Kapitalizmin en simgesel gazetelerinden Financial Times’ta haftasonu Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın (EBRD) Türkiye’de kamu-özel işbirliği projelerine nasıl para aktardığına ilişkin detaylı bir haber analiz yer aldı.
Kasım ayında Ankara’da EBRD Başkanı Odile Renaud-Basso, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Saray’da ağırlanmış, ancak görüşmede neler konuşulduğuna dair detay verilmemişti.
O günlerde bir açıklama yapan Renaud-Basso, “Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı onaylamasını ve net sıfır taahhüdünü memnuniyetle karşılıyoruz. Bu önemli adımlar, özel sektörün ve EBRD gibi yatırımcıların yatırım faaliyetlerini hızlandırmasına olanak tanıyan ortamı gerçekten yaratır” ifadelerini kullanmıştı.
Peki, EBRD Türkiye ile olan finansman ilişkisinde gerçekten Türkiye’nin yeşil ekonomiye geçişini destekleyen uygulamalar içinde mi?
Financial Times, haber analizinde dolaylı olarak bu sorunun da yanıtını veriyor.
Birkaç gün önce EBRD’den yapılan açıklamada, bankanın Türkiye’deki yatırımlarının 2021 yılında 2 milyar euro seviyeye ulaştığı kaydedildi.
Bu, aynı zamanda Türkiye, EBRD’nin 2021’de açık ara en fazla fonladığı ülke demek. Türkiye’yi Ukrayna, Mısır, Yunanistan, Özbekistan ve Polonya izliyor.
Finansmanın yüzde 85’inden fazlasının özel sektöre ve toplam projelerin yüzde 55’inin de sürdürülebilirliği destekleyen projelere ayrıldığı ifade edildi.
Financial Times’ın haberinde de, şimdiye kadar Türkiye’de EBRD’nin 7,2 milyar euroluk aktif portföyü olduğu yönünde bir ifade yer aldı.
Dikkatimi çeken şey şu oldu:
EBRD merkezinde Türkiye Direktörü Arvid Tuerkner’in, “Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı onaylamasının daha çevreci yatırımların önünü açacağını” söylemesi…
Dillerden düşmeyen bir çevreciliktir gidiyor da, peki ya verdiğiniz krediler öyle mi?
Odile Renaud-Basso, Saray’da epey iyi ağırlanmış olmalı ki, o ziyaretten 10 gün sonra EBRD, Halkalı-Kapıkule Demiryolu Projesi’nde 67 kilometrelik Ispartakule – Çerkezköy kesiminin inşası için 150 milyon euroluk finansman desteğini açıklayıverdi.
Aralık 2015’te Borsa İstanbul’un yüzde 10’unu satın alan EBRD, Hakan Atilla’nın Borsa İstanbul Genel Müdürlüğü’ne atanmasıyla yüzde 10’luk payını satma kararı almış, hisseyi Türkiye Varlık Fonu devralmıştı.
EBRD’yi sert şekilde eleştiren ekonomist Erik Meyersson, bu örnek üzerinden alınan kararların politize olduğu Türkiye’de, bu tür büyük yatırımlar yapmanın siyasi açıdan ne kadar riskli olduğunun da bir göstergesi olduğunu söylüyor.
EBRD’den kaynak kullanabilmek için demokrasi şartı var.
FT’deki yazıda son 10-15 yılda özel sektörü finanse ettiği gerekçesiyle EBRD’nin demokratik olmayan, otoriter rejimlere para aktardığı eleştirisi yapılıyor.
Başlı başına büyük bir tezat.
Bu eleştiriyi destekleyen en önemli gösterge olarak da özellikle Türkiye örneğinde, kamunun yatırımı kendisi finanse etmek yerine yüklenici özel şirkete bırakması olarak tanımlanabilecek KÖİ projelerine destek vermesi.
Bu bilanço dışı finansman yöntemleriyle borçlanma, kamu finansal göstergelerinin dışına çıkarıldığından finansal göstergelerde görülmeyebiliyor. Yükümlülükler devlet ödeme yaptıkça devlet bütçesinde gösteriliyor. Bu şekilde aslında varolan borç, finansal göstergelerde geri ödeme yaptıkça görünür olan bir borç. İktidar, finansmanı bütçe dışına çıkararak böylece yüksek borcu gizli hale getirebiliyor.
Gelelim zurnanın zırt dediği yere…
EBRD’nin tanımlamalarla ilgili sorularla karşı karşıya olduğu belirtilen yazıda, özel sektör projesi olarak sınıflandırılan projeler arasında Sağlık Bakanlığı’nın ile Kamu Özel İşbirliği modeliyle yaptığı şehir hastanelerinin de yer aldığı ve buna 1 milyar euro ayrıldığı belirtiliyor.
EBRD’nin sitesinde yer alan projeler bölümüne baktığımızda, hepsi Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ) projesi olan Bursa, Konya, Kocaeli, Elazığ, Gaziantep ve İzmir şehir hastanelerine özel şirket yatırımı kapsamında 2015-2016-2017 yıllarında finansman sağlanmış.
Mesela, yine KÖİ modeliyle inşa edilen Dalaman Havalimanı için de yine müteahhit şirket YDA İnşaat San. ve Tic. A.Ş. üzerinden 87,5 milyon euro kredi alınmış.
Bu hilekarlığa verilebilecek en çarpıcı örnek ise Avrasya Tüneli. Proje, EBRD tarafından özel sektör yatırımı sınıfına alınarak desteklenmiş, Avrasya Tüneli İşletme İnşaat ve Yatırım Anonim Şirketi (ATAS) ihya edilmiş.
Hazine’nin cebinden tek kuruş çıkmayacak denilerek ve dövizle borçlanarak yapılan KÖİ projelerinin ülke ekonomisine maliyeti katlanarak artarken, Anadolu Ajansı, 20 Aralık 2021 tarihli haberinde, Avrasya Tüneli’nden beş yılda 77 milyon aracın geçtiğini belirtti. Ancak, şirkete beş yıl için verilen geçiş garantisi 125 milyon araç üzerindendi. Geçmeyen araçların parası Hazine’den ödendi.
Hatta AKP iktidarının, Avrasya Tüneli’nden kaçak geçenlerin parasını ödemeyi de garanti ettiği ortaya çıkmıştı. 2016’dan 2020’ye kadar kaçan 1.1 milyon kişinin ödemediği 26 milyon 804 bin lira yurttaşın cebinden alınarak müteahhidin cebine aktarıldı. Devletin 2020 yılı için şirkete ödediği garanti parası ise tam 494.1 milyon lirayı buldu.
Araç geçiş sayıları, yapılan ödemeler gibi bilgiler son birkaç yıldır açıklanmıyor. En son 2020 Sayıştay raporunda Avrasya Tüneli’ne 450 milyon liralık ödeme yapıldığı kamuoyuna yansımıştı.
Şunu unutmayalım, bu projelerin ihalelerini kazananlar Hazine garantili işlerin sahibi müteahhit şirketler.
İkincisi bunlar vasıtasıyla para kazanan yerli ve yabancı bir kesim var.
Üçüncüsü, siyasi talimatlarla bu projeleri hayata geçiren en alttan en üste partili devlet memurları var.
Ve dördüncüsü bu ballı projelere Hazine garantisi karşılığında kredi sağlayan EBRD gibi “saygın” uluslararası finansal kuruluşlar.
Geçen hafta İstanbul Havalimanı ve Kuzey Marmara Otoyolu’nda kar yağışıyla birlikle yaşanan kepazelikler tüm hafta gündemimizi meşgul etti.
Aşağı yukarı hepsi aynı dönemlerde kullanıma açılan bir mega projelerin ekonomik, ekolojik, toplumsal ve sosyal boyutlarını konuşma faslımız bitmedi, hatta henüz yeni başlıyor diyebiliriz.
Üstelik, bundan sonra uluslararası finansman skandalı boyutunu da daha fazla gündem ederek konuşacağız.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***