YORUM | M. NEDİM HAZAR
Sanırım ülkeye giren ilk 0302 Mercedes otobüslerden birini almıştı rahmetli babam. Dayım ile ortak almışlardı ve şehrin tek ve en büyük otobüs firmasında sefere başlamışlardı. Otobüsün içinde bir de sürpriz gelmişti. 37 ekran araç televizyonu.
Ancak Türkiye’de yaygın yayın yoktu, hele hele otobüste yayın çekmesi mümkün değildi. Bu nedenle olsa gerek babam televizyonu söküp eve getirmişti.
1970’li yılların ortalarıydı ve paket yayın yapıyordu TRT.
İsmail Cem dönemi olsa gerek. Salı günlerini Türk sinemasına ayırmışlardı.
Yeşilçam’ın Altın Çağı kapanmıştı. Ailecek gidilen sinemalar erotik komedi filmlerinin esiri olmuş, aileler bu salonların bulunduğu sokaklardan bile geçmez olduğu için, Türk filmi gösterimleri Salı günü evlerde yapılıyordu. Her evde televizyon yoktu başlarda zira.
İşte Boş Beşik filmiyle Türkmen Sineması’nda izlediğimiz Fatma Girik, Ezo Gelin ile evimize kadar girmişti. Canlandırdığı sert, mağrur ve haksızlıklara karşı boyun eğmeyen Anadolu kadını karakteri mavi gözlü, sert bakışlı bu kadını Türk halkının gönlünde müstesna bir yere oturtmuştu.
Türkmen Sineması’nın hikayesini bir başka yazıda ele almak isterim şahsen.
Fatma Girik’e dönelim…
O bakışlar, hele o bakışlar…
Türk kadın film yıldızları bakışlarıyla ayrılır, bilir misiniz?
Türkan Şoray bakışıyla aşık ederdi herkesi kendine.
Hülya Koçyiğit ise merhamet hissi uyandırırdı.
Filiz Akın şehirli kadınların sembolüydü. Şehirli kadın bakışı vardı onda.
Atıf Yılmaz “Rejisör” kitabında Türkan Şoray ile çalışan herkesin ona aşık olduğundan bahseder. Rahmetli yönetmen bir süre sonra bir gerçeğin farkına varır ve “Anladım ki Şoray herkese değil, her şeye, gazoz kapağına bile aynı şekilde bakıyor” diye ironi yapar hatta.
Sonra yaygınlaştı TRT yayınları ve televizyonlar da. Bu cihazın Anadolu’daki serüveni kısmen Vizontele filminde anlatılır güzel şekilde.
Her eve giren televizyon başköşeye oturtulur. Yabancı dizilere bir süre sonra TRT tarafından çekilen yerli diziler de eklenince sinema salonları büsbütün bambaşka bir sektöre dönüşür ve izleyici profili değişecek kadar köklü olur bu dönüşüm.
Dünkü yazıda belirttiğimiz gibi, pek çok sinema yıldızı sektörden elini eteğini çekmek durumunda kalır. Bu durum 1980 darbesi sonunda daha beter bir hal alır ve Türk Sineması’nın ikinci sıçrayışı olan Yavuz Turgul’un Eşkıya’sına kadar uzanır.
Fatma Girik, o sert bakışlı kahramanımız siyasete atıldı ve Şişli Belediye Başkanı oldu.
Ancak siyasetin çetrefilli ve entrika dünyası Yeşilçam’ınkinden çok daha fazlaydı.
Daha fazla dayanamayıp tekrar televizyonlara dönmüştü.
Söz Fato’da programını yaptığı dönemde ben tıfıl bir belediye muhabiriydim.
Ve bir haber yayınladı bir akşam. İstanbul Gülsuyu’nda bir çocuk tarikat tarafından kaçırılmıştı. Haber öyle diyordu.
İstihbarat şefim rahmetli Fevzi Koçak, Babıali’den yetişme bir gazeteciydi. Biz F klayve kullanan bir kuşaktık. O ise A klayve daktilo kullanırdı. Şimdikiler malum Q kullanıyor.
Haber dağıtımında önümde “Gülsuyu kaçırılan çocuk” notu vardı.
Cep telefonu yok, araç yok, mevsim kış.
Yenibosna nire, Kartal Gülsuyu nire…
Aileye ulaşmam akşamı buldu. Ailenin reisi beni kapıda karşılarken fırça da attı hatta. “Nerdesiniz be kardeşim, yalan haberi doğrulatmak için bu kadar bekletilir mi?”
İşin aslı Söz Fato’da programının yayınladığı gibi değildi. CHP Kartal yönetimi manipülasyon yapmış ve tıpkı bugünkü gibi olayı hemen “Tarikat yurtları kapatılsın” kampanyasına benzemişti.
Evet bir tarikat yurdunda kalan çocuk vardı ama arkadaşlarıyla lunaparka gitmiş, ailesi merak etmiş aramış taramış bulamamıştı. Yurt yönetimi de nerede olduğunu bilmeyince, olay bir anda “Tarikat kaçırdı”ya dönüştürülmüştü.
Paraları biten çocuklar sonunda evlerine döndüler ama haberi düzeltmeye yanaşmamıştı o dönemin “boyalı basın”ı!
Her neyse… Biz haberi yayınladıktan sonra önce Kartal CHP Teşkilatı öfkelendi. Başkanları bizim temsilci ile beraber gazetemizi adeta bastılar.
Ekrem Bey’in odasında bana fırça filan atmaya kalkışmışlardı…
Ben durumu izah edince, gerisin geri gittiler ama bir süre sonra masamda telefon çaldı.
“Müsaitseniz sizi Fatma Girik’e bağlayacağım” dedi telefondaki ses.
Bir anda geçmişe gitti zihnim. Ezo Gelin’e, Boş Beşik’e gittim.
Telefondaki ses üst perdedendi ve “Kardeşim beni niye yalancı çıkarıyorsun, olay benim anlattığım gibi,” dedi.
“Çok basit bir soru sorayım” diyerek cevap verdiğimi hatırlıyorum.
“Bu çocuk nerede oturuyor, evine gittiniz mi?”
Sustu. “Peki anne ya da babasıyla görüştünüz mü?”
Ses yok.
“Sadece CHP ilçe yönetiminden gelen bilgiye dayanarak haber yapmak doğru değil,” deyince artık diyecek bir şeyi kalmamıştı. Mahkeme ve tekzip ile tehdit eden Fato gitmiş sert ama vicdanlı Fatma Girik gelmişti.
Nasıl bir salaklıksa başladım telefonda ona nasıl hayran olduğumu anlatmaya ve o nefret edilesi klişeyi fısıldadım, “Sizin filmlerinizle büyüdük!”
“Çat” diye kapattı telefonu Girik.
Hat kesilmiştir sanırım!
Sonra televizyonculuğu da bıraktı, sinemayı da…
Türk Sineması’nın Yönetmenler Çağı’nın usta ismi ve hayat arkadaşı Memduh Ün’ün vefatıyla büsbütün toplum ile bağlarını kopardı.
Artık sadece TV ve internette yayınlanan siyah beyaz ve renkli filmlerde görebiliyorduk onu.
Siyasi görüşü ne olursa olsun bir dönem halkın gönlünde taht kurmuş başarılı bir aktristti Fatma Girik.
Rahmetler olsun.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***