Danışmanlık yaptığı dönemde de Dış İşleri Bakanlığı görevini yürütürken de söz konusu çarkı fark edemediğini söyleyen Davutoğlu, “Başbakan olduğumda bunları gördüm. O zaman gördüm ki, bir yüzükle başlayan yolculuk artık hesabı mümkün olmayan servetlere dönüşmüş. Her şeyi feda etmeye ayarlı 28 Şubat’ın kahramanları, hiçbir şeyi feda edemeyen maaşların, mevkilerin peşinde koşanlara dönüşmüş.” ifadelerini kullandı.
Ahmet Davutoğlu, haberler.com’un konuğu oldu. Gündeme ilişkin soruları cevaplayan Davutoğlu, siyasette ilk teklifin 1995 yılında Necmettin Erbakan’dan geldiğini ancak kabul etmediğini anlattı. Siyasetle iç içe olduğunu ancak akademik hayat tercih ettiğini söyledi. 2001 yılında Erdoğan’ın ‘birlikte parti kuralım’ teklifine de aynı karşılığı verdiğini belirten Davutoğlu, 2002 yılında parti kurulduktan sonra Abdullah Gül’ün teklifi üzerine ‘danışmanlık’ görevini kabul ettiğini anlattı.
Ahmet Davutoğlu’nun açıklamalarından bazı bölümler şöyle:
“O BENİ BAKAN YAPMIŞ; ÖYLE BİRŞEY YOK!”
2007 yılında Sayın Erdoğan… Hani şimdi şöyle deniyor, ‘o seni bakan yaptı vs.’ Hayır ya! Öyle bir şey yok! Benden daha iyi birini bulsa onu yapardı. Sanki biz peşinden koştuk! ‘Kimse sizi tanımıyordu’ diyorlar. Bütün dünya beni tanıyordu. Bütün dünyada, Ortadoğu’da kod adım ‘prof’tu. Bunlar emekle oluyor. Ben bu makamların peşinde koşmadım. 2007 yılında sayın Erdoğan milletvekili olmamı istedi. Müsaade istedim. Benim makamda, mevkiide gözüm yok dedim.
“KAPATMA DAVASINDAN SONRA SİYASETE GİRMEYE KARAR VERDİM”
Ne zaman siyasete girdim? 2008 Mart’ın da bizim asker Irak’a girmişti. Orada gergin bir durum vardı. Bu sorunları çözmek için Bağdat’a gittim. Bütün bunlarla meşgulken 2008’de AK Parti’ye kapatma davası açıldı. Bunun üzerine Erdoğan’a, ‘Bugüne kadar kabul etmedim ama artık yanınızdayım. Ben bu kavgaya giriyorum, buradayım.’ dedim. Bunun üzerine dışarıdan Dışişleri Bakanı olarak atandım. 2009’da da AKP MKYK’sına girdim. Hiç bir zaman makam peşinde koşmadım.
“MAKAMLAR SERVET İÇİN KULLANILIYORDU”
Siyaseti girdikten sonra da aklımda zihniyet, ahlak, siyaset anlayışı vardı. Ama gördüm ki siyaset ahlakı dönüştürmeye başlamış. Mevki makam sahibi olanlar yakınlarını, akrabalarını gözetmeye başlamış. Mevki makam sahibi olanlar açıkça yasak olmasına rağmen ‘hediye’ görüntüsüyle rüşvet almaya başlamış. Mevki makam sahibi olanlar bu mevki ve makamlarını servet için kullanmaya başlamışlar ve servet halkla paylaşılacakken küçük bir elit içinde dolaşmaya başlamış.
“RÜŞVET VE YOLSUZLUK ÇARKINI BAŞBAKAN OLDUĞUMDA FARK ETTİM”
Ben bunları Dışişleri Bakanı’yken de tam olarak fark etmedim. Başbakan olduğumda bunları gördüm. O zaman gördüm ki, bir yüzükle başlayan yolculuk artık hesabı mümkün olmayan servetlere dönüşmüş. Her şeyi feda etmeye ayarlı 28 Şubat’ın kahramanları, hiçbir şeyi feda edemeyen maaşların, mevkilerin peşinde koşanlara dönüşmüş. Başbakan’la hiç bir müzakerem olmadı.
“ERDOĞAN’LA ÇOK TARTIŞTIM”
Bu tabloyu gördüğümde o zaman dedim ki siyaseti değiştirmek lazım. Neşter atmaya cüret ettim. Başbakan’ken kendisiyle çok yoğun şekilde konuştum, tartıştım. Yapmayın, etmeyin dedim. Bu partiyi şahsınızın malı olarak görürseniz bu parti gider. Partide kurumsallaşmaya engel olmayın, ailenize partide görev vermeyin. Servet bir grup insanın elinde dolaşmasın, serveti halka yansıtın. Bakın 5 şirket, küçük bir dar grup bütün AK Parti iktidarının nimetlerinden istifade ediyor. Bırakın ihaleler serbest olsun, bırakın rekabetçi olsun. Yanlış mı bunlar?
“GERÇEKLERİ SARSILARAK ÖĞRENDİM”
Kimse hediye almasın dedim. ‘Siz hiç hediye almadınız mı Ahmet bey’ dedi. ‘Almadım’ dedim. ‘Bir iş adamı bir bakana 750 bin Euro’luk hediyeyi evinde otursaydı vermezdi’ dedim. ‘Hz. Peygamber’in zekat memuru hadisini boşuna okumadık’ dedim. ‘Hediye alınması yasak’ dedim. O zaman görüyorsunuz, sarsılarak görüyorsunuz.
“BANA VERİLEN HEDİYELERİ KAYIT ALTINA ALIP, TESLİM ETTİM”
Bana belli bir değerin üzerinde verilen hediyelerin hepsini kayda aldırdım. Müsteşara bu talimatı verirken bana, ‘Sayın başbakanım emin misiniz, daha önce böyle bir şey yapmadık.’ dedi. Milyon dolarlık hediyeler… Bunları tutanakla Hazine’ye verilmek üzere benden sonraki başbakana bıraktım. Başbakan olarak bana verilen hediye millete verilmiştir. Hediyelerin akıbetini bilmiyorum.
“KKM’NİN FAİZ OLDUĞUNU HEPSİ BİLİYOR”
En önemli şey şu ahlakınızı koruyamazsanız siyasetiniz adaletli bir siyaset olmaz. Siyasete girince bir çok şey ‘meşru’ görülmeye başladı. İşte son örneği Kur Korumalı Mevduat. Hepsi biliyor ki bu faizdir. Ama hemen bir meşruiyet kılıfı uyduruyorlar. ‘Efendim devlet verirse hibedir’ Bu daha kötü… Çünkü devlet 84 milyonun kesesinden veriyor. 300 bin mevduat sahibine 84 milyonun kesesinden faiz ödeniyor.
“‘İLÇE BAŞKANLARI MAL BEYANI VERSİN’ DEDİM, KARŞI ÇIKILDI”
İlçe başkanları mal beyanında bulunsun dedim. Erdoğan, ‘O zaman ilçe başkanı bulamazsınız’ dedi. ‘E bulamayalım, malını artırmak için gelenler gelmesinler’ dedim. Herkes biliyor. O milletvekilleri… Benim mal varlığımı herkes biliyor. ‘Mal varlığınız artarsa sizi bu kapıdan almam’ dedim. Çıkarken birisi bana, ‘içeride 7,4 şiddetinde deprem oldu, farkında değilsiniz’ dedi. Bunlar kötü müydü? Bunlar yapılsa AK Parti şu anda bu duruma düşer miydi? Bunlar yapılsaydı Müslümanlara, muhafazakarlara duyulan güven böylesine yerlerde sürünür müydü? Bunlar yapılsaydı bizim başımız dik olmaz mıydı? Ben bunun mücadelesini verdim. Olmadı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***