YORUM | ASLI R. TOPUZ
Kader en kötü kartlarla en iyi kartları birlikte açar. Pendulum solda ne kadar uzağa savruluyorsa, sağda da o kadar uzağa açılır. Sapanı ne kadar geriye çekersen, taş o kadar ileri fırlar. Tıpkı yaşadığımız gün gibi. Aynı anda bir yandan tüm dünyada soykırımlar normalleşirken, diğer tarafta insanoğlu evcil hayvanların aile üyesi sayılmasını, bebeklerin bezini değişirken onların rızasını almayı, robotlara karşı etik sorumluluklarımızı, bilimkurgu filmlerinde uzaylıların hep istilacı olarak gösterilmesinin bir tür ırkçılık olup olmadığını tartışıyor. İyi ve kötünün birbirini uyarma, birbirinin sınırlarını zorlama yönü vardır. Kesifleştikten sonra birbirini dışlayan ama kendi kıvamlarını bulana kadar sınırları birlikte kolaçan etmesi gereken iki mahiyet…
Kader en kötü kartlarla en iyileri birlikte açar. Türkiye siyaseti ve toplumunun önünde artık sadece en iyi ve en kötü kartlar var. Her şeyin mutedili kayboldu. Peki oyun eski kartlarla sürseydi, ne olurdu? Kemalist mahalle ile muhafazakar mahalle arasındaki gerilim bir şekilde hep sürerdi. Ama Avrupa Birliği üyeliği rüzgarı da sürer, onun etkisiyle taraflar daha medeni bir hal sergilemeye çalışır; itiş kakışlar, tartışmalar asla dinin kaynaklarına ve devlet ideolojisinin çekirdek öğelerine yani tarafların en kutsallarına sıçratılmadan, iki tarafın da sessizce anlaştığı belli bir kontrollü, “edepli” alanda tutulurdu. Bu şekilde bir refah ve “birbirini çok kışkırtmamaya dayalı” bir düzen istikametinde küçük adımlarla küçük mesafeler kat edilirdi. Bu küçük kartlar masadan kalktı.
Küçük kartları bir kenara itip devlet gücünü arkasına ve iktidarı avucuna alan Kemalist mahalle, istemediği kesimleri belli bir dengede tutmak yerine, onları hırsla tamamen ve çirkin bir şiddetle yok etmeye kalkınca, aslında kendini de en kırılgan bir hale soktu. Tarihin bu bilinç noktasında, gereksiz yere nefret beslediği bir zümreyi tarihin en lanetlediği söylem ve yöntemlerle kırmaya kalkınca, önce kendi apoletlerini düşürdü. Karşısındaki herkesin şimdiye kadar centilmenlikten veya evin şımarık çocuğunu idare etme sabrıyla ilişmediği zayıf ve kusurlu kutsallarını da tartışmaya açtı. Kasaplık yapmaya kalkışınca, ilk önce kendi takım elbisesi üzerinden uçtu.
Geçmişi hatırlıyorum. Ne kadar küçük isteklerimiz vardı. Başörtüyle çalışabilmek ve kısa günlerde namazı işyerinde kılabilmek. Bu ikisi için her tür alttan almaya, uzlaşmaya razı sayısız insan. Bunların zaten insan hakkı olduğunun, çok daha fazlasını bile istemeye hakkı olduğunun farkında olmayan yüzbinlerce uslu, uysal baş. Yetenekliyken, işyerinde kimseye batmamak için hep potansiyelini dizginleyen; hep hak ettiğinden azını almayı kanıksayan sayısız insan. Sonra bize bir soykırım hediye ettiler: Kavgada bile olacaksa karşılarına artık rakip olarak çıkma şansını ve geçmişte istediklerimizden daha fazlasını isteme gücünü bize elleriyle verdiler. Bize çirkinliklerini ve gerçekte ne olduklarını gözlerinin içine bakarak söyleme gücü ve özgürlüğünü verdiler. Bundan 10 yıl önce bir Kemalist’e Nazi olduğunu söyleyemezdim. Ama şimdi cahil ve Nazi olduklarını yüzlerine haykırabiliyorum. Bana yaptıkları kötülük sayesinde artık bu kadar cesurum ve ben de artık onlar kadar acıtabiliyorum. Onlar da artık karşımda çıplak. Gölgelerde boks bitti. Vururken, eleştirirken ürkek ölçülerim, yenilmiş rolü yapmalarım, sayı hediye etmelerim bitti. Eskiden “Türkiye’yi birtakım kusurlarına rağmen ileri taşımaya çalışan görece daha modern mahalle” olarak etiketlenirken, bugün artık “Ülkenin en yolsuz ve kriminal partisinin soykırım işbirlikçileri” olarak etiketleniyorlar. Hırs, sebeb-i mahrumiyettir. Onurları paylaşmayıp tek başlarına gaspetmeye çalışınca, ellerindeki küçük onurlardan da oldular. Soykırım gibi büyük kartları masaya sürdükleri için büyük kaybettiler; Nazi olarak anılmaya başladılar. Bugün Nazi olduklarını yüzlerine söyleyebiliyorsak, kendi sayelerinde.
Buradan sanki yaşanan kıyımı olumladığım zannedilmesin. Ama dediğim gibi, kader çok kötü kartlar açmışsa, denge için yanıbaşında hemen çok büyük kartlar da açıyor. Bu kadar çirkin bir dibe vuruştan sonra, ülke Ergenekon gibi davalar tamamlanabilse ulaşabileceği faydalardan daha büyük faydalara gebe. Eğer o davalar tamamlanabilseydi, belki belli sayıda suçlu cezalanabilecekti ama asla o suçluları doğuran ideolojinin kendisi bu kadar tartışmaya açılmayacak; sorgulamanın boyutu kişi ve olaylardan fikirler boyutuna genişleyemeyecekti. Orada kaçan fırsat, şu an belli sayıda suçlunun cezasız kalması pahasına da olsa, bütün bir epistemeyi silkeleme kartını elimize koydu. Kemalizmin kendisi de artık arenanın ortasına kalkansız, korumasız düşmüştür. Şimdi ülkenin önünde büyük bir epistemik kopuş, fikri isyan ve buhranlı bir nihlizmle birlikte daha tutkulu bir çoğulculuk, demokrasi ve insan hakları düzenini arayış şansı var. Gölge boksu bitti. Rakip etiyle, kanıyla karşımızda yenilmeyi bekliyor.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız?
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***