YORUM | MAHMUT AKPINAR
Köprü iki vadiyi, bazen iki dağı, bazen de Boğaz’daki köprüler gibi iki ayrı kıtayı birleştirir. Köprüler olmazsa kavuşma olmaz. Öte yakaya geçmeye çalışırken boğulan insanların hikayesi yayılır tüm ülkeye. İnsanlar konuşamaz, koklaşamaz kucaklaşamaz. Köprüler yoksa toplum kesimleri arasında maddi, manevi, kültürel alışveriş olmaz. Köprüler olmazsa sadece vadiler değil, insanlar, sevdalar ayrı düşer.
Dağlar, nehirler, vadiler doğal engellerdir. Emperyal güçlerin cetvelle çizdiği sınırlar hariç, ülkelerin sınırları nehirlerden, dağlardan, vadilerden oluşur. Eğer köprüler kuramadı, bağlar geliştiremedi iseniz bunlar insanları ayırır. Ulus devlet anlayışında görüldüğü üzere aynı dili konuşsanız, kökleriniz bir olsa da, suni sınırlar sizi ayrıştırır. Biriniz Meriç’in doğusunda kalır “Türk” olur, biriniz batısında kalır “Yunan” olur. Yüz yıl önce aynı dili konuşan, aynı kültüre ait Kürtler bugün araya giren sınırlar nedeniyle Türkiyeli, Suriyeli, Iraklı, İranlı diye anılıyor.
Suni veya doğal sınırlar, mesafeler insanları ayrı düşürür. Ama zihnimizdeki sınırlar maddi sınırlardan daha çok bölüyor bizi. Köprüler kurmadıkça, dağların üstünden aşıp başka beldelere ulaşan yollar yapmadıkça, aynı kökten, dilden, kültürden hatta aileden de gelse insanlar ayrı vadilerde yaşıyor, zamanla yabancılaşıyor. O nedenle köprü insanlık tarihinde çok önemli. Her tür etkileşim, alışveriş, paylaşım köprüler sayesinde kolaylaşır ve hızlanır. Köprü medeniyetin sembolüdür. Boğaziçi köprüsünün yıllardır duvarlara asılması sadece tablo ihtiyacından değildir. “Süper vali” Recep Yazıcıoğlu için yapılan diziye “Köprü” adının verilmesi anlamlıdır. Zira o köprüyle vali iki kentin, iki kültürün ve birbirine mesafeli halkların arasında iletişim kurmuştu.
Şu sıralar bazı siyasetçiler, sanatçılar çektirdiği resimleri yok etmek, katıldığı faaliyetleri unutturmak için çabalasa, muhalifleri de o fotoğraf kareleri üzerinden Erdoğan’ın ürettiği hukuk dışı söylemlerle sözde muhalefet etse de, Hizmet Hareketi farklı alanlarda çok önemli köprüler kurmuştu. Bir araya gelmesine ihtimal verilmeyen ateist, Kemalist, solcu Toktamış Ateş’le, siyasal İslamcı, Atatürk düşmanı Abdurrrahman Dilipak’ı aynı masada buluşturdu. Birbirine hakaret etmeden konuşabilecekleri ortam oluşturdu. Sekülerler ile tarikatları, Kemalistler ile dindarları, Beyaz Türkler ile Anadolu’nun kavruk insanlarını, azınlık temsilcileri ile Müslüman din adamlarını, entelektüellerle halkı bir araya getiriyordu. Türk ve Kürt milliyetçileri bir Abant toplantısında Kürt sorununun çözümü için buluşabiliyordu. Hizmet Hareketi doğu ile batı arasında köprüler kuruyordu. Doğudan gelen çocukları batının nispeten daha nitelikli eğitim kurumlarında okuturken, batının iş adamlarını doğunun yokluklarını görmeleri, anlamaları için bölgeye götürüyor, yatırıma, yardıma davet ediyordu. “Herkesi kendi konumunda kabul etme”, “Hoşgörü ile bakma”, “Birlikte yaşama” adına adımlar atıyordu.
Hizmet dünyanın başka coğrafyalarında hala köprüler kurmaya devam ediyor. Ama kendi ülkesinden vefasızlık ve düşmanlık görüp “terörist” ilan edildi. Kurumlarına çöküldü, yardım ve bağışta bulunan esnaflarının şirketlerine el konuldu. Öğretmeni, esnafı, gazetecisi, akademisyeni, ev hanımıyla toplam 1.5 milyon insana “terör” soruşturması açıldı. Hukukun işlediği, demokratik dünyada yine başarılı projelere imza atsa da, köprüler kurma sevdasındaki insanlar Türkiye’de yüzyılın en ağır zulmüne maruz. Bu insanlara selam verenlerin, telefonu aynı baz istasyonunda buluşanların bile başına iş geliyor. En temel insani hakları verilmiyor.
Hizmet cami ile cemevi arasında köprü olmaya çalışıyordu. Yürüyen “Cami Cemevi Projesi” ile de bunu ete kemiğe büründürmüştü. Sanırım proje “terörist” ilan edilip, yükselen duvarları yıkılmıştır. Mümkün olsa taşlarını hapse atarlardı. Hizmet farklı sosyal gruplar gelir grupları arasında da köprü oluyordu. Alt-orta gelir grubundan insanların çocuklarına nitelikli eğitim alma ve sınıf atlama imkanı sunuyordu. Ülke insanını dünyaya açıyordu. Kayserili işadamı Afrikalı açın halini yerinde görüyordu. Tanrı dağı, Altay dağları hamasetinden çıkamayan milliyetçi Orta Asya steplerindeki okulları ziyaret ediyordu. Çözümü dağda arayan Kürtçü Irak Kürdistanı’nda okulların Kürtçe eğitim verdiğini öğreniyordu. Seküler kesimler Harvard’da, MIT’de okuyan, galaksiler keşfeden, dünya çapında bilim madalyaları alan iyi eğitimli, modern gençler görüyordu. Cihat duygusuyla coşan bazı dindarlar İslam’ın “kafir” öldürmek olmadığını, gayrimüslim ülkelere seyahat edince fark ediyordu. Hizmet’in oluşturduğu ortamlarda insanlar “öteki”yle oturulabilir, konuşulabilir, anlaşılabilir olduğunu anlıyordu.
Bir cemaat evinde kalırken ateist olduğunu ilan ederek intihar eden 20 yaşındaki Enes Kara’nın ölümü gösterdi ki son yıllarda mahalleler arasındaki uçurum iyice derinleşmiş. Bir gencin ölümüne üzülür gibi yapan pek çok sözde aydın, yazar çizer içindeki ideolojik nefreti döktü ortaya. Ama aynı kesimler 16 yaşında toplumsal baskıdan, dışlamadan bunalıp intihar eden Bahadır Odabaşı’na ilgi göstermedi. Zira o iktidarın hapse attığı KHK’lı bir öğretmenin, ötekileştirilmiş bir kesimin çocuğuydu. Tarikattan, cemaatten şikayet ettiğine, ateist olduğuna dair veri de olmayınca, dile getirmeye değmezdi!
Nefret üretmeye kodlanmış kesimler Hizmet’in kurduğu köprülerden rahatsız oldular. İnsanlar birbirini tanırsa düşmanlıklar bitebilir, projeleri akim kalır diye korktular. Köprünün iki yakasındakiler bir olup köprü yapanları “hain”, “terörist” ilan etti, ülkeyi korku atmosferine soktular. Bir köprü üzerinde icra ettikleri kanlı ve kirli senaryoyla köprü yapanlara tuzak kurdular. Maalesef halk bu tuzağı hala anlayabilmiş değil. Köprüler yıkıldığı, uzlaşma noktaları berhava edildiği için şimdilerde toplum kesimleri arasında sağır duvarlar var. Herkes ötekine bağırıyor, küfrediyor ve sadece kendini duyuyor. Bağrışma var, ama konuşma yok! Sataşma, hakaret, küfür var, ama iletişim yok! Her çeşidiyle kavga, gürültü var, ama anlama ve anlaşma yok! Dindarlar sekülerlere, “ahlaksız!” “inançsız!” diye bakarken, sekülerler dindarları “aklını kiraya vermiş mankurtlar” gibi görüyor.
Cemaat mahalleler arası köprü olmaya çalışıyordu. Her türüyle yobazlar, kesin inançlılar, fanatikler birleşip o köprüyü yıktılar. Konuşanların, dinleyenlerin, kucaklaşanların, sevenlerin değil, hakaret edenlerin, yumruklaşanların, sövenlerin Türkiyesi baskın geldi.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız?
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***