Ukrayna krizinin tırmanmasından en çok endişelenen ülkelerin başında Türkiye geliyor. Batı ittifakı ile Rusya’nın karşı karşıya gelmesi, NATO üyesi olarak siyasi ve askeri yükümlülükleri bulunan Türkiye’nin hassas dengede bulunan Moskova ile ilişkilerinde yeni gerginliklere yol açabilecek. NATO’nun yeni birlik konuşlandırmaları, Karadeniz’e geçişler konusunda yaşanabilecek tartışmalar, Rusya’ya olası ekonomik yaptırımlar, enerji ve doğalgaz alımında yaşanabilecek sorunlar, Ankara’yı kaygılandıran konu başlıklarından bazıları. Krizin tırmanması, bir savaşın çıkması durumunda, gelişmeler Ankara’yı zorlu tercihler yapmak durumunda bırakabilecek. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Bölgede barışın hakim olmasını istiyoruz” diyerek Rusya ile Ukrayna arasındaki arabuluculuk teklifini gündeme getirmesi, krizin tırmanmasından büyük endişe duyan Ankara’nın bir çıkış yolu aradığını gösteriyor, ancak uluslararası gözlemciler bunu çok gerçekçi bir öneri olarak görmüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 3 Şubat’ta Ukrayna’yı ziyaret edeceğini açıkladı. Ayrıca Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüşmek istediğini, her iki tarafla yakın ilişkileri olan Türkiye’nin tarafların görüş ayrılıklarını masaya yatırabilecekleri görüşmelere ev sahipliği yapabileceğini söyledi. 27 Ocak’ta Kremlin’den Putin’in Erdoğan’ın teklifini kabul ederek Türkiye’ye geleceği açıklaması yapıldı. Ancak ziyaretin zamanı belirtilmedi salgına ve programına bağlı olarak düzenleneceği bildirildi.
Fakat Türkiye’nin çözüm konusunda bir arabuluculuk ya da kolaylaştırıcı rol oynamasını zora sokan etkenlerden biri de Ukrayna ile siyasi ve ekonomi alanında yoğun ilişkileri bulunan Ankara’nın özellikle savunma sanayi alanında derinleştirdiği işbirliği oluşturuyor.
Rusya, NATO üyesi Türkiye’nin Ukrayna ordusunun savunma yetkinliğinin güçlendirilmesi için sağladığı desteğinden, özellikle de silahlı insansız hava araçları (SİHA) konusunda Türkiye ile Ukrayna arasındaki işbirliğinden rahatsızlık duyuyor. Moskova, Ukrayna’yı Türkiye’den satın aldığı gelişmiş silahlı insansız hava araçlarını (SİHA) Donbas’ta Rusya yanlısı güçlere karşı kullanarak “provokatif eylemlere girişmekle” suçlamıştı. Rusya, Ankara’dan “Ukrayna’nın militarist duygularını teşvik edecek adımlardan kaçınmasını” istemiş, bu yönde izlenen politikaların gözden geçirilmesi uyarısında bulunmuştu.
Rusya, ayrıca Türkiye’nin Kırım Tatarlarına desteğinden de rahatsız ve bunu “Rusya’nın toprak bütünlüğüne tehdit olarak algıladığı” mesajını veriyor. Moskova-Ankara hattında rahatsızlığa yol açan bir diğer gelişme ise Erdoğan’ın Ukrayna konusunda geçen hafta yaptığı açıklamada, ” ‘Ben bir yerin topraklarını işgal edeyim alayım’ mantığıyla bu işler yürümez. İşte örneğin Ukrayna’da ne yaptı Rusya? Kırım’a çöktü” ifadelerini kullanması oldu.
Erdoğan’ın bu sözlerini, Ankara’nın Batı ile Rusya arasında “denge politikasının” bir yansıması olarak görülüyor. Bir yandan Rusya ile ekonomi, enerji alanlarında işbirliğini sürdüren, ABD ile iplerin gerilmesine rağmen S400’ler konusunda geri adım atmayan Erdoğan, diğer taraftan Rusya’nın Kırım’ı ilhakını sert ifadelerle eleştirerek, Batılı müttefiklerinin Ukrayna konusundaki endişelerini paylaştığı mesajını veriyor.
Rusya’nın Karadeniz’den, Kafkaslara, Ortadoğu’dan Doğu Akdeniz’e uzanan bölgede askeri varlığını arttırması, Türkiye’yi de endişelendiren gelişmeler olarak görülüyor. Kırım’ın ilhakı ile Ukrayna’nın liman altyapısı ve donanma gemilerini ele geçiren Rusya zaten Karadeniz’de dengeleri kendi lehine değiştirmeyi başarmıştı. Ankara, yeni bir çatışma ile Rusya’nın Ukrayna üzerinden Karadeniz’deki hakimiyetini pekiştirmesinden endişe duyuyor. Ancak Suriye ve Libya’da olduğu gibi, önemli ihtilaf bölgelerinde, karşı cephelerde yer almakla birlikte, Rusya ile yakın bir diyalog yürütmek zorunda kalan Ankara, Moskova’yı karşısına alabilecek tavırlar içine girmekten de imtina ediyor. Örneğin Rusya’nın bir askeri harekat başlatması halinde İdlib’ten Türkiye’ye yaşanacak Suriyeli sığınmacı akını riski, Erdoğan’ı Putin’i çok da kızdırmamaya zorluyor.
Bununla birlikte Rusya’nın Ukrayna’ya bir askeri müdahalede bulunması, Batılı ülkelerin buna sert yaptırımlarla karşılık vermesi, Erdoğan’ı tercih yapmaya zorlayabilir.
‘BATILI ÜLKELER UKRAYNA DİPLOMASİSİNDE ERDOĞAN’A YER VERMİYOR’
Ukrayna gerilimin tırmanmasıyla birlikte Batılı ülkeler arasında liderler düzeyinde yürütülen yoğun diplomasi trafiğinde Erdoğan’ın yer almaması dikkat çekiyor. ABD Başkanı Joe Biden, Ukrayna krizini görüşmek üzere pazartesi günü Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve Polonya liderleri ile yaptığı video konferans görüşmesine, tıpkı daha önce yaptığı benzeri görüşmelerde olduğu gibi, Erdoğan’ı dahil etmedi. NATO’nun en büyük ordularından birine sahip olan, Karadeniz’e kıyısı bulunan ve gelişmelerden en çok etkilenen ülkelerden olan Türkiye’nin bu toplantıya davet edilmemesi, dikkat çekici bulunuyor.
Erdoğan’ın son yıllarda, Putin ile yakın diyalogu, Rusya ile savunma sanayi alanındaki işbirliği adımları, Batılı ülkelerle çıkardığı krizler, tartışmalı dış politika hamlelerinin bunda etkili olduğu belirtiliyor. Batılı gözlemciler, ABD yönetimi ve müttefiklerinin, Erdoğan ile Putin arasındaki yakın diyaloğa kuşkuyla yaklaştıklarını belirtirken, bunun Türkiye’ye yönelik mesafeli tavrı da beraberinde getirdiğini dile getiriyorlar.
Türkiye ve Rusya, Libya’dan Suriye’ye ve Kafkaslara uzanan bir çok ihtilaf bölgesinde rekabet içinde olsalar da, çoğu zaman aralarında uzlaşma arayarak nüfuzlarını korumaya devam etmeye çabalıyor, özellikle de ABD ve diğer batılı ülkelerin bu coğrafyalarda etkide bulunmasını önlemeye çalışıyorlar. Hem Putin hem Erdoğan’ın, Batı karşıtı söylemlerinin benzeştiği, ülkelerini yönetme şeklinin de Batı’nın liberal demokratik ilkeleriyle çatıştığı vurgulanıyor.
ABD yönetiminin Erdoğan’a mesafeli tutumunda, Türkiye’de son dönemde artan anti-demokratik uygulamalar ve Erdoğan’ın yönetim anlayışının giderek Putin’le benzeşmesinin de etkili olduğu ifade ediliyor. Rusya Devlet Başkanı Putin’in ise Türkiye’nin Batılı müttefikleriyle sorunlar yaşamasından memnuniyet duyduğu, Moskova-Ankara hattında zaman zaman yaşanan gerilimlere rağmen Erdoğan ile diyaloğunu koparmamaya özen gösterdiği, bu yolla NATO’yu zayıflatmayı umduğu yorumları yapılıyor. (HABER MERKEZİ/DW Türkçe)
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***