Politik eleştiri evrensel değerlere dayanmalıdır. Evrenselliği yakalamayan politik eleştirilerin kalıcı ve verimli bir etkisi olmaz. Politik eleştirilerin iktidarı ele geçirme amaçlı kısa vadeli sonuçları olsa da uzun soluklu olamamasının temel sebebi de evrenselliği yakalayamamasıdır. Bugün İslamcı iktidarlar karşısında Müslüman aydınların eleştiri üretememesinin en önemli sebebi de iktidar ve güç odaklı düşünmeleri ve ilkesel bakış açısından uzak olmalarıdır. Tamamen çıkarcı, bendense iyidir, öteki olan kötüdür anlayışı, her kesimin en belirgin kusuru olduğu gibi Müslüman aydınlar ve alimler de aynı hastalığa müpteladır.
Eleştiri kültürünü geliştirmeden sosyal barışı sağlamak ve sağlıklı politik bir ortama kavuşmak oldukça güçtür. Eleştiri kültürü ise katılımcı toplumlarda gelişir. Bir kesimin zorla susturulduğu ya da bazı fikirlerin ifade edilmesine izin verilmediği toplumlarda eleştiri de gelişemez. Eleştiri olmadan da ne kültürel canlılık ne de siyasi istikrar olur.
‘Hakkı tanı, hak ehlini tanırsın’ ilkesi bugün tamamen tersten algılanıyor. Kabilecilik ve particilik üzerinden eleştiri üretiliyor; yapılan iş, düşünce, en önemlisi de ahlak ikinci plana itiliyor. Sonuçta kalitesizlik, kayırmacılık, ilkesizlik her alanı kuşatıyor. Bu şartlarda Müslüman düşünürlerden, alimlerden kuşatıcı ve ıslah edici eleştirel düşünce çıkmasını beklemek de beyhude bir beklentiye dönüşüyor. Peki ne yapmalı? Müslümanların şu anki sosyo-kültürel yapısı içinden hareket ederek politik eleştiri üretmek imkânsız ise eleştiriden vaz mı geçmeliyiz? Tabii ki hayır. Eleştirinin boşluğa atılmış taşlar gibi, yansıma yapmadan kaybolup gitmesini önlemek için yeni muhataplar aramalıyız. Ortak paydalarda buluşabileceğimiz, insan haklarından politikaya hayatın her alanında beraberce eleştiri ve düşünce üretebileceğimiz sosyal çevrelerle ilişkileri kuvvetlendirmeliyiz.
Kalıcı eleştirinin özelliği evrenselliktir demiştik. İnsan için en kuşatıcı ve evrensel değerleri ise ahlak üretir. Bundan dolayı insan hakları ve insanların ortak ahlaki değerleri ilkeli ve tutarlı politik eleştiri geliştirilebilecek en verimli zeminlerdir. Çok kültürlü, katılımcı, kimlikleri değil, insani değerleri merkeze alan yeni bir toplum inşa etmek, kalıcı toplumsal uzlaşı ve barışı gerçekleştirmek için ahlaki değerler ekseninde bir eleştiri kültürü geliştirilmelidir. Temel insani ve ahlaki değerleri referans alan eleştirel bakış, yerel özellikleri ve farklılıkları da koruyarak toplumsal barış ve siyasi uzlaşı konusunda başarılı olabilir.
Çoğulcu, özgürlükçü ve demokratik değerler etrafında şekillenmiş toplum ideali teorik olarak bilinmektedir. Çok sayıda pratik örneği de bulunmaktadır. Ancak her toplum bu değerleri kendisi bizzat hayata geçirmeden yeterince öğrenemez. Uygulama ve hayata geçirme sürecidir aslında esas öğretici olan. Bugün belki en fazla ihtiyacımız olan da öğrenme sürecini beraber yaşayacağımız yol arkadaşlarına sahip olmaktır. Ancak bu iş birliği kısa vadeli bir çıkar ilişkisi ya da ortak düşmana karşı belirlenmiş stratejik bir iş birliği şeklinde algılandığı takdirde daha baştan başarısızlığa mahkumdur.
Evrensel eleştirinin temel niteliklerinden birisi de rasyonel olması ve özgürce dile getirilmesidir. İslam dünyasında düşünceleriyle her zaman farklı bir ses olan Bediüzzaman Said Nursi, 1911 yılında yayımlanan Münazarat adlı eserinde politik eleştirinin en ilginç örneklerini ortaya koymuştur. Onun eleştirilerini anlamlı kılan çağımızda dindar ve totaliter bir iktidara karşı yapılan belki tek eleştiri olmasıdır. Kendisinden sonra dindarlar ve ulema daha çok seküler iktidarlara karşı politik eleştiri yapmışlardır. Bu sebeple dindar görünen ve dini değerleri kullanan despotlara karşı muhalefet geleneği Müslüman aydınlar arasında gelişmemiştir. Nursi’ye göre ne kadar fenalık var despotizm ve diktatörlüğün karanlığındandır. Said Nursi, içtimai bağların çoğaldığını, hayatın ihtiyaçlarının çeşitlendiğini ve medeniyetin getirdiği farklı ürünlerin istişareyi ve toplu karar almayı zaruri kıldığını ifade eder. Özgürlük fikrinin her alanda birlikte karar alma, danışarak iş yapma arzusunu uyandıracağını söyler. Hak, akıl, marifet, kanun ve katılımcı düşüncenin toplumun ruhu, kuvveti ve hâkimi olması gerektiğini vurgular. Kuvvete dayananların kaybedeceğini akla dayanan ve sevgiyle hareket edenlerin, duygusal değil rasyonel davrananların başarılı olacağını belirtir.
Eleştirel düşünceyi akıl ve hürriyetler üzerinden temellendiren Nursi’ye karşılık İslamcılar eleştiriyi güç elde etme ve politik rakiplerini saf dışı etmek amacıyla kullanmış ve eleştiriyi politik çıkarcılığa indirgemişlerdir. İslamcılar, politik eleştiri alanında dominant olduğundan dolayı da İslam coğrafyasında farklı politik eleştiri gelenekleri yeterince gelişememiştir. Asrın başında Said Nursi gibi alimlerin yeşerttiği muhalefet ve tenkit geleneği, Nursi’nin politik alandan çekilmesi ile birlikte maalesef akim kalmıştır. Bugün Said Nursi’nin özgürlükçü ve rasyonel politik eleştiri geleneğine yeniden kulak vermek gerektiğini düşünüyorum.
Totaliter ideolojiler, eleştirel düşünceye imkân vermemektedir. Baskı ve şiddetle eleştirel düşünceyi ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Politik gücü ele geçiren gruplar hiçbir ahlaki kriteri dikkate almadan siyasi muhaliflerini ezmeye ve imha etmeye çalışmaktadır. Bunun sonucunda da her sosyal grup pusuya yatıp ötekini ezmek için adeta sırasını beklemektedir. Neticede geride hiç bitmeyen çatışmalarla yorulmuş, her yönüyle bitik bir toplum ve ürkek, çıkarcı aydınlar kalmaktadır. Bu çıkmazdan kurtulmak için akılcı, özgürlükçü sevgi ve ahlaki erdemlere dayalı bir eleştiri kültürünün geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Aksi takdirde bir despottan kurtulduk derken başka despotların baskısı altında yine yıllarımız heba olup gider.
AYHAN TEKİNEŞ
Kaynak: Kronos
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***