıkarılan kur korumalı TL mevduatı sisteminin Anayasaya (73. Madde) aykırı olduğu açıktır.
Anamuhalefet partisinin bu düzenlemeyi (Resmi Gazete, 19 Ocak, Madde 12) Anayasa Mahkemesine götürmesi gerekiyor çünkü bütçe gelirlerinin bir bölümü kamu hizmeti niteliği taşımayan bir alana tahsis edilecek ve bu durum Anayasa 73’e açıkça aykırı.
Kılıçdaroğlu da bu durumun kabul edilemez bir durum olduğunu her yerde her zaman ifade ediyor.
Ancak, sezebildiğim kadarıyla CHP bu berbat maddeyi AYM’ye taşımak konusunda çok istekli değil.
Bence, CHP büyük bir hata yapıyor.
Büyük hata yapıyor çünkü siyaseti hukukun önüne taşıyor.
Siyasette başarı ararken hukuk tavizleri ile bir yere varılamayacağı çok aşikar değil mi?
CHP bu yanlışı 2007 senesinde 367 meselesinde yaptı, ceremesini hala hem CHP hem de Türkiye çekiyor.
TBMM’den geçen türban yasasını AYM’ye taşıması da büyük hata idi.
367 de, türban yasağı da hukuka aykırı konulardı ama CHP o konjonktürde de siyaseti (!!!!!) hukuka tercih ettiği için partinin ve ülkenin geleceğini ipotek altına aldırttı.
CHP yöneticileri de dokunulmazlıkların kaldırılmasının, parti kapatmanın kolaylaştırılmasının da hukuka aykırı olduğunu biliyorlardı ama yine çok kötü siyaseti evrensel hukuka tercih ettiler.
Bu son konuda yaptıkları çok vahim yanlışın maliyeti HDP’nin kapatılması üzerinden ilk seçimlerde çok ağır olarak önlerine de gelebilir.
Bugün aynı hatayı yine kur korumalı TL mevduatı konusunda yapıyorlar, siyaseti hukuka tercih ediyorlar; tipik bir şark türü siyaset yapma anlayışı.
Gerekçeleri de çok komik.
Şöyle düşünüyorlar: Şayet AYM bu yasanın 12. Maddesini (KKM) iptal ederse döviz piyasaları alt-üst olur, kurlar ve enflasyon çıldırabilir, Erdoğan ve AKP de bu kaostan CHP’yi sorumlu tutarak CHP’yi büyük zora sokar.
Çok yanlış bir görüş.
CHP bu yasayı (Madde 12) AYM’ye düzgün bir gerekçe ile götürmek zorunda.
Bu durumda iki ihtimal çıkar önümüze.
1-AYM CHP’nin başvurusunu reddeder (yapar mı yapar, oportünite kararlarına alışıktırlar); bu durumda da bu hukuksuz durumun sorumluluğu önce AKP’nin, sonra da AYM’nin üzerinde kalır, CHP de bu rezil gelir transferini gider seçmene anlatır, gerisini de AKP ve AYM düşünür.
2-AYM CHP’nin başvuru gerekçesi doğrultusunda yasanın 12. Maddesini iptal eder; bu durumda döviz piyasalarının karışacağı açıktır ama bu konuda sorumluluk doğal olarak hukuk dışı düzenleme yapan AKP’nin üzerindedir, CHP kurmaylarının bu durumu seçmene anlatabilmesi şarttır. Hukuk dışı düzenlemeyi yapan AKP’dir, bunun AYM’ye taşınması şarttır.
Döviz piyasalarında bir kaos oluşur ise zaten ortalama seçmenin bu durumdan bu düzenlemeyi AYM’ye taşıyan CHP’yi sorumlu tutması ihtimali ihmal edilebilir bir ihtimaldir, vatandaş, seçmen piyasalarda yaşanandan nihai analizde iktidarı sorumlu tutar.
Peki, CHP bu düzenlemeyi AYM’ye taşımaz ise, muhtemelen de öyle olacaktır, ne yapmalı?
Yüzlerce vatandaşın kendi yaşadıkları yerlerde (vergi mükellefi olarak doğrudan konunun tarafıdırlar vatandaşlar) bu düzenlemenin Anayasaya aykırılığı iddiası ile idare mahkemelerine dava açmaları gerekmektedir.
Umarım bir hakim de bu düzenlemenin Anayasaya aykırılığı iddiasının kendi boyunu aştığı gerekçesiyle konuyu AYM’ye sorar, galiba bu yönteme hukukçular def’i yöntemi diyorlar.
Sonuç olarak şunu söyleyebilirim: Hukuken yanlış bir düzenlemenin topluma refah, iyilik getirmesi mümkün değildir, her ahval ve şeraitte siyaseti evrensel hukuk ilkelerinin önüne koymamak lazımdır.
Her türlü melanetin sorumlusu nihai analizde siyaseti evrensel hukukun önüne taşıyanlardır.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***