Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Çankaya Belediyesi’ne ait Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde “OHAL KHK Rejimi Redleri Reddediyoruz” başlığıyla panel düzenledi. Panele çok sayıda kurum, sendika ve kuruluş temsilcisinin yanı sıra, KHK Platformları Birliği ve Ankara KHK’lılar Platformu da katıldı.OHAL’IN STATÜSÜ ANAYASA’YA UYGUN OLMAK ZORUNDA
Moderatörlüğünü KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik’in yaptığı “Ulusal ve Uluslararası Hukuk Düzlemi” başlıklı ilk oturuma, İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Barış Akademisyeni Dinçer Demirkent ve Avukat Pınar Akdemir konuşmacı olarak katıldı. Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre; hukuki açıdan OHAL’in sınırlarına ilişkin konuşan Demirkent, “Anayasa’da bütünlüğü tehlike altına alacak şiddet durumlarında OHAL kullanılabilir diyor. Bir de 1983 yılında çıkmış OHAL kanunları var. Hükûmete tanımlanan tehlikeleri bertaraf etmek ve eski hale dönebilmek için iktidara verilen yetkiler vardır orada. OHAL’in statüsü, Anayasaya uygun olmak, OHAL kanuna uygun olmak ve milletler arası ilkelere uygun bir biçimde sınırlandırılmış koşulları vardır” dedi.
“20 TEMMUZ SÜRECİ BİR ANDA BAŞLAMADI”
OHAL’lerin özel olarak denetim altında olması gerektiğini vurgulayan Demirkent, “Bu OHAL Anayasaya, uluslararası hukuka uygun değil. OHAL’ler yürütme gücüne yetki tanırlar. Meclis’in yetkilerini, yargının yetkilerini sınırlandırırlar ve insan hakları için bir tehdittir. Özel olarak denetim altında olması gerekir. Ancak bu olmadığı için iktidara büyük olanaklar sağladı” dedi. Demirkent, parlamentonun asli yetkileri dahil olmak üzere tüm yetkilerinin sınırlandırıldığını ancak bunun bugün başlamadığını belirtirken, 20 Temmuz sürecinin bir anda başlamadığını, geçmişte oluşturulan zeminin üzerine çıkarak hayata geçtiğini kaydetti.
“SÜREÇ 2015 YILINDA BAŞLADI”
OHAL-KHK rejimini anlatırken sadece uluslararası hukuk mücadelesine değindiklerini ancak bunun aynı zamanda bir siyasal mücadele olduğunu da unutmamak gerektiğini vurgulayan İHD Eş Genel Başkanı Türkdoğan da “Bu siyasal süreç 5 Nisan 2015’te ‘İç Güvenlik Paketi’nin’ Meclis’e getirilmesiyle başladı diyebiliriz. Güvenlikçi alan kendine biraz daha yer buldu. Daha sonra 7 Haziran seçimleriyle fiili bir durum oluşmuştu. Bu yaşadıklarımız birbiriyle bağlantılı. Daha sonra katliamlar silsilesi ile karşılaştık. 2016 da dokunulmazlıkların kaldırılması ve Davutoğlu’nun düşürülmesi sonrası darbe teşebbüsü gerçekleştirdi. OHAL’in ilan edildiği 20 Temmuz’da ülkede şiddet niteliğinde bir gerçeklik yoktu. Buna rağmen ilan edildi” dedi.
“OHAL ÖZEL KANUNLARLA DEVAM ETMEKTE”
Devleti, iktidara ters düşen herkesten arındırmak için OHAL’in ilan edildiğini aktaran Türkdoğan, “Darbeden sonra Suriye operasyonları, milletvekillerinin tutuklanması ve kayyım siyaseti başlamıştı. 2017’de Bahçeli ‘bu rejimin adını koyalım, anayasal düzene uyduralım, Türk tipi başkanlığa geçelim’ dedi. Göstermelik bir referandumla da ülkenin rejimi değiştirildi. 24 Haziran 2018’de de seçimler yapılarak rejim hayata geçirildi. OHAL sona erdi ama fiili olarak özel kanunlarla OHAL devam etmektedir. Bu bir belirsizlik rejimidir” dedi.
“AİHM DE GEREKLİLİKLERİ YAPMADI”
İnsan hakları Ortak Platformu olarak yayınladıkları raporlar olduğunu aktaran Türkdoğan, “OHAL ilan edildikten sonra Avrupa’dan Türkiye’ye komisyon ziyaretleri oldu. Bu süreçte Türkiye, Avrupa Konseyi bünyesinde yeniden siyasi denetim altına alınan tek ülke olmuştur. Bu ziyaretlerde beklentilerimiz karşılanmadı. İlk ihraçlar başladığında bir öğretmen ‘Türkiye’de başvurabileceğim bir hukuk alanı yok AİHM’e başvuracağım’ dedi. Haklıydı, gitti AİHM’e başvurdu. AİHM, Türkiye’de bu hukuk alanının açılması açısından gerekliliklerini yapmadı” diye konuştu.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***